Yakın tarihte, beni çok etkileyen iki yerli film oldu. Festival filmlerinin dışında iki film: Merlyn Solakhan’ın “Tekerleme”si ile, Sertan Ünver’in “Blue”su. İlkini aşağıda yazdım. İlki olan “Tekerleme”yi de, Blue Blues Band’in iki elemanı, Kerim Çaplı ve Yavuz Çetin hakkında olan ikinci filmi de izlediğim zaman yazmıştım.

Kerim’in tanıdığım biri, bazı arkadaşlarımın yakını olmasının yanı sıra “Tekerleme”dekilerin çoğu da, artık hayatta olmayan arkadaşlarımdı.

Merlyn Solakhan’ın (Merlin Ecer) filminin özelliklerinden biri, otuz yıl sonra ortaya çıkmasıydı. Türkiye’de ilk kez gösteriliyordu ve yönetenin Berlin’deki Alman Film ve Televizyon Akademisi’nden mezuniyet filmiydi. 1985 yapımı olan “Tekerleme / Tongue Twister”ın gösteriminde salon ağzına kadar dolmuştu, sonra da ek bir gösteri kondu. Altını çiziyorum, çünkü Başka Sinema Ayvalık Film Festivali’nde, 9 Ekim saat 14:30’da da gösterilecek. Tedbirinizi alın diye.

İf gösteriminde film ekibinden yönetmen Solakhan, diyalog yazarı İzzet Yasar, sesleri alan Thomas Balkenhole (Türk sinemasına hakikaten çok emeği geçmiştir) filmden sonra sahnede yer aldı. Ama bizi asıl etkileyenler, filmde oynayan sevgili arkadaşlarımızdı.

Çok arkadaş vardı aslında. O sıralarda CCR’de bir sergisi olan, dayısı Salâh Birsel’in aynı adlı kitabından uyarladığı filmi “Dört Köşeli Üçgen” festivalleri dolaşan Mehmet Güreli, BİLSAK’tan ve BİLSAK Caz Festivali’nden dostumuz Mustafa Kemal Ağaoğlu kısacık rollerle karşımıza çıktılar. Filmde önemli bir rol de oynayan ve gösterimin ardından sahneye çıkan iyi şair İzzet Yasar, ne yazık ki yakın zamanda kaybettiğimiz kişiler arasında. Solakhan’ın, film için özellikle teşekkür ettiği kişiler arasında yer alan eşi Seçkin Yasar da. Bu küçük teşekkür listesinde yer alan Salih Ecer’i de bir kez daha hasretle andım.

Ama asıl etkilendiğim kişilerden biri, vefatından önce epeyce bir süre YKY’de birlikte çalıştığımız, ondan çok öncesinden de tanıdığım şair kardeşim Mustafa Irgat’tı. Mustafa’yı sadece şair diye tanımlamak haksızlık. Mustafa, Mustafa’ydı, filmde nasıl görüyorsanız aşağı yukarı öyleydi. Tıpkı Zümrüt Pekin gibi. Filmi izleyen pek çok kişi, Zümrüt’ü, konuşmasını, tarzını ne kadar beğendiklerini söylediler. O da Zümrüt’tü işte, yıllarca neredeyse her akşam gördüğümüz adalı kızımız. Biz onu adadan tanımıyorduk, BİLSAK’tan tanıyorduk, o başka.

Zümrüt’ün karakteri, aynı zamanda filmin merkezindeki karakterdi. Boş bulunmuşum, ben o karakterin Şiir olacağını sanıyordum. Değilmiş. Üstelik, Şiir sanırım Dalyan’da yaşadığı için gösterime de gelememişti. Merlyn Solakhan’ın “80’ler sonrası İstanbul’unun tekinsizliğini sokaklarda” gezinerek belli eden, umumi telefonlardan jetonla boyuna birilerini arayan, ama o döneme yakışan bir şekilde bir türlü aradıklarını bulamayan kadınıydı o. Gene yönetmene göre film, “ülkesinden uzak düşmüş birinin gözleri ve duygularıyla İstanbul’a” bakıyordu. 12 Eylül’ün ardından entelektüellerin hayatta kalmaya çalışırken yaşadıkları güçlükleri de sergiliyordu. Zümrüt ile Mustafa’nın karşılıklı sıraladıkları tuhaf sokak isimleri (adı boyuna değişip Başkurt olan Sormagir sokağı gibi) ve bildiğimiz-bilmediğimiz tekerlemeler, Solakhan’a göre zorlu dönemlerde bir öz-sansür yöntemiydi. “İzzet Yasar edebi eserlerden bir sürü alıntı yaparak sansürün üstesinden gelmişti, tıpkı [Jean-Luc] Godard gibi” diyor.

Bütün kadro, yönetmenin arkadaşlarıydı, hiçbiri emeklerine karşılık para talep etmemişti. Otuz yıl sonra “Tekerleme”yi keşfeden ve 15. !f İstanbul uluslararası Bağımsız Film Festivali’nde Türk izleyicilerin karşısına çıkarılmasını sağlayan kişi ise, o ilk gösterimde salonda olan genç sinema araştırmacısı, İstanbul merkezli sinema kolektifi Fol’un küratörü Burak Çevik olmuş. Yönetmeni arayıp, elinde filminin dijital bir kopyasının olduğunu bildirmiş. Biz de Burak’a teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu arada, Thomas’ın çok beğendiği Merlyn Solakhan belgesellerini de bir fırsat olsa, izlesek diyoruz. Ama Ayvalık’taysanız ve vaktiniz varsa, öncelikle “Tekerleme”yi kaçırmayın derim.