Adı çiçek, soyadı canlı.
Sokağa bakan kanaviçe perdeli pencerenin dışında
Saksısında
Hapisti.
Kökleri saksının dibinde kördüğüm.
Toprağı, yani memleketi, saksısı kadardı.
“Saksı çiçeği olmamalıyım,” derdi çiçek.
“Böyle yaşayacağıma atayım kendimi aşağıya.”

•••

O gece çiçek uykuya dalan şehre baktı. Çarşı tarafında neonlar vitrinlerde fingirdeşiyor, kocaman caddeleri ışıkla şakıyordu. Titrek lambalar evlerin mahremiyetinden firar etmiş, pencere pencere geziniyordu sokaklarda. Havai fişekleri de seyretti: Harcıâlemdiler, rengârenk, şımarık, gürültülü ve saniyelik ömürlerinde yıldızlara eşlik etmekteydiler. Kendi kısacık ömrünü hatırlayan çiçek, hüzünlendi. Ve o sıra televizyondaki gece haberlerinin görüntüleri hemen ardındaki pencere camına yansıdı, savaş alanlarının bombaları gökyüzünü tutuşturmaktaydı. Kanlıydılar, siyah kırmızısı, cani, sağır edici ve saniyelik patlamalarında yıldızları katletmekteydiler. Çiçek dehşete kapıldı, aniden solmaya başlamıştı. “Böyle saksıda ve solarak yaşayacağıma atayım kendimi aşağıya.” O sabah, işte o sabah doğan güneşi daha bir sevgili gördü.

•••

“Yardım et bana” diye çevirdi yüzünü güneşe.
Yüzünü güneşe çevirdi, daha fazla, daha fazla çevirdi.
Güneşe yöneldikçe yeşerdi ve uzadı sapı.
Ağırlık noktası taştı dışarı.
Ve işte yetti son bir rüzgâr esintisi:
Pencere önündeki saksının bozuldu dengesi
Ve saksıdaki çiçek
Süzülerek
Düştü sokağa,
Bina ile kaldırım arasındaki toprağa.
Önce saksısı kırıldı paramparça
Ve sonra çiçek oracıkta, sokakta, toprakta
Kök saldı, tomurcuklandı, çoğaldı, çoğaldı.
Bir çiçek bahçesine dönüverdi sokak.
Sokağa düşmeli, sokak çiçeği olmalıydı demek ki.
Bir çiçek intihara teşebbüs etti
Ve böyle özgürleşti.

•••

“Lakin” dedi Yazar, “Sahici hayatta, çiçek bahçesi sadece bir metafor.” Hele bir de savaşın tam ortasında nedir öyle çiçek böcek? Elbette çiçek gibi olmalı özgürce ve fakat kolayca sapından koparılıp bir kenara atılmamalı. Yağmura, çamura, karanlığa, fırtınaya, savaşa direnmeli. Kalıcı olmalı. Koparıldıkça çoğalan bir şeyler yapmalı. Hiç solmayan sapasağlam bir demet olmalı.

“Olacağız” dedi oradan geçen genç bir kadın, soyadı Canlı, adı Çiçek. “Kömeç olacağız örgütlenerek.” Ve “Bilmez misiniz,” dedi Yazar’a, “kömeç, sapın yassılaşmış ve genişlemiş ucu üzerinde çiçeklerin yan yana toplanmasıdır. Kömeç: Bir arada yaşamaktır ve yaşatmaktır. Yeter ki kökü kömeci, Kürt-Türk fark etmez, emekten yana olsun. Her tür şiddetin kökünü kazımak, evet, ancak Kürtlerin de bu coğrafyada demokrasi sayesinde daha fazla kök salmasıyla, bu ülkeye özgürce ve sımsıkı bağlanmasıyla mümkün. Bunun yolu da belli: İşte bu kökü kurutmayacaksın, besleyeceksin. Halklar sarmaşığını sulayacaksın. Mehmetlerin ve Mehmedlerin kanıyla değil Fırat ile Dicle’nin ve Kızılırmak ile Meriç’in ortak cansuyuyla... Çünkü emekçi Kürtlerin ve Türklerin kökü de birdir kömeci de…”

•••

Elbette çiçekler böyle ‘intiharlara’ hep teşebbüs etsin.
Ama çiçekler asla intihar etmesin, isyan etsin.
Çiçekler ölmesin.
Kökü kömeci hep insandan, isyandan, hazirandan olsun.