Suriye savaşının ilk yıllarında; Öncüpınar, Karkamış, Ceylanpınar, Çobanbey, Cilvegözü, Islahiye, Yayladağı kapılarında rahatça sınır giriş-çıkışı yapan sakallı genç erkekler vardı. Kamuflajlarının altında mevsime göre terlik ya da askeri bot oluyordu. Görüntüler, sınırlardan kentlerin içine yayıldı. Bu kişiler; Hatay, Antep, Urfa’da gruplar halinde geziyor, motosiklete biniyor, merdiven altı medreselerin önlerinde toplanıyordu. Hepsi ya Nusra’cı ya IŞİD’ciydi.

A Haber, TRT, Sabah, Yenişafak, Star’a da çalışan, Al Jazeera muhabiri Yılmaz Bilgen iç savaştan itibaren bölgedeydi. Radikallerle fotoğraflarını yayınladı: “Kamuflaj pantolon altında sandalet ve gri çorap.” Kalaşnikof tutuyor ya da tüfeklerin altında selefilerle oturuyordu. “İmza attığı” iki iş önemliydi.

“Yayladağı- Güveççi sınır karakolunda askerlerin yakaladığı Suriyelilere yönelik işkenceler sürüyor, biri buna acilen dur demeli” diye yazdı. Biri dur dedi! Cuheyman adlı hesap, 15.02.2016 tarihinde sosyal medyada şunu paylaştı: “Hatay’da geberen TC askeri mültecilere zulm ediyor diye ifşa edilen köpektir. Vallahu Ala külli şey’in Kadir!”

IŞİD, 2016’nın yılbaşı gecesi, Reina’ya 39 kişinin ölümü ile sonuçlanan saldırıyı gerçekleştirdi. Günler önce yılbaşı hedef alınmıştı; İslamcı ve yandaş medya adeta emrediyordu: “Kutlama!” Mülki amirler; okullara; “Değer yargılarımızdan uzak faaliyetleri özendirmeyin” evrakları gönderdi. Diyanet’in eski Başkanı Mehmet Görmez eliyle, yeni yılın son Cuma hutbesinde “Yaratılış gayesini unutarak, değerlerimizle örtüşmeyen, gayrimeşru davranışlar mümine asla yakışmaz” diye uyardı. Bilgen ise, hedefi tam 12’den vurdu. Yılbaşı öncesinde attığı Tweet’te yer alan görselde Noel Baba kılığındaki cihatçı belinde kalaşnikof ve omzunda roketatarla Noel Baba’yı hedef alıyordu. Bilgen fotoğrafa iki satır not düştü: “Türkmen Dağı’nda bir mücahidin gözünden Christmas.”

Bunların; ifade özgürlüğü ya da gazetecilik faaliyeti sayılıp sayılamayacağı veya tesadüf olup olamayacağı başka bir tartışma konusu. Tartışılamayacak olan ise, Yılmaz Bilgen’in İdlib ile ilgili serzeniş ve itirafları. Nusra ve IŞİD bölgelerine gönderme yapan Bilgen, “Haseke, Rakka, Deir El Zor, Süleyman Şah Türbesi, Türkmendağı, Halep, Munbic, Guta, Humus, Dera, Hama birer birer düştü. İdlib’de sıkıştık kaldık, hem Suriye hem de Türkiye’ye yazık oldu/oluyor” diyerek sitem etti. Paylaşımlarında yer alan bazı ifadeler ise özellikle dikkate değerdi: “Şahsım bilfiil Sayın Erdoğan’ın danışman kadrosuna, başta Adnan Tanrıverdi olmak üzere son 3 yıldır defalarca olan biten olumsuzlukları anlattım.”

Eğit-donat

Bilgen’in faaliyetleri kapsamında, “Sen kimsin sorusu?” ortaya çıkarken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı olan Adnan Tanrıverdi’nin kurucusu olduğu SADAT A.Ş. de yine önemli hale geldi; faaliyetlerini anımsatmakta yarar var. Askeri ve emniyet alanlarında “hizmet veren” SADAT’ın faaliyetleri; eğitim-donatım. Emniyet’e önerdiği eğitim hizmetleri arasında, istihbarat, terörle mücadele, patlayıcı madde imhası, kriminal, VİP koruması olan SADAT, polis merkezleri kurarak, Emniyet’e personel de yetiştiriyor. Bunlara içerdeki faaliyetleri denebilir.

Dışarıdaki faaliyetler

SADAT’a Suriye tarafından bakmak ise dışardaki faaliyetleri açısından önemli. “Hizmet verilen yabancı kuvvetler” tanımının, düşman ‘Esed’le ilgili olamayacağı açık. Şirketin tanımlanmasındaki ibareler bile Suriye’de savaşanlardan desteğin esirgemediğinin itirafı gibi! Tanrıverdi’nin yapıyı, “Türkiye yasalarına aykırı olduğu halde” Suriye ve Libya’da ılımlı muhalif olarak görülen cihatçı yapılara lojistik destek sağlamak ve onları eğitip donatmak adına kurduğu sıkça dile getirilen iddialar arasında.

SADAT A.Ş. işlevini; “Hizmet verilen ülkelerin Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyacağı her türlü silah, araç gereç, yedek parça, patlayıcı madde ve malzemenin tedarikinde aracılık yapar” diyerek tanımlarken, adeta Suriye’ye “gönderilenlerle” ilgili bir itirafta da buluyor.

Faaliyetleri 5201 ve 5202 sayılı yasaların belirlediği şekilde Milli Savunma Bakanlığı’nın kontrol ve denetiminde gerçekleştirdiğini söylüyor. Bu açıdan ‘Suriye’ye gönderildiği iddia edilen silahlar üzerine yapılan haberler ve söylemlerin’ neden sorun olduğu merak konusu!

Ekleyelim; MİT de, danışman da Saraya bağlı. Kritik kurumlara ise, söz konusu danışmanın özel şirketi vasıtası ile “çeşitli hizmetleri” var. İçi ile geniş bir sarmal gibi!

Telabyad IŞİD’in elindeyken, Akçakale ile Suriye arasındaki tempon bölgede Türkçe konuşan IŞİD’cilere bizzat tanıklık etmiştik. Yöre halkı eski Özel Harekatçıların eğitim için IŞİD bölgesine geçtiklerini belirtmişti. Bu emekli Özel Harekâtçıların kim olduğu, kime bağlı bulunduğu, devletin bunları nasıl görmezden geldiği soruları da cevapsız kaldı. Suriye’deki kaynaklarımız ise Türkiye’ye ait olası özel harp dairesine şöyle dikkat çekmişti: “IŞİD’in eğitim merkezlerinden biri Menbiç ve Cerablus arasındaki bir köyde. Karargâh olarak kullandıkları bir otel var. Burada Türkiye’deki eski Özel Harekatçılara eğitim veriliyor.”

“Yıkmayın” diyen gazetecilerin, vekillerin yargılandığı, cezalar aldığı Türkiye’de bir “gazeteci” kırgınlıkla itiraf etti. Arşiv önemlidir. Sorular da… Kim suçlu?