Ekonomik bunalımın istatistiklere yansıyan verilerini Ekim 2008’den bu yana adım adım izliyoruz. İç talep üzerindeki en belirleyici etken olan Türkiye ile dış dünya arasındaki net sermaye hareketleri Ekim’de aniden inişe geçti. Dış talepteki hızlı daralma sonunda yılın son üç ayında ihracat sekizde bir oranında geriledi. Sanayide üretim düşmeleri, istihdam / işsizlik verilerindeki bozulmaları tetikledi. Sonunda, 2008’in son üç ayında milli gelirin, bir öndeki yıla göre yüzde 6.2 oranında düştüğü belirlendi.
2009’un ilk aylarında üretim ve istihdamda süregelen gerilemelere reel ücretlerde yüzde 10’a ulaşan aşınmalar eklendi. Önümüzdeki aylarda çiftçinin eline geçen göreli fiyatlarda dramatik bir düşme, bu kötü haberler listesine herhalde eklenecektir.
Son olarak TÜİK, 2009’un ilk üç ayına ait milli gelir (gayri safi yurt içi hasıla) verilerini yayımladı ve 2008’in Ocak-Mart aylarına göre yüzde 13.8’lik bir küçülme belirledi.
Bu veri, ekonomik bunalımın bir çöküntüye dönüştüğünü göstermektedir. Daha önce bu köşede vurgulanan bir saptama bir kez daha doğrulandı: Uluslararası bunalımın ülkelere yansıması 2008-2009’da gerçekleşen ve öngörülen milli gelir hareketleri üzerine odaklanarak karşılaştırılırsa, büyük çevre ekonomileri içinde en olumsuz etkilenen ülkenin Türkiye olduğu ortaya çıkmaktadır. Aşağıdaki tablo, 2008 ve 2009’un Ocak-Mart aylarına ait (sabit fiyatlarla hesaplanan) milli gelir hareketlerini, ana harcama kalemlerine ayrıştırarak karşılaştırıyor ve dış kaynak hareketleriyle bağlantılandırıyor.
•••
“Harcamalara göre milli gelir”, özel tüketim, devlet tüketimi (cari devlet harcamaları), yatırım ve ihracat kalemleri toplamından ithalat çıkarılarak tahmin edilir. Tablodaki gayri safi yurt içi hasıla da böyle hesaplanmaktadır. Bu tanıma, iki açıklayıcı not ekleyelim: “Yatırım” kalemi, sabit sermaye birikimi ile (artı veya eksi değerler alabilecek olan) stok hareketleri toplamına eşittir. Dış ticaretle ilgili öğeler ise, hem mal, hem de hizmet ihracat ve ithalatından oluşur.
2009’un ilk üç ayında (yerel seçimlerin katkısını içeren) kamu harcamaları dışındaki tüm öğelerde düşme gözlenmektedir. Küçülme rekoru yatırımlardadır. Stok hareketlerini dışlayarak, sadece sabit sermaye birikimine baktığınızda da yüzde 30’luk bir gerileme söz konusudur. 2001 krizinde de sermaye birikimi hızla düşmüş; bu gerilemenin telâfisi uzun zaman almıştı. Öyle ki, 2007’ye gelindiğinde sabit sermaye birikiminin milli gelirdeki payı (yüzde 20), bir önceki zirve noktası olan 1998’deki oranın (yüzde 23’ün) hâlâ altındaydı. Bu bunalımın da, Türkiye ekonomisinin ileriki yıllardaki büyüme potansiyeline ağır darbeler vurma olasılığı böylece gündemdedir.
Dış ticarete gelelim. Mal ve hizmet ithalatı ihracattan daha hızlı bir tempoyla daralmıştır. Bu durum küçülmeyi frenlemiştir. Zira, ithalat artışları sonunda, iç talep yurt dışı katma değere kayar; ülke dışı istihdam desteklenir; ithalata rakip olan yerli üretim kolları daralır. İthalat daha az düşseydi; örneğin ihracatla aynı oranda gerileseydi, milli gelirin küçülme hızı yüzde 20’yi aşacaktı.
Ekonomiyi “inişe geçiren” temel öğelerden biri olan “net dış kaynak” hareketlerine de bakalım. Burada, kayıtlı-kayıt dışı, yabancı-yerli tüm sermaye hareketlerinin net toplamını alıyoruz. Görüldüğü gibi, 2008’in ilk üç ayında 12.4 milyar dolarlık giriş kaydeden net sermaye hareketleri, bir yıl sonra hemen hemen sıfıra (27 milyon dolarlık net çıkışa) dönüşmüştür. Yüksek düzeyli bir dış kaynak girişinin buharlaşması, ekonomiye sert bir dış şok taşımış; bunalıma gidişi tetiklemiştir.
Dünya ekonomisinin neoliberalizme savrulduğu son otuz yıldan bu yana, çevredeki krizlerin büyük çoğunluğu, “dış kaynak girişlerinde ani durma veya tersine dönme” ile patlak veren dış şoklardan kaynaklanmıştır. Bu bunalımda da aynı süreci yaşıyoruz. Ve 2002-2007 yıllarında ekonominin kaderini tamamen yabancı sermaye hareketlerine teslim etmiş olan Türkiye, şimdi bu teslimiyetin ağır faturasını ödemektedir.