Bir daha asla!

DENİZ BURAK BAYRAK

“İnsanlar! Savaşmayı düşünmeyin. Atom bombası denen şeyin varlığı sebebiyle, savaşlar intihar eyleminden başka bir şey değildir. Savaşı durdurun. Dilerim burası dünyanın son atom bölgesi olarak kalmaya devam eder” diyor ünlü radyolog Takaşi Nagai. İthaki Yayınları tarafından yayımlanan Nagasaki’nin Çanları; Nagai’nin, Nagasaki’ye Amerika Birleşik Devletleri tarafından atılan atom bombasının birinci elden tanıklığı demek yanlış olmaz.

Bu yıl, 9 Ağustos 1945 yılında Nagasaki’ye atom bombası atılışı ve bunun bir felakete yol açışının 77. yıldönümünü yaşıyoruz. Bu tarihsel kıyımın hatırlanışıyla herkesin aklından geçirdiği, söze döktüğü “Bir daha asla!” sözü yanı başımızda savaşlar yaşanırken anlamını yitiriyor. 1949’dan günümüze seslenen Nagasaki’nin Çanları ise savaşlardan özellikle nükleer savaşlardan uzak durmamız gerektiğinin belgesi.

Kitap; yazarın anılarını anlattığı, izlenimlerini ve o kısa sürede yaşadıklarının bilançosunu çıkardığı çok önemli bir kaynak. Bombanın atıldığı zamanın hemen öncesinde Japon halkının rutin işlerinde olduğunu; çiftçilerin tarlalarda, çocukların okulda, doktorların hastanelerinde görev başında olduğu bir panoramayı izlerken büyük bir ışıma ve gürültü ile hayatın kâbusa döndüğünü okuyoruz.

Güneşten daha parlak bir ışık…

Günlük yaşam olağan akışında ilerlerken ordu olası hava saldırılarına karşı hazır. Zaman zaman da bombalanma yaşanan ülkede ön hazırlıklar mevcut. Art arda hava saldırısı olduğuna dair de şehirde siren sesleri yankılanıyor. Bundan ötürü insanlarda endişe havası da seziliyor. Yapıtını on bir bölüme ayıran yazar her bölümde anlattığı anlara ilişkin başlıklandırmayı yerinde bulmuş. Böylece bölümler ilerlerken; atom bombası, bombardımanın hemen sonrasındaki manzara, gece ve gündüz yaşananlara tanıklık ediyoruz. Nagai, yaşananları tanıdığı insanların o zaman diliminde ne yapıyor olduklarından yola çıkarak eş zamanlı bir biçemle aktarıyor. Herkesin hatırladığı ya da yaşadığı ortak durum ise “güneşten daha parlak bir ışığın günü aydınlatması.”

Yok olan şehir, insanlar, anılar…

Bombardımandan sonraki tablo ise dehşete düşüren bir hava da dile getiriliyor. Yok oluşa sürüklenen bir şehirde yok olan insanlar ve onlardan geriye kalan parçalar. Yanan, kömürleşen, kül olan insanların yaşayan yakınları ise bombanın etkisinden çok böyle bir toplu kıyımdan şaşkın hâldeler. Bunun ötesinde Takaşi Nagai ilerleyen bölümlerde bilim insanlığını da konuşturuyor ve patlamanın nasıl olduğunu fizik bilimine ilişkin bilgisi olmayan okurun da anlayacağı biçimde anlatıyor. Radyasyonun olası etkileri ve kendi gözlemleri sonucu süreç boyunca insanlarda ortaya çıkan fizyolojik değişimleri, uyguladığı tedavileri ve ölümleri soğukkanlılıkla anlatıyor. Oluşturdukları yardım ekibi ve halkın desteğiyle Japon ulusunun fedakârlık ve birlikte hareket edebilme kültürünü de örnekliyor.

Dünyanın daha önce görmediği bir felaketi duru ve gerçekçi bir biçemle anlatan Nagai, yetkin bir yazar olduğunu bu anılarını anlatırken kanıtlıyor. Korkunç bir yıkımın resmi ve travmatik bir otobiyografi de olan Nagasaki’nin Çanları, yaşanan kaosu okuruna da derinden hissettiriyor. Japon kültürünün incelikli duruşunu satırlara yediren yazar, ortaya duygu dolu ve sarsıcı bir rapor da koyuyor. Gelecek nesillere apaçık bir uyarı olan yapıt Japon edebiyatının nadide örneklerinden.

Nagasaki’nin Çanları’na adını veren “çan”larsa; gözde canlandırılması, yürekte duyumsanması çok zor olan bu felaketin sonunda umut, direnç ve küllerinden yeniden doğmanın tüm dünyada yankılanışını simgeliyor