“Mecidiyeköy’de sokak ortasından gözaltına alındım, Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürüldüm. Burada önüme bir ifade koydular, ‘Buna uygun olacak şekilde ifadeni ver, çık git. Aksi halde seni tutuklatırız, bir daha gün yüzü göremezsin. Sen bize yardımcı ol, biz de sana yardımcı oluruz, rahat yaşarsın’ dediler. Bunu kabul etmediğim için psikolojik ve fiziki işkenceye maruz kaldım. Aralıksız sürdürdükleri kaba dayak yaptıklarının en ‘masumuydu’. Kollarımdan ters kelepçeyle askıya aldılar, üzerimdeki elbiseleri çıkardılar, başıma çuval geçirdiler, onun üzerine de teneke. Onlarca dakika başımda teneke çaldılar. Bana, anneme, babama, ablama etmedik küfür bırakmadılar. Hamile ablama tecavüz etmekle tehdit ettiler. Bu işkenceler 12 gün sürdü, 4 Ekim 2017’de tutuklandım.”

Bu satırlar, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesince 11 Temmuz’da verilen kararla ağırlaştırılmış müebbet ve 42 yıldan fazla hapis cezasına mahkûm edilen 28 yaşındaki Mustafa Koçak’a ait.

Mustafa yoksul bir ailenin dört çocuğundan biri. Tutuklanana kadar İstanbul, Esenyurt’ta ailesiyle birlikte yaşıyordu. Çocukluğu ve gençliği manav çıraklığından seyyar kahvaltı tezgâhtarlığına kadar çeşitli işlerde çalışmakla geçti. Hayatı 23 Eylül 2017’de gözaltına alınmasıyla değişti. 12 gün gözaltında kalıp tutuklandı. Şimdi İzmir, Şakran 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nde.

Örgüte silah temin etmekle suçlanan Koçak, Anayasayı ihlal etmekten suçlu bulundu. Hakkında mahkemece verilen kararda, bu suçu işlediği sonucuna ‘vicdani kanaatle ulaşıldığı’ ifade edildi.

Mahkûmiyetine delil olarak da tanık ve gizli tanık beyanları gösterildi.

Tanıklardan B.E. ifadesinde, “köftecide yemek yiyip sohbet ederken, örgütün eylemlerini ve stratejilerini konuştuğumuz esnada kendisi silahı kendisinin temin ettiğini bizzat söyledi” diyor.

Diğer tanık C.Y. ise tahliye olduktan sonra yurtdışına çıkınca, Koçak hakkındaki ifadesinin doğru olmadığını, tehdit altında bu ifadeyi imzaladığını anlattı. Ama mahkeme yine de bu ifadelere dayanarak Mustafa’yı ömür boyu hapse mahkûm etti.

O da adil yargılanma hakkı talebiyle 3 Temmuz’da açlık grevine başladı. Son mektubunda da “tüm adaletsizlik yaşayan ve adaletin peşinden ayrılmayanlar için de yaptığım süresiz-dönüşümsüz açlık grevini 30 Eylül itibariyle ölüm orucuna dönüştürdüm” diye yazdı.

Tekrar ve adil olarak yargılanmayı talep ediyor.

“Adalet istiyorum” diye sonlandırdığı mektubunda, yaşadığı hukuksuzlukla ilgili sessiz kalınmamasını istiyor:

“Bugün bir şeyleri kaybetmek korkusuyla feda ettiklerimiz gelecekte en kahredici pişmanlıklarımız olabilir. İnsanım diyen hiç kimse başı önde, onurunu ve doğrularını savunamamış olarak ölmek istemez.”