Uşak’ın Gedikler köyünde ülkenin en büyük altın madenlerinden biri olan olarak gösterilen Kanadalılara ait madenin verdiği tahribat korkunç boyutlara ulaştı. Köy sakinleri “Bu gidişle köy kalmayacak” diyor.

Bir damla suya muhtaç kaldılar

Aycan KARADAĞ - Berkay SAĞOL

Altın madenciliği yapılan bölgeler, ciddi tahribat altında. Üstelik bu bölgelerde siyanür kullanımı oldukça yaygın. Uzmanlara göre, bu doğaya en çok zarar veren madencilik yöntemi. Bu bölgelerden bazıları da Uşak'ın Eşme ilçesi ile ilçeye bağlı köyler. Eşme’nin Kışladağ bölgesinde, TÜPRAG şirketine ait olan ve yaklaşık 16 yıldır faaliyet gösteren altın madeninin doğaya verdiği zarar korkunç boyutta. Avrupa'nın birinci, dünyanın ikinci en büyük altın madeni olarak gösterilen Kışladağ Altın Madeni, Kanada menşeili Eldorado’ya ait. Ancak maden, yöre sakinlerinin yaşamını katlanılamaz hale getirdi.


Madene dört kilometre uzaklıkta bulunan Gedikler köyünde, şirketin hammaddeye ulaşmak için yaptığı ‘dinamitli patlatmalar’ sonrasında yeraltı su kaynağının önce yönü değişti, ardından da kurudu. Bu yüzden artık köye günde yalnızca iki saat su veriliyor. Geri kalan saatlerde ise su bulmak imkânsız. 100 haneden oluşan ve 400 yurttaşın yaşadığı köyün sakinleri, sekiz aydır bu durumdan mustarip. Madenin faaliyetleri nedeniyle musluklardan akan suyu içemeyen köylüler, şimdilerde ise akacak bir su bile bulamıyor.

Yetkililerin bu soruna getirdiği ‘çözüm’ ise köye tanker ile su getirmek. İl Özel İdare, köye günde sadece bir tanker su getiriyor, bu yetmeyince de çevre köylerden su taşınıyor. Köylülerin aktardığına göre su ihtiyacını karşılayamayanlar arasında yağmur sularını biriktiren bile var.

Üstelik Gedikler köyünün başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Hâl böyle olunca köyde tarım durma noktası geldi. Kimi köy sakini hayvanlarını satmak zorunda kaldı. Yine yurttaşların anlattığına göre, susuzluk yaşanmadan önce 500 tane büyükbaş hayvanın bulunduğu köyde şimdi sadece 250 büyükbaş hayvan mevcut.

HER ÇATININ ALTINDA KOVA

Gedikler köyünde ilk olarak Veli Ünsal ile konuşuyoruz. Kendisi 62 yaşında. “Maden el verdiği sürece hayatımı sürdürmeye çalışıyorum” diye başlıyor sözlerine. Devamında da şu ifadeleri kullanıyor: “Madenin yaptığı bir patlamada suyumuz kaçtı. Su sabah saatlerinde iki saat kadar akıyor, daha sonra kapanıyor. Köy tüm gün susuz. Beş kuyu açıldı ama hiçbir yerden yeterli su çıkmadı. Köyde hayvanlar bile su bulamıyor ve herkes ineklerini satıyor. Madenin tozundan dolayı da bütün sebzelerimiz kuruyor. İnsan hayatını, suyumuzu ve ekinlerimizi önemsemiyorlar.”

Veli Ünsal, yaşanan su sorununu gerekçe göstererek, zarar ettiğini ve tarlasını satmak zorunda kaldığını söylüyor. Hemen devamında da “Maden yıllardır burada ama kimse şikâyetimizi duymuyor” diyor ve ekliyor: “İnsanlar köyden uzaktaki çeşmelerden gidip bidonlarla su alıyor. Kış boyunca her çatının altında kova vardı. Herkes yağmur sularını biriktirip onlarla ihtiyaçlarını gidermeye çalıştı. Bizim karpuzumuz ve domatesimiz çok güzel olurdu. Şimdi ilk yağmurda hepsi çürüyüp, dökülüyor. Bu topraklar bizim ama birisi Kanada’dan geliyor ve bizim düzenimizi bozuyor. Bir gün gelecek bizi de bu köyden göndermeye çalışacaklar.”

Ünsal, köydeki çalıların bile kuruduğunu dile getiriyor ve soruyor: “Çalının kuruduğu yerde insan hayatı ne olur?”

ARTIK TARLAYI EKİP BİÇEMİYORUZ

Veli Ünsal’ın ardından 63 yaşındaki Saadet Tunç ile başlıyoruz konuşmaya. Çiftçilik yaparak geçimini sağlayan Tunç, maden öncesinde susuzluk yaşanmadığı görüşünde. Bunu şöyle açıklıyor: “Hiç su sorunu yaşadığımızı hatırlamam. Maden açıldıktan sonra da su akmaya devam ediyordu ama kalitesi gün geçtikçe düştü. Sekiz ay önce büyük bir patlama oldu. Ondan sonra ise ‘artık hiç suyumuz kalmadı’ desem yeridir. Zaten maden sonrası musluk sularını içemez olmuştuk. Hayvanlara kullanıyorduk yine ama şimdi hiç yok. Artık ekip biçemiyoruz. Kışı bir şekilde atlattık ama yazın ne yapacağız, bilemiyorum. Maden geldikten sonra meyvenin, sebzenin tadı kalmadı, ağaçların hepsi kurudu.”

Saadet Tunç, madene tüm köy halkının tepki göstermesi gerektiğini vurguluyor ve sözlerini şöyle noktalıyor: “Yoksa köy kalmayacak.”

ÇAY SUYU BİLE KOMŞU KÖYDEN

Ardından köy kahvehanesine giriyoruz. O esnada kahvehaneyi işleten İsmail Kaya’nın arabasının bagajından damacanayla su indirmesi dikkatimizi çekiyor. Kaya’ya soruyoruz, anlatıyor: “Köyün suyu günde yalnızca iki saat açılıyor. İki saatte depolar dolduğu kadar. Çay suyunu diğer köylerden tedarik ediyoruz. Çünkü bizim suyumuz artık içilmiyor. Başka çaremiz yok. 8 aydır böyleyiz. Suyumuzu geri istiyoruz.”

EVLERİN ÇOĞUNA ULAŞMIYOR

İl Özel İdaresi’nin tankerle getirdiği suyun dışında, dağıtımı muhtarlık yapıyor. Bu işle de muhtarın kardeşi olan İbrahim Gülmez ilgileniyor. Gülmez ş unları dile getiriyor: “Sabah saat 10.00’da suyu veriyoruz, 12.30 veya en geç 13.00’de kapatıyoruz. Suyu verdiğimizde evlerin çoğuna ulaşmıyor bile. İnsanlar kovayla su biriktiriyor. Hayvanı çok olanlar tankerlerle göletlerden su taşıyor. Buradaki su zaten içilmiyor. Çevremizde tarihi su pınarları var oralardan su taşıyoruz. İçme suyumuz zaten yeterli değil.”

Sonrasında 69 yaşındaki Mehmet Kahraman’ı kuruyan bir çeşmenin başında görüyoruz. Kahraman, “Köydeki bazı çeşmeler benim çocukluğumdan beri var. Ben ne zaman yapıldığını bile bilmem ama bu su hep akıyordu biz susuz köy olduk” şeklinde konuşuyor.

***

Yıllar önce uyardık

SOL Parti Uşak İl Örgütü de Gedikler köyünde yaşanan soruna karşı mücadele edeceklerini açıkladı. Parti PM Üyesi Mahmut Uludağ, şöyle dedi: “Bundan 18 yıl önce, daha maden henüz açılmadan Kışladağ çevresinde tüm köylerde çeşitli etkinlikler yaparak köylüleri bilinçlerdik. O dönemde kuraklık yaşanacağını ve içme suyu bulunamayacağını söylemiştik. O gün konuşulanların hepsi yaşanır hale geldi. Şirket burada istediği gibi at koşuyor. Burada ot bile bitmeyecek, çeşmelerden su bile akmıyor.”
SOL Parti Uşak Merkez İlçe Başkanı Feridun Metin ise şunları söyledi: “Ülkenin topraklarını, doğasını, suyunu yok eden vahşi madenciliğe her bölge karşı durmak zorundayız. Bu madenleri kendi kazdıkları çukurlara gömünceye kadar yöre halklarıyla beraber bu mücadeleyi sürdüreceğiz.”