30 Eylül’de Ekvador’da meydana gelen bir “polis ayaklanması”, güçlükle geçiştirildi.

30 Eylül’de Ekvador’da meydana gelen bir “polis ayaklanması”, güçlükle geçiştirildi. Türkiye basınında da yer alan olayların arka planından bazı öğelerin ilgi çekici olacağını düşünüyorum.

Ayrıntıya girmeye gerek yok; kısaca hatırlatalım: Polisler, yan ödemelerindeki kısıntıları protesto etmek vesilesiyle Başkanlık sarayını basmışlar; güçlükle bir hastaneye sığınan solcu Başkan Correa 14 saat sonra askeri birlikler tarafından kurtarılmıştı.

Wall Street Journal, bu olayların “cesaretli, kararlı bir Başkan imajı yaratmak amacıyla” Correa tarafından kışkırtılan, biraz da düzmece bir senaryo oluşturduğunu ima etti ve polislerin biraz aşırıya kaçmasının bir darbe girişimi olamayacağını ileri sürdü. Buna karşılık, polis ayaklanmasının eşgüdümlü olarak ülkenin her yerinde birden patlak vermesi ve başkent Quito havaalanının da işgal edilip kapatılması bir darbe girişimi öğelerini içermektedir.

Ek bir kanıt, 2009 başkanlık seçimlerinde Correa’nın rakibi olan Albay Lucio Gutierrez’in derhal TV sahnelerine çıkarak Başkan’ı suçlaması ve istifasını talep etmesi oldu. Bu “albay eskisi”nin karmakarışık bir sicili var: 2000’de Başkan Mahuad’ın görevden alınmasına yol açan çalkantılar sırasında, parlamento binasını işgaline yeşil ışık yakan komutan olarak ün yapmış; “darbeci” suçlamasıyla altı ay hapiste yatmış; böylece kazandığı prestij sayesinde 2002 sonundaki seçimlerde sol bir platformla Başkanlığa seçilmiş; iki yıl içinde solcu müttefikleriyle tüm bağlantılarını kopararak ABD ile içli-dışlı olmuş; yolsuzluk, anayasayı ihlâl suçlamalarıyla (yoğun kitle gösterilerinin baskısı altında toplanan) parlamento tarafından görevden alınmış; Amerika’ya sığınmış; daha sonra ülkesine dönerek suçlamalardan aklanmış; 2009’da Başkanlık seçimlerine adaylığını koymuş; oyların yüzde 27’sini alarak Correa’ya yenik düşmüş. O zamandan beri de Correa yönetimine şiddetle muhalefet etmekte ve “komplo kuramcıları” tarafından, Amerika’nın adamı” olarak darbe girişimiyle ilişkilendirilmektedir.

***

İster polis ayaklanması, ister darbe girişimi olsun, sormak gerekiyor: Petrol zengini Ekvador’un solcu Başkanı, “durup dururken” polislerin aylıklarında kısıntıya giderek olayları niçin tetikledi?

Bu sorunun üç yanıtı var: Birinci olarak, 2000’de şiddetli bir finansal krize ve hiper enflasyona sürüklenen Ekvador’da ulusal para (sucre) Başkan Jamil (Cemil) Mahuad tarafından lâğvedildi ve dolar resmi para olarak kabul edildi. (Latin Amerika’da arada bir siyaset sahnesinde sivrilen Arap kökenlilerden biri olan Başkan Cemil, böylece, ülkenin kalabalık “siyasî mevtalar” mezarlığına katılmış oldu.) Bunun sonunda Ekvador Merkez Bankası para basma imkânını yitirdi ve bütçe açıklarının finansmanının tek yöntemi ülke dışından dolarla borçlanmak olarak kaldı. Hiperenflasyon döneminin anıları, sonraki başkanların doları terk edip ulusal paraya (sucre’ye) dönmelerini engelledi.

İkincisi, uluslararası finansal kriz patlak verdikten hemen sonra, Aralık 2008’de Başkan Correa önceki yönetimlerin usulsüzlüklerinden kaynaklanan dış borçları ödemeyeceğini kararlaştırdı ve böylece 17 milyar dolara ulaşan dış borç için fiilen moratoryum ilan edildi. Bunun sonunda (Venezuela ve Çin gibi istisnai finansman kaynaklarını saymazsak) dışarıdan borçlanma kanalları tıkandı.

Üçüncü yanıt, hazinenin en önemli gelir kaynağını oluşturan petrol üretimiyle ilgili. Halen petrol üretiminin yarıya yakını yabancı şirketlerce gerçekleştiriliyor ve bu şirketler gelirlerinin ortalama yüzde 65’ini vergi olarak ödüyorlar. Correa, bu payın yüzde 85’e çıkarılmasını; kabul etmeyen şirketlerin devletleştirmesini istemektedir. Bu konudaki pazarlıkların katkısıyla, petrol üretimi iki yıl içinde yüzde 7 oranında düştü ve kamu gelirlerinin daralmasına yol açtı.

Bu üç etkeni bir araya getiriniz, kamu harcamalarını daraltma seçeneği hızla gündeme gelecektir. Polislerin de bu “kemer sıkma” furyasından nasibini aldıkları anlaşılıyor. Ekvador, bir anlamda, drahmi’yi terkedip avro’ya geçen Yunanistan’ın açmazına sürüklenmiştir: Doların resmi para olması, para poltikası uygulanmasını, devalüasyonu devre dışı bırakır. Ancak, 2000’de Yunanistan’ın yapamadığı bir yola giderek (dış borç ödemelerini durdurarak) kısmen rahatlamıştır. Petrol gelirlerine güvenerek alınan bu karar, Ekvador’un uluslararası krizi küçülmeden geçiştirmesine katkı yapmıştır: Milli gelir (yüzde oranlar olarak) 2008’de 7.2, 2009’da 0.4 büyümüştür. Ancak, petrol ihracatındaki gerileme, cari işlemlerin bu iki yılda (ılımlı boyutlarda da olsa) açık vermesine katkı yapmıştır. Dış kaynakların daraldığı bir ortamda, dış açıklar, ister istemez kamu harcamalarından başlayan “kemer sıkma” reçetelerini gündeme getirmiştir.

***

Latin Amerika ülkelerinde ilerici rejimlerin yaygınlaşma eğilimini askerî darbelerle durdurma girişimi ilk kez Honduras’ta solcu Başkan Zelaya’ya karşı denendi ve başarılı oldu. Honduras darbesinden sonra Rafael Correa, “istihbarat raporlarımıza göre sıra bende” demişti. Eylül sonundaki polis ayaklanması/darbe girişimi, Ekvadorluların bir bölümünce bu öngörünün gerçekleşmesi olarak yorumlanacaktır.

Ne var ki, birkaç hafta önce yapılan bir anket, Başkan’ın seçmenlerce desteklenme oranını yüzde 67 olarak göstermekteydi. 2006 seçimlerini kazanan Correa, daha sonra bir anayasa değişikliğini geçekleştirerek 2009’da tekrar seçilmiş ve Başkanlık süresinin 2017’ye kadar sürebilmesinin kapısını açmıştır.

Bugünlerde Latin Amerika, önemli siyasi gelişmelerle dikkat çekmektedir. Geleneksel ilerici akımların direnmekte, yer yer ilerlemekte olduğu bu coğrafyada olup bitenleri önümüzdeki haftalarda tekrar gözden geçirmek istiyorum.