Otopsi sonucunda, “darbe bitti savaş verelim” diyorlar. Çünkü darbe sarsıntısı sonrası yerinden oynayan güçler dengesinin ülkede ve bölgede yeniden oluşumunda Suriye (ve dolayısıyla Kürt) faktörü de belirleyenler arasına katıldı.

“Üst akıl” dediler, hatta darbeden ABD’yi sorumlu tuttular. Ne oldu? Bir şey olmadı. Çünkü mesele başka. ABD tarafından haşlanmak ya da haşlanmamak, işte bütün mesele!

(Bkz. geçen hafta bu köşedeki ‘haşlanan kurbağa sendromu’ yazısı. Ve bkz., TC’nin resmi sözlüğü TDK sözlüğünde ‘haşlamak’ kelimesinin karşılığı: İlk anlamı, bir şeyi kaynar suya daldırmak ve ikinci anlamı, sertçe paylamak, azarlamak. TDK sözlüğünde kelimenin cümle içinde kullanılışına örnek olarak S. F. Abasıyanık’tan şu alıntı var: “Recep’i kenara çekip fena hâlde haşladılar.”)

Bünyede önceden teşhis edilen iki kist otopsi sonuçlarında bir kez daha tespit edilmiş oldu: Kürt siyaseti kisti, hem Kürtler hem TC için kriz olarak ortaya çıktı; siyasi İslam kistinin ‘en ılımlısı’ sayılanının bile kanlı FETÖ olduğu görüldü, Ortadoğu’da ise İslam’ın ılımlısı olmayacağı bir süredir Batı’ya ispatlanmaktaydı. Ellerinde bir tek ılık AKP kaldı derken, onun da ABD’nin istediği kıvama gelmesi, yumuşaması için kelimenin iki anlamıyla ‘haşlanması’ gerekiyordu. Bundan böyle belli ki ılımlı değil yumuşak şey istiyorlar!

Önce şunu unutmayalım: ABD elbette hiçbir zaman kadiri mutlak olmadı, olamaz, ama bölgede bugüne dek hem nalına hem mıhına deyip kendi politikasını esneterek dayatabilme gücünü koruyabildi. Peki, bundan sonrası?

Numan Kurtulmuş, “Başımıza gelen birçok şey Suriye politikasının sonucu” derken doğru söylüyordu. Öyleyse başa geleni de çekecekler. Kısa süre önce, çözüm sürecinde Rojava, bizzat kendi sözleriyle, hem Erdoğan’ın hem Öcalan’ın kırmızı çizgileriydi. Her iki taraf da ‘müttefiklerine’ güvenmekteydiler.

Saray, şimdi yine ve yeniden ABD kendisine mukayyet olsun derdindeyken ve kırmızı kalem sahibi de ABD’yken, görüldü ki asıl kırmızıçizgileri çeken ne Erdoğan ne Öcalan’mış. PYD Fırat’ın doğusuna çekilecek, TC de ona saldırmayacakmış. Ya Fırat Kalkanı? Kalkan denizde yaşar, Fırat’ta sazan boldur. Kalkan derken, sazan durumuna düşmemek de lazımmış.

Gerçi TSK ve PYD çatışınca ABD çok mu üzülecek, bir süre sesini çıkarmayıp “hele bir durun” demeyecek mi? Öyleyse asıl soru ve cevap başka olmalı. Ortadoğu’da bir ‘Kürdistan’ şu ya da bu formda gündeme gelirse, ABD (ve TC) Öcalan’ı mı Barzani’yi mi tercih edecek?

Geçen gün Başbakan yine coştu e “Ya istiklal ya ölüm!” dedi. Tercümesi: “Ya ABD ya ölüm!” İronik olarak bu durum ‘ABD müttefiki’ PYD için de dayatılmıyor mu? Çünkü bölgedeki güçler hiyerarşisi sahnesinde rol alınca, rolleri başroldekilere uyumlu oynamak kaçınılmaz. Başrollerdeki küresel güçler ise bir yanda ABD öbür yanda Rusya ve IŞİD’e karşı zoraki-geçici işbirliği içindeler; onların altındaysa bir yanda ABD müttefikleri bir yanda Rusya müttefikleri olan ülkeler ve örgütler. Ve böyle bir sahnedeki rol gereği başroldekilerin çizdiği kırmızıçizgilerdeler. Kaldı ki Rusya’nın hem Suriye hem TC ile ‘dost’ olmasına şaşmayanlar ABD’nin hem PYD hem TC ile ittifak yapabileceğini niye anlayamıyorlar?

Şu satırlar yazılırken sadece TSK/ÖSO ile SDG/PYD arasında çatışma haberleri geliyordu. Şaşırtıcı değil. Çünkü IŞİD’e karşı başlatılan Cerablus seferi derhal bir hayalet savaşına dönüştü, IŞİD ortalıktan yok oldu. Tolga Tanış yazdı: “Peki bu IŞİD militanları buharlaşmadığına göre nereye gitti? İşte Türkiye için en büyük risk bu. Belli değil. Ve vahim olan, El Kaide uzantısı Nusra nasıl isim değiştirdiyse şimdi onların da bazı yerlerde aynı şeyi deneyebileceği bilgisi var.” Eh, zaten TSK oraya giderken asıl hedef PYD idi. Ama böylece TC için Kürt sorunu artık kesinlikle ‘sınır ötesi’ bir sorun, bir Ortadoğu sorunu hale geldi ve tıpkı PKK gibi TC de çözümü sadece içeride aramıyor. Zaten PKK çözümü içeride arasa Kılıçdaroğlu’na suikast düzenletip iç dinamikleri dinamitlemeyi göze alır mıydı? Rüzgâr son günlerde Kürt siyasi hareketi aleyhine esiyor ve bunda kendi payları yok değil. Çıtayı çok yükselttiler. Kürt koridoru hedefleri uzaklaşırken PYD’nin elde ettiği mevzileri bile kaybedebileceği konuşuluyor.

Peki, AKP mevzi mi kazanıyor? Durum şöyle: FETÖ’ye otopsi yapılırken, AKP’nin cerahati ortalığa dökülüyor, laikliği haşlayarak yok ettiği kurbağaya çeviren AKP, şimdi kendisinin haşlanmak üzere konulduğu kapta bir zıplıyor, iki zıplıyor, her seferinde (ve bu sefer Cerablus seferinde) haşlandığı kaptaki kapağa çarpıp duruyor.

Bu da ona kapak olsun.