Geçen gün arabalı vapur kuyruğundaydım. Mavi önlüklü, beyaz yakalı, yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğu, hemen önümdeki arabaya yanaştı.

Geçen gün arabalı vapur kuyruğundaydım. Mavi önlüklü, beyaz yakalı, yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğu, hemen önümdeki arabaya yanaştı. Şoför mahallindeki delikanlının öyle bir öfkesine maruz kaldı ki, resmen yerinden sıçradı. Ürkek adımlarla benim arabaya yöneldi. Sattıklarını almak istemiyorsanız, gözgöze gelmemeye çalışacaksınız, reddetmenin en insanca yolu bu. Ancak az önce o kadar korkmuştu ki kıyamadım. Gözlerinin tam içine baktım. Kopkoyu kahverengi gözler. Burnunun üstünü kaplayan çilleri, kızıl kahve, dalgalı saçlarıyla adamakıllı güzel bir kızdı. Adını sordum. "Canan" dedi. "Kaçıncı sınıfa gidiyorsun?" "İki" "Gel yanıma otur, konuşalım biraz" dedim. Hiç tereddüt etmeden geçti, ön koltuğa oturdu. O sırada elinde selpaklar, önlüksüz küçük bir erkek çocuğu belirdi sol camda. "Kardeşin mi?" diye sordum Canan'a. Öyleymiş. Adı Nevzat'mış. "Okula gitmiyor musun Nevzat?" dedim. Kafasıyla ablasını işaret ederek "O da gitmiyor ki!" dedi. Canan'a "Hani ikiye gidiyordun?" diye sormadım. Diyarbakırlılarmış... Evde yedi kardeş daha varmış. Baba işsiz, anne hasta, hep aynı, hep aynı, hep aynı hikaye.

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Sabah Gazetesinden Şirin Sever'e diyor ki: Biz her gün çocuk yaşta suçlu ihraç ediyoruz Ankara, İstanbul, İzmir'e. Siz istediğiniz kadar oralarda sokak çocukları için umut evleri oluşturun, çözemezsiniz. Buraya eğilmeniz lazım.

Uzun süredir bu çocuklarla ilgileniyorum. Suça giden yolda o kadar yalnız, o kadar çaresiz, o kadar korunmasızlar ki... Anlattıklarıyla, bakışlarıyla, o kadar aynılar ki. Bildiğimiz (yarattığımız) nedenlerin beklenen sonuçları onlar. Ağır mağdurlar. Sokaktalar.

Canan ve Nevzat, göçün şanslı çocukları... Göç Edenler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'nin (Göç-Der) yaptığı araştırmaya göre, göç yoluna çıkan her beş çocuktan biri, çeşitli nedenlerle hayatını kaybediyor. Yanlış okumadınız: Çocukların yüzde 22'si göç sırasında ya da sonrasında, ölüyor. Hayatta kalan her beş çocuktan biri de suç işliyor. Ürkütücü rakamlar bunlar... İçişleri Bakanlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü'nün geçen yıl yaptığı araştırmaya göre, bir yılda meydana gelen kasten adam öldürme olaylarının yüzde 12'si, kasten yaralamaların yüzde 18'i, hırsızlığın yüzde 34'ü, çocuklar tarafından gerçekleştiriliyor.

Nasıl sayılar bunlar? Suç işleyen bu çocuklar mı "suçlu"? Onbinlerce çocuktan sözediyoruz... Yangınlar gördü bu çocuklar, patlamalar yaşadı. Yakınlarını kaybetti. Ölümler gördüler, gözyaşları, ağıtlar, cenazeler... Oynarken mayına basıp kollarını bacaklarını bırakanlar oldu. Yerlerinden yurtlarından oldular. Yollara düştüler. Yolda arkadaşlarını yitirdiler. Şimdi, geldikleri yerde, sokaklarda çalıştırılıyorlar. Simitleri çalınmasın diye parkta salıncakta sallanamıyor, sokakta iftiraya uğruyorlar. Bir cüzdan çalınsa, hemen onlardan şüpheleniliyor. Okulda öğretmen kızınca ilk onlara vuruyor.

Ne mi yapalım? Hayatın bizzat kendisi tarafından bunca hırpalanmış çocuklara "arabamızın camını silmeye çalışırken temizleyeceğine kirletiyor" diye kızmayalım mesela. Onlar nelere katlanmışlar, biz neye katlanamıyoruz?

Canan'a gelince; ablası okula gidecekmiş, önlüğünü de almışlar ama gidemememiş.

Şimdi ablasının önlüğü, Canan'ın iş elbisesi.

Günün Sözü:

Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerlerine ne düşerse iz bırakır.

H. Jinott