İki baş sarımsağı kabuklarından ayırıp şafakta toplanmış nane yapraklarına sarıyor ve üç dakika yirmi beş saniyede sıkılmış salatalık suyuyla karıştırıyoruz. Sonra bu karışımı bilgisayarımızın, tabletimizin yahut telefonumuzun ekranına doğru hooopp… Haber akışı biraz olsun yavaşlamadı mı? Hay Allah, şakası bir tarafa (90’larda Cine 5 şifresi çözmek için aynaya tıraş köpüğü sıkıp televizyona yansıtanların bu yazıyı okumadığını dolayısıyla kimsenin girişteki tavsiyeyi denemeyeceğini varsayıyorum) her şeyin detoksunun olduğu günümüzde elbette sosyal medyanın da bir detoksu var. Bir süreliğine telefonları kapatmayı yahut bakma sıklığını azaltmayı öneriyorlar. Bahsedeceğim detoks bunlardan biraz farklı. Haberleri anında almanın, bizim okurluk ya da izleyicilik deneyimimize neye yararı olduğunu tartışmak istiyorum bu haftaki Köşe Vuruşu’nda.

Son dakika körleşmesi

“Ömrümde gazete okuduğumu sanmıyorum. Geçmişi bilebiliriz ama bugün bizden gizlenmiştir. Bugün, tarihçiler ya da kendilerine tarihçi diyecek romancılar tarafından bilinecek. Ama bugün neler olup bittiğine gelince, bu evrenin genel gizeminin bir parçası.” Bu ifadeler Jorge Luis Borges’e ait. (Borges Sekseninde, Willis Barnstone, Can Yayınları, 2017) Bu örneği daha önce yalanların hızlı yayılmasıyla ilgili bir yazıda kullanmıştım. Şu anda bu örneğe daha farklı bir perspektiften bakalım. Borges’in bu görüşleri dillendirdiği dönem, internet öncesi. Dolayısıyla sadece günlük gazetelerden yani olayları ertesi gün öğrenmekten söz ediyor. Buna rağmen gerçekten ne olup bittiğini anlamanın zorluğuna değinirken biz saniyesinde anladığımızı sanıyoruz. İşin garibi bunu artık çok normal gibi algılıyoruz. Evet, Borges’in yaklaşımını biraz abartılı bulabiliriz. Sonuçta bir gazete yazısında gazete okumayın demeyeceğim ama bizim her şeyi saniyesinde öğrenmemiz gerektiği yanılsamamız da olayları algılama açısından ondan daha az abartılı değil.

Pinker’ın yaklaşımı

Nihayetinde Borges geride kalan asrın insanı diyenler olabilir. Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü Profesörü olan ve ünlü kitaplarıyla bilinen Steven Pinker’ın bugünkü yaklaşımı da Borges’in yazının girişinde belirttiğimiz görüşlerine oldukça yakın. Henüz Türkçe’ye çevrilmeyen Enlightenment Now kitabında, Pinker karamsarlığın sürekli güncele odaklanmaktan ötürü olduğu tezini savunuyor. New York Times’tan David Bornstein’a kitapla ilgili verdiği röportajda da biraz uzaktan bakmayı tavsiye ediyor ve “İnsanların geçmişe göre daha uzun, daha sağlıklı, daha güvenli daha zengin, daha özgür, daha huzurlu yaşadığını” belirtiyor. Tabii Batı’da yaşıyorsun, altın kuru keyfin yerinde diyecekler için de ekliyor: “Biz derken sadece Batı’dakileri kastetmiyorum. Bu ilerleme dünyayı kuşatıyor”. Pinker’ın iddiasına göre tüm dünyada insanlık tarihine göre “Aşırı yoksulluk, okuryazarlık, savaş, şiddet suçu, ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi, aile içi şiddet, hastalık, ölümcül kazalar ve hemen hemen tüm diğer rahatsızlıklarda düşüş gösteren veriler” var. Pinker’ın iyimserliği, Ortadoğu’nun dibinde yaşayan bizler için biraz rahatsız edici tabii. “Ha öyle mi deyip geçemiyorsun” hele Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı süreci düşününce terlikle kovalayasın da geliyor ama onun yaklaşımını biraz seyrelterek bizim anlık sersemlemelerimizi yeniden düşünelim.

Eskiden haberin olgunlaşması için geçen bir süreç vardı. Örneğin; sabah ABD Başkanı bir açıklama yaptıysa ve öğleden sonra bir açıklama daha yapıp biraz yumuşadıysa tüm süreci analizleriyle bir kere de alabiliyordunuz. Şu anda bunların hepsini parça parça tweetlerle son dakika haberi olarak alıyor ve kafamızda birleştirmeye çalışıyoruz. Oysa bu haberi toptan akşam veya ertesi gün okusak çok daha net olacağız. Hafta sonu toplu okusak biraz daha net olacağız. Abartıp Borges gibi tarihçilere bırakmak da var tabii ama o kadarı ütopik. Uzun lafın kısası, anlık haber takibi yanlış fikir sahibi olmaya zemin hazırlıyor. Gazetecilik cephesinde uzun zamandır “yavaş gazetecilik” tartışmaları ve uygulamaları yapılıyor ama bunun okur ayağını da tartışmakta fayda var. Yoksa birileri yavaş gazetecilikte ısrar etse de okur ya da izleyici nasıl bir cendere içinde olduğunu fark etmediği sürece çıkış yok. Bir de güncel test yapalım. Örneğin; bu yazıyı yazdığım sırada Devlet Bahçeli erken seçim çağrısı yapmıştı. Sosyal medyaya baktım birileri seçimi yaptı, bitirdi, galibi ilan etti, endişeler timeline oldu çağladı. Oysa siz bu yazıyı okurken, belki bambaşka bir şeyi tartışıyor olacağız.