Devrimci mücadeleye Sosyalist Fikir Kulübü üyesi olarak başlayan Gülay Ünüvar (Özdeş), ölümünden önce; kanserle mücadele ederken, yoldaşı, arkadaşı Ahmet Tuncer Sümer’e notlarını, yazılarını bırakıyor ve vasiyet ediyor, basılı metin haline getirilsin diye…

Bir devrimcinin vasiyeti

ONUR BÜTÜN

ODTÜ’ye döndüğümüzde arkadaşlara para kazanmak için kö e satmayı önerdiğimizi söyledik. Yüzlerindeki ifadeyi hâlâ anımsıyorum. “Bunlar aklını mı kaçırdı?” der gibi bir halleri vardı. Ulaş ve ben, toplam 325 lira yatırdığımızı, bu parayı nasıl olsa çıkaracağımızı, zarar etmeyeceğimizi, tersine para kazanma olanağı olduğunu söyleyerek önerimizi savunduk. Yanıtları “Yapın da görelim!” oldu. Engellemediler. O dönemde bir şeyler yapmak isteyen arkadaşların inisiyatifi köreltilmezdi.”

Devrimci mücadeleye Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde, 1960’lı yılların ortalarında Sosyalist Fikir Kulübü üyesi olarak başlayan Gülay Ünüvar (Özdeş), “Şimdiye kadar en onur duyduğum örgütlerden birisidir ODTÜ’nin Sosyalist Fikir Kulübü” diyor anılarında. Ölümünden kısa bir süre önce; kanserle mücadele ederken, yoldaşı, arkadaşı Ahmet Tuncer Sümer’e notlarını, yazılarını bırakıyor ve vasiyet ediyor, basılı bir metin haline getirilsin diye…

Gülay Ünüvar Özdeş’le, Ahmet Tuncer Sümer’in 50 yıl önce başlayan arkadaşlıkları, 20 Ekim 2015’te kansere yenik düşen bu militan kadının hayatını kaybetmesiyle sona eriyor. Gülay Ünüvar Özdeş, hem kadın hareketi hem de Türkiye devrimci hareketi açısından önemli bir figür. Ahmet Tuncer Sümer’in incelikli ve titiz çalışması olmasa pek çoğumuz bu güzel, bu militan, bu mütevazı kadından haberdar olmayacaktık. Öncelikle Ahmet Tuncer Sümer’e, sonra da Ayrıntı Yayınları’na teşekkür etmek gerek.

bir-devrimcinin-vasiyeti-542116-1.

Türkiye Devrimci Hareketi tarihinde öne çıkmış kadınları bilen, onların ürettiği metinleri okuyan başta kadınlar olmak üzere, herkes açısından daha az bilinen bir kadın ve onun hayatı anlama, siyasal çalışma yürütme tarzını tanımak, öğrenmek beni heyecanlandırdı. İtiraf edeyim; hem az bildiğim bir örgüttü THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) örgütü, hem de Gülay Ünüvar Özdeş adını hiç duymamıştım. Tabi ki bu benim eksikliğimdir. Hayatı hiçbir zaman kendi bilgimle sınırlı kabul etmem, bu çok ayıp olur her şeyden önce. Ancak çalışmalarını bildiğim, okuduğum kadınlar da var kitapta. Sevim Belli, Nuran Ağırnaslı gibi… Yine üretimlerini, pratiklerini bilmediğim Türkan Sabuncu gibi başka kadınlar ne güzel çalışmalar yürütmüşler.

Anılarını yaşatmak için kitabı okumak ilk kalkış noktası olabilir, ben biraz daha farklı bir yanını anlatmak istiyorum bu tür metinlerin ve okumaların. Örneğin son dönem kentli kadın yazarların yazdığı öykülerde bir erkek tipolojisine rastlıyoruz. Aslında tür olarak öykü ve disiplin olarak edebiyatın içinde hemhal olurken, benzer erkekleri tanıyoruz, fark ediyoruz. Kentli, kararsız, sıklıkla beceriksiz, kendi başına yaşamak zorunda kaldığında içine girdiği bulanık suyu dahi anlamlandıramayan erkekler... Sosyal bilimlerin de kapsamına girebilecek tipolojileri ayrımlamak; anı, anlatı, öykü gibi edebiyat kulvarına da dahlimizi sağlayabiliyor.

Şimdi tekrar dönüp bağlantısını kurayım. Öykü okurken, bir toplumun sosyolojik ve antropolojik yapısını, arkeolojik buluntuları incelerken beslenme ve ölü gömme alışkanlıklarını da görebilirsiniz. Gülay Ünüvar Özdeş’in anlattıkları döneminin siyasal çalışmaları açısından satır aralarındaki incelikleri, duyarlılıkları ve en çok da sorgulamayı açığa çıkarıyor. Yakın tarihimize yönelik anı ve anlatıları okurken, muhalif refleksleri, kadınların sosyolojik yordamını vb pek çok parametreyi öğrenme şansına sahip oluyoruz.

ODTÜ’de köfte yapıp satmaktan, yoldaşlarının lojistik tüm ihtiyaçlarını gidermeye kadar kapsamlı bir çalışma yürütür Gülay. Sinan, Deniz, Yusuf, Taylan, Hüseyin isimleri ve örgütsel faaliyetleri iyi bilinen devrimcilerdir. Gülay’sa az sayıda insanın tanıdığı ve bildiği bir kadındır. Bu kitapla anıları ve tüm bir yaşamını okuma şansımız var artık.

Örgütlere, silah kaçakçılarına, yoldaşlarına kafa tutan, tüm bunları da öne çıkmaya çalışmadan yapabilen figürlere bugün de çok ihtiyacımız var. Hoş, biz kadınların siyasal, kültürel ve gündelik yaşamda ne çok ihtiyacımız var ama sorgulama kapasitemiz hâlâ çok gelişkin sayılamaz. Aylar hatta yıllar sonra bazı tartışmaları yürütebilir hale geldik, geliyoruz. Gülay Ünüvar (Özdeş) düşünmek ve düşünme pratiğini uygulamak açısından da nadir figürlerden biri.

“Partinin Gençlik Örgütü diye Hacettepe’de üç kişi bir bildiri yazdılar gençliğe yönelik. Bildiriyi aldım, okudum, “Bu ne biçim bildiri?” dedim. Bunun üzerine ortalık karıştı. Birbirlerine girdiler. Mihri Abi de “Ne oluyor?” diye sorunca, “Gülay ortalığı karıştırdı” demişler. Mihri Abi de “Ne karıştırıyorsun ortalığı?” diye bana sorunca koydum önüne, “Oku bu bildiriyi,” dedim. Okudu. “Kim yazar bu bildiriyi?” dedim. “TİP’liler yazar” dedi. “TİP’liler değil seninkiler yazdı bu bildiriyi” dedim. “Ne ya bu? Olmaz böyle bir şey. Gülay haklı, böyle bildiri yazılır mı?” dedi. Dedim “Bak Ankara’daki kadrolarınız bu!”

Kadınlar hayatın her alanında olduğu gibi siyasal çalışmalarda da görünür, bilinir ve daha önemlisi eşitlikçi bir yordamda algılanabilir halde değiller. Bu kitap, devrimci bir kadının Türkiye’de 12 Eylül Askeri Darbesi öncesinde ve sonrasında İsveç ve başka bazı Avrupa ülkelerinde yaptığı çalışmaları, Ortadoğulu ve Latin Amerikalı devrimcilerle yürüttüğü mücadeleyi anlatıyor. Daha çok öğrencilik yıllarını ve THKO dönemine ilişkin anılarını içeren çalışma, ölümünün ardından arkadaşlarının mesajlarını, anma toplantılarında yapılan konuşmaları, kadın hareketi üzerine yazısını, kendisinin yazdığı ‘İşçi Hareketleri Broşürü Üzerine’ adlı çalışmasını ve 68 hareketinden başlayarak ölümüne kadar ki süreci gözler önüne seriyor. Anısına ve çalışmalarına saygıyla!