Bir dirhem eşitlik bin ayıp örtmüyor

Konuk Yazar: Aylin NAZLIAKA - CHP Parti Meclisi Üyesi ve Kadın Kolları Genel Başkanı

8 Mart’ın yıldönümünde size emekçi bir kadını hatırlatmak istiyorum; Rosa Parks. Rosa, Alabama Montgomery’de yaşayan siyah bir kadındı. Yoksul doğmuştu. Terzilik yapıyor, uzun saatler çalışıyor, işe otobüsle gidip geliyordu.

O yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nin güney eyaletlerinde siyahlarla beyazlar otobüslere ayrı kapıdan biniyor, ayrı yerlere oturuyorlardı. Yasaya göre otobüslerin ilk sıraları beyazlara, son sıraları siyahlara ayrılmıştı. Siyahlar arkada yer yoksa ayakta durmak, ayakta duracak yer yoksa da otobüsten inerek bir sonraki otobüsü beklemek zorundaydı.

Rosa Parks, yine yorucu geçen bir mesai sonrasında evine dönmek üzere otobüse bindi. O otobüste bir beyaz, beyazlara ayrılan yerde yer bulamayınca, siyahlara ait bölümde oturmakta olan Rosa Parks'tan kendisine yer vermesini istedi ama Parks yerinden kalkmadı. Otobüs şoförü neden kalkmadığını sorduğunda “Çünkü kalkıp yerimi bir başkasına vermem gerektiğine inanmıyorum” dedi. Bunun üzerine polis tarafından tutuklandı ve ‘kamu düzenini bozmak’ suçundan ceza aldı.

Bu tutuklama, Kadınların Politik Konseyi’nin (WPC) başı çektiği otobüs boykotu eyleminin örgütlenmesini sağlayan ilk adım oldu. Rosa Parks’ın mahkemeye çıkarıldığı ve tutuklandığı 5 Aralık 1955 gününden itibaren Montgomery’de yaşayan 40 bin kişi bir yıl boyunca her gün işe yürüyerek ya da bisikletle gitti. Otobüs yolcularının yüzde 75’ini oluşturan siyahların bu boykotu sonucunda, otobüs şirketleri zararla başa çıkamaz hale geldi, 382'nci günün sonunda ABD Federal Mahkemesi, otobüslerdeki bu uygulamayı kaldırdı.

Rosa Parks verdiği bir röportajda şöyle dedi: “İnsanlar sürekli o gün yerimi yorgun olduğum için vermediğimi söylüyorlar; ama bu doğru değil. Fiziksel olarak yorgun değildim ya da genelde bir iş günü sonunda olduğumdan daha fazla yorgun değildim. Yaşlı da değildim; bazıları o zaman yaşlıymışım gibi bir portre yaratıyorlar, kırk iki yaşındaydım. Hayır, tek bir yorgunluğum vardı; pes etmekten yorulmuştum" dedi.

Rosa Parks başkaldırdığı gün yalnızdı, ama o bir fitili ateşledi, direniş çoğalarak büyüdü. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Hak kazanımları yıllara yayılarak da olsa geldi. Değişim, sessiz çoğunluğun sesini çıkartmasıyla başladı. Tıpkı 8 Mart 1857’de, New York'taki dokuma fabrikasında çalışan ve canlarıyla bedel ödeyen kız kardeşlerimizin yaptığı gibi...

Bugün hâlâ dünyada ve ülkemizde eşit işe eşit ücret ödenmiyor. Birçok emekçi, insan onuruna yakışmayan koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. Türkiye’de her üç kadından sadece biri çalışma hayatının içinde yer alıyor. Her 10 kadından 3’ü kayıt dışı çalışmak zorunda bırakılıyor. 13,3 milyon kadın ise ev içi bakım yükünü üstlendiği için çalışma hayatına dahi katılamıyor. Ülkemizde kadınların sendikalaşma oranı ise sadece yüzde 10.

Dünya Ekonomik Forumu raporuna göre, bu düzen böyle devam ederse küresel cinsiyet eşitsizliğinin sonlanması için en az 135 yıl, kadınların ekonomiye eşit katılımı için ise en az 267 yıla ihtiyaç var. Bizim bekleyecek ve iktidarın kadınlara reva gördüğü yoksulluğu, yoksunluğu, şiddeti kabullenecek bir dakikamız bile yok. Demokrasiden nasibini almamış şahsım hükümetinin samimiyetsiz söylemlerini ve göz boyama çabasıyla ürettiği politikaları reddediyoruz! Bir dirhem eşitlik bin ayıp örtmüyor.

Biliyoruz ki ilk seçimlerde kadınlar ülkemizin kaderini değiştiren öncü güç olacak. İşte o zaman eşit, adil, özgür ve demokratik bir Türkiye’yi kadın erkek hep birlikte kuracağız.

Kutlu olsun 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günümüz!