41 yıllık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Doğduğum sene yani 1977’de bir Haziran günü genel seçim yapılmış. Seçimden bir ay önce kanlı 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda canlar yitirilmiş. Seçimden bir hafta önce bir suikast girişiminden kurtulan Ecevit’in CHP’si yüzde 41.5 oy oranıyla sandıktan birinci parti olarak çıkmış. O tarihten bu yana CHP’nin birinci olabildiği seçim yok. Hayatımın 16 yılı AKP iktidarıyla geçti. AKP’nin öncülü sayılabilecek ANAP iktidarında yaşanmış bir 8 yılım da var. Bir askeri darbe, bir post modern askeri darbe, bir elektronik muhtıra ve bir de kanlı darbe girişimi gördüm. Ülke tarihinin en kanlı terör eyleminden Ankara Garı katliamından yalnızca 10 dakika sonra garın önündeydim.

Politikayla hep ilgiliydim. Çocukken götürüldüğüm bir mitingde Turgut Özal görünümünde dev bir balonun dönemin muhalefet liderlerinden biri tarafından patlatıldığını görmüş, çok eğlenmiştim. İlk hatırladığım sloganlardan biri ‘Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı’ sloganı. İlk travmam, televizyondan canlı izlediğim Sivas katliamı. Koalisyon hükümetleri dönemi, muhabirlikteki toy zamanlarıma denk geliyor. 2001 ekonomik krizinde Ankara Siteler esnafının öfkesinden nasibini alan canlı yayın araçlarından birinden kaçıp kendimi kurtarmışlığım var. Ancak 12 Eylül sonrası kuşağı denilebilecek yaştakilerin büyük bölümü gibi benim de tam politik hale gelmem 2013 yılı Haziran ayına denk düşüyor. Hayatım Gezi’den önce ve sonra olarak ikiye ayrılabilir. Ülkenin batısında yaşayan milyonlarca başka insan gibi ben de devlet şiddeti ve devlet adına söylenen yalanlar gerçeğiyle o yıl yüzleştim. 41 yılım daha var mı önümde ya da 41 gün daha yaşar mıyım bilemem ama bildiğim bir şey var: Ömrümün hiçbir döneminde son 5 yıldır olduğu kadar umutsuz ve çaresiz hissetmemiştim kendimi. Bu çaresizliği paylaşan milyonlarca yurttaşın ortak sesi ‘artık tamam’ diyor.
Doğduğum günden beri ilk kez bir sol lider meydanlarda umut rüzgârı estiriyor. ‘Ama yol yaptılar ama köprü yaptılar, hastaneleri görmüyor musunuz?’ diye itiraz edecek olan varsa hemen yazının bu noktasında etsin!

11 yıldır İstanbul’da yaşıyorum 3.köprüden yalnızca bir kez geçtim. Üç kuruş kitap telifimden kesilen vergilerle köprüyü yapanlara verilen araç geçiş garantisini karşılamaya gayret ediyorum! Annemin çok ciddi bir rahatsızlık geçirdiği 2009 yılında kapı kapı hastaneleri gezmişliğimiz ve sedye üzerinde koridorda bekleyen anneme yoğun bakımda yer bulabilmek için insanüstü bir gayret sarf etmişliğim var. Bu yaz tatile gidemiyoruz, imkânımız yok. Son referandumdan önce iktidara kurban olarak sunuldum ve işsiz bırakıldım. Bizim emeklilerin de tatile gidecek gücü yok. Yolların hayrını görsünler. Meydanlarda umut rüzgârı estiren lider, 4.köprüyü Edirne’den Ardahan’a kuracağım, ‘gönül köprüsü kuracağım’ diyor hoşumuza gidiyor. Tansu Çiller, Cumhuriyet’in ilk kadın başbakanı olduğunda o heyecanla gidip Doğru Yol Partisi kadın kollarına üye ve hemen sonrasında da pişman olan annemi daha üç gün önce babamla konuşurken, ‘çok haksızlık yapılıyor bu insanlara hem barajı geçemezlerse sıkıntılar katmerlenir. Yasal değil mi ayol bu parti? Göster bakayım hangisi bunların amblemi, oraya basacağım ben. Muharrem’in zaten fotoğrafı var, O’nu seçer gözlerim. Sen de oylar sayılırken okulda durursun bu sefer’ derken yakaladım!

Ben, çocukken ‘büyünce ne olacaksın?’ diye sorana ‘astronot ya da erovizyon şarkıcısı’ yanıtını verirmişim. Meydanlarda kuantum fiziğinden söz eden, zeybek, harmandalı oynayan bir lider ‘artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum’ dedikçe yüreğim umutla doluyor, en az 41 yıl daha bu güzel ülkede yaşayıp güzel günleri görebilmeyi hayal ediyorum. Vaktin değişim vakti olduğunu hissediyorum. Yeniden ilk gençliğimdeki kadar heyecanla doluyorum. 6 gün kaldı anam babam, 6 gün sonra bir Haziran günü memleketin bir ucundan diğerine gönül köprüsü temeli atılacak. Buna inanıyorum. Diliyorum ki yıllar sonra çocuklara, ‘o yaz bir kara köpek son bakışında gözleriyle herkese vahşetin ve şiddetin sınırının olmadığını anlattı sonra herkes aklını başına aldı ve bir daha kimse hiçbir canlıya kıymadı. Taassubun koyulaşmasının kimseyi kendiliğinden iyi insan haline getirmediği anlaşıldı. O yaz insanlar kaybettiği iyiliği hatırladı, bir daha hiçbir tuzağa düşülmedi, iyilik ve barış rüzgârları öyle bir esti ki adeta üzerimizden bir ağırlık kalktı. Kötüler cezasını buldu, adalet yeniden sağlandı’ diye anlatalım. 6 gün sonra milyonlarca kişi hep beraber halay çekelim, sesimizi yer, gök, su dinlesin istiyorum.