Bülent Ortaçgil, ellinci sanat yılını ‘Elli Buçuk’ isimli albümle kutluyor. Sanatçı, konserler ve yıl sonuna dek devam edecek etkinlikler ile de gündeme gelecek. Şehir ozanı Bülent Ortaçgil, “Artık bir enstrüman almak araba almak gibi bir şey. Benim gençliğimdeki Türkiye olsa şimdi herkes sokaktaydı” siteminde bulunuyor.

Bir enstrüman, araba fiyatı

Işıl ÇALIŞKAN

‘Olmalı mı Olmamalı mı’, ‘Denize Doğru’, ‘Bu Su Hiç Durmaz’ gibi kült şarkılara imza atan Bülent Ortaçgil, ellinci sanat yılını kutluyor. Bazılarımız aşkını şarkılarıyla yaşadı, bazılarımız ise o şarkılarla büyüdü. Dile kolay yarım asırdır sanatla iç içe geçen bir yaşam onunki. Ve tabii ki ellinci yılını da yine en iyi bildiği şeyi yaparak, şarkılarla, konserlerle kutluyor. Ortaçgil, yeni ve ilk şarkılarından oluşan Ada Müzik etiketiyle yayınlanacak ‘Elli Buçuk’ isimli ikili çalışması ile yarın dinleyicilerle buluşuyor. Ortaçgil, albümün yanı sıra konserler ve yılsonuna dek devam edecek etkinlikler dizisi ile bol bol gündemde olacak. O halde sözü fazla uzatmadan ustasına bırakalım…

6 ay İstanbul dışında, Bozburun’da bir yaşam sürdürüyorsunuz. Bir gününüz nasıl geçiyor?

İstanbul’da farklı Bozburun’da farklı. Ama genelde yaz aylarında sabah uyanıp denize giriyorum. 1 saat falan yüzüyorum. Günde iki öğün yemek yiyorum. Sonra pek güneşe çıkmıyorum. İşim olmayan bir günse arada müzik dinliyorum, gitar çalıyorum. Artık bir mesai yapmak durumunda değilim. Bozburun’da eşimle beraber çok izole bir hayatımız var. Çok az arkadaşımız var orada.

Gündemi takip ediyor musunuz?

Evet. Ne olup bittiğini hep merak ediyorum Türkiye’de. Mutlaka haberleri dinliyorum ama birkaç yerden dinliyorum muhakkak. Tek yerden dinlediğim zaman hep o görüşün haberlerini duyuyorum. Bazen bağırıp çağırıyorum, küfür ediyorum ama onu da dinlemek istiyorum açıkçası.

Sizde birkaç farklı yerden haber dinleme isteği uyandıran nedir? Türkiye’de gazeteciliğin objektif yapıldığını düşünmüyor musunuz?

Objektif bir şey olamaz zaten. Türkiye’de olduğunu zannetmiyorum. Bunu tahlil etmek benim haddimi aşar ama Türkiye’nin bu düşünsel açıdan ikiye bölünmüşlüğü son derece rahatsızlık verici bir şey. Çünkü herkes karşı tarafa kapılarını kapatmış vaziyette. Karşı taraflara tahammül edemiyor, dinlemiyor. Kapalı bir iletişim ağı. Böyle olunca Türkiye gibi 51’e 49 bölünür, 52'ye 48 bölünür. Çünkü açık kapı yok ki. Nasıl değişecek bu ülke! Ben üniversite yıllarındayken dini kesimden arkadaşlarım vardı, çok zengin arkadaşlarım vardı, solcu militan arkadaşlarım vardı. Birbirimizi ikna etmeye çalışırdık en azından. Ben üniversitede okurken Türkiye’nin düşünsel hayatı çok daha renkliydi ve iletişime açıktı. Şimdi kapattık bütün kapılarımızı. Türkiye nereye gidecek ben de çok merak ediyorum.

Umudunuz var mı peki Türkiye’nin geleceğine dair?

Ben umutlu bir adamım her zaman. Tabii ki umudum var. Her taraf kapılarını kapatmış olsa da Türkiye ekonomik olarak da rezalete doğru gitmekte. O zaman ister istemez kapıların açılacağına inanıyorum. İnsanların yalnız olacağına ilelebet inanamam. Olmaz öyle bir şey. Konuşmanın daha rahat olduğu, insanların daha açık olduğu dönemde insanlar haklarını da savunuyordu. Şimdi o da yok.

BU KADAR BOYUN BÜKMÜŞ BİR TÜRKİYE GÖRMEDİM

Şu son günlerde birçok konser yasaklanıyor ve aslında buna bile yeteri kadar ses çıkarılmıyor değil mi? Alışılıyor mu?

Alıştık bile. Birisi müzik yasağının şu saatte olduğunu söylüyor. Eyvallah diyoruz arkadaş! Ben bu kadar kabullenici, bu kadar boynunu bükmüş bir Türkiye hiç yaşamadım.

Müzisyenlere yapılan baskıyı yasakları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnanasım gelmiyor. Biz müzisyenler olarak da çıt çıkarmıyoruz. Ne yapacağım? Sokağın ortasında bağırayım mı? Tabii ki örgütsüzlük ve bir arada olamamanın sonuçları bunlar. İşleri tıkırında olanlar var, açlık çeken müzisyenler var. Ancak pandemi Türkiye’yi dünyadaki herkesi vurduğundan çok daha şiddetli vurdu. Bir sürü meslek grubunda olduğu gibi müzisyenler de son derece zor durumda. Ama bunun için bir şey yapılamıyor. Ben şaşkınlık hissediyorum insanlarda. O şaşkınlıkla hiçbir şey yapılamıyor.

İzole bir yaşam sürdüğünüzü belirttiniz. Tüm bu yaşananlar sizi nasıl etkiledi?

Ben tüm bunlardan bağımsız bir adam değilim ki. Hayat her şekilde etkiliyor bizi. O kadar zor durumda kalmış bir müzisyen değilim ama zor durumda olan bir sürü müzisyen var. Artık bir enstrüman almak araba almak gibi bir şey. Hangi insan çocuğu müzisyen olmaya özendiğinde ona “Tamam” diyebilecek? Evet, çok etkilendik ama sesimiz içeriye doğru çıkıyor. Benim gençliğimdeki Türkiye olsa şimdi herkes sokaktaydı.

Yarım asırdır sanatla iç içe bir yaşam. Geriye dönüp baktığınızda ne görüyorsunuz?

Bu albüm ‘Elli buçuk’tur. Onun ‘Buçuk’ tarafı ilk örnekleri taşıyor. ‘Buçuk’ ile başlayıp ilk şarkı örnekleri ve ‘Elli’ ile sonlanan, son müzikal keyfimin yaptığı şarkıların arası değerlendirmeye açık olan bölüm. Elli yıl geçmiş. ‘Buçuk’ kısmını yayınlamak istedim çünkü belge olarak kalsın istedim. O şarkılardan bir beklentim yok. Birçoğu dinlenecek şeyler bile olmayabilir ama hepsi nereden başladığımı ve nereye geldiğimi gösteriyor. Arşivciler için, eleştirmenler için, beni seven takip eden insanlar için güzel bir kıyaslama olacak. O yüzden öyle yaptım.

Hâlâ müzikle uğraşabilen ve müzikle geçimini sağlamış bir insan olarak son derece keyifliyim tabii. Bunu başarabildim diye.

Kendinizi kariyerinizin neresinde görüyorsunuz?

Sonlarında.

Sonlarında deyince üretmeye devam etmeyecekmişsiniz gibi algılanabilir…

Yok, öyle değil! Örneğin ‘Elli’ şarkısını yazmak beni öyle bir heyecanlandırdı ki ardından dört tane şarkı yazdım mesela. Bir sanat dalıyla uğraşmak böyle bir şey. Dışarıdan gelenleri biriktiriyorsunuz ve bardak taşmaya başlayınca ortaya bir şey çıkıyor. ‘Buçuk’ albümünde göreceksiniz mesela ilk olarak birine ilgi duymak duygusal bir patlama falandı. Onun örneği var mesela orada. Ama şimdi bu yaşımda öyle bir ilgi yok. Yaşla birlikte duygular da değişiyor, siz de değişiyorsunuz. O bardağı dolduracak şeyler de değişiyor. Birazcık politika dolduruyor, biraz ölüm korkusu, hastalıklarınız… O bardak son yıllarda Bozburun’da uzun ufuklara bakmakla doluyordu. Şehirde 3 metre ileride apartmanı görüyorsun. Ama eski şiddette oluyor mu bardağın dolması, olmuyor. Bu hayatın normal bir akışı.

Nasıl bir çalışma tekniğiniz var?

Hiçbir tekniğim yok. Hayatta benden çok daha fazla şarkı düşünen insanlar tanıdım. Fikret (Kızılok) öyle birisiydi. O, şarkıyla yaşıyordu. Güneşin altında yatıyoruz mesela. Fikret’in elinde kâğıt kalem var. Sürekli yazardı. Onun inancına göre bin tane yazarım biri iyi çıkar. O alıştırmanın bir yararı var doğru. Bense o bin tane şeyi yazmayıp yazdığım şeyin doğru bir yere gittiğini düşünürsem o zaman yazıyorum.

ESKİ ŞARKILARIMI DİNLERKEN YABANCILIK HİSSEDİYORUM

Buçuk albümüyle ilgili 19’uncu yaş anısı olduğunu ve çok da ciddiye alınmaması gerektiğini belirtiyorsunuz. Siz bu şarkıları dinlerken ne hissediyorsunuz?

Yabancılık hissediyorum. Sesimi bile tanıyamıyorum. Ama müzikal açıdan bir başlangıç için son derece gelişmiş buluyorum onları. 19 yaşında bir adamın gitar çalmaya başlayalı üç dört yıl olmuş, öyle bir müziği düşünüyor olmasını güzel buluyorum. O nedenle başlangıç noktamı gönül rahatlığıyla insanlara açıyorum. Nereden başladığımı bilin diye.


Bu şarkıları dinleyiciyle buluştururken bir çekince hissediyor musunuz?

O ürüne şimdiki gözle şimdiki beğeniyle bir sürü insan ‘ya şöyle böyle’ diyebilir. Hâlbuki benim amacım o şarkıyı o gruba katmak değil. Biri bir şeyi eleştirecekse ‘Elli’ albümüne baksın. Benim en son yazdığım şarkılar orada.

Olumsuz eleştirilerden etkilenen biri misiniz?

Evet, duygusal biri olduğum için etkileniyorum. Ama bazı zamanlarda cevap vermeyi bile düşünmüyorum. Çünkü didişmeyi saçma buluyorum. Sosyal medyayı kullanmıyorum. Çok yararlı şeyleri olduğunu inkâr etmeyelim o başka mesele ama bir sürü de haybeye geçen zaman.

Elli albümünde klasik Ortaçgil şarkıları mı olacak?

‘Elli’ mesela beni bütün bu işi yapmaya iten şarkı. ‘Elli’nin bütün teksti şimdiye kadar yazdığım şarkı isimleridir. Oradan yeni bir anlam dünyası yaratmaya çalıştım.

Ellinci yaş kutlamaları eşliğinde sene sonuna kadar konserler ve bir dizi etkinlik gerçekleştirileceği bilgisini aldık. Neler olacak?

Her şey o kadar net değil ama net olanlardan bahsedeyim. Bir sergi açılacak kasım ayında sanıyorum. Bu sergide bu işleri bilen bir küratörümüz var. Emre Senan. İstanbul’dan başlamak üzere en az iki üç şehirde olacak kutlama konseri olacak. Müzisyen arkadaşlarım benimle şarkıları söyleyecek. Değişik kadroyla değişik insanlar gelebilir. Önümüzdeki günlerde tüm bunların detayları açıklanacak.