“Abim ben yeni geldim, neredesin”, “Sahneyi karşına al sol arkadayım” mesajları festivali festival yapan güzelliklerdir

Bir festival asla sadece bir festival değildir

Bir festival asla sadece bir festival değildir. İşim gereği bayılmadığım gruplar bile olsa gider izlerim çünkü sevmediğim bir grubu bile dostlarla omuz omuza izlemek eşsizdir. Geçen hafta Monster Energy Presents: Rock Off’a gittim. Benim için önemli olan hadise birbirini tanıyan, selamı olan, bira tokuşturup içen birçok dostu bir arada görmektir. Müzik türü de çok önemli değil. Maksat muhabbet, kaynaşma ve pekişen dostluklardır. “Abim ben yeni geldim, neredesin”, “Sahneyi karşına al sol arkadayım” mesajları festivali festival yapan güzelliklerdir.

Rock Off’ta klima çarpmış bünyemi daha da zorlayıp yataklara düşsem de büyük keyif aldım. Normalde festivallerde yerli gruplar boşa çalar ya da güneşten kaçıp kenarda köşede gölge arayanlara çalar, keyif almaz. Millet sıcaktan perişan halde kaçışır, müzik dinleyemez. Fakat Uniq Açıkhava Sahnesi’nde zemin çimen olduğundan -beton ısıyı püskürtür- böyle olmadı. Festivalin ilk grubu Milk Hunter’da bile kitle gayet girişken ve enerjikti. Grubu ilk kez canlı izledim ve şunu demem lazım ki onca yıldır death metal dinleyen biri olarak ateş ettiler. Sülfür Ensemble ise bekleneni verdi. Uzun yıllar profesyonel gruplarla sahne alan grup üyelerinin tecrübesi her hallerinden belli oluyordu. Türkçe metal veteranları memlekette pek de işlenmeyen doom sularında çok iyi örnekler veriyor. Black Tooth ise bildiğimiz gibi geldi, çaldı, azdı ve azdırıp gitti.

Gelelim yabancı gruplara. Fin grup Korpiklaani’yi ve onun tarzındaki hiçbir grup bana hitap etmez. Korpiklaani’ye bir şans daha vermeye çalışsam da ömrümde daha kötü bir müzik dinlemediğime karar verip yollarından çekildim. Gelelim Napalm Death’e. İngiltere’den çıkan en bomba gruplardan biri tabii ki onlar. 48 yaşındaki solistleri Barney Greenway’in performansı inanılmazdı. Grubun ekipmanları Türkiye’ye hiç ulaşamadığından emanet enstrümanlarla çaldılar ve bunu kabul etmeselerdi sahneye çıkmama gibi bir hakları vardı. Örneğin efsane basçı Shane Embury, Kes’ten Cenk Turanlı’nın gitarıyla sahne aldı. Gitarist John Cooke’un gitar askısı sürekli açıldı ve adam yere çöküp çalmaya devam etti. Mark ‘Barney’ Greenway inanılmaz enerjik şovunun arasında çarpık modern hayata, yaşadığımız iktidar sıkıntılarına hem müthiş göndermeler yaptı hem de grubun dağılan sinirini yatıştırdı. Davulcuları Danny Herrera’nın performansı da müthişti. Bloodbath’ın ve solistleri Nick Holmes’un sahnede bu kadar iyi olacağını tahmin etmemiştim çünkü Holmes’un brutal vokal performansı artık eskisi gibi değil. Onlar da beklenen bünyelerde ihtiyaç duyulan death metali zerk edip gittiler. Amon Amarth’ın ilk 3 şarkısından sonra ayakta duramadığımı anlayıp mekândan uzaklaştıysam da grup seyirciyi gerçekten güzel azdırdı. Zaten bu şarkılarla da azmayan bir seyirci olduğunu sanmıyorum. Sahne duruşları çok sıkı. Özellikle Johan Hegg’in tek el hareketiyle seyirciyi coşturması alkışlık bir karizmayı işaret ediyor. Dostlar! Konser mekânı kalmadı gibi. Grupları artık festival hariç tek konserde izlemek zor. O yüzden eldeki festivallerin, konserlerin değerini bilelim. Gidip görelim, arkadaşlarımızla karşılaşıp sosyalleşelim.

***

bir-festival-asla-sadece-bir-festival-degildir-330239-1.

Nilüfer 3. yılında yine muazzam

Bursa’yı çok severim çünkü kebap mühim bir konu. Fakat mevzu bununla sınırlı değil. Bursa ve özellikle Nilüfer’in memlekete verdiği en güzel şeylerden biri de Nilüfer Müzik Festivali oldu. Bu yıl da 4 günlük güzel bir festivale imza atmışlar. Kadroda kimler yok ki. 10-11-12-13 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilecek festival kapsamında Cihan Mürtezaoğlu, In Hoodies, Gaye Su Akyol, Adamlar, Bubituzak, Flört, Gevende, Duman, Sattas, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Büyük Ev Ablukada. Akın Sevgör, Jakuzi, Korhan Futacı ve Kara Orkestra, İlhan Erşahin, Kaan Düzarat, Hey! Douglas, Erik Truffaz, Txarango, 47Souls, Men With a Plan, La Caravane Passe, Dubioza Kolektiv. Dzambo Agusev ve Maximo Park sahne alacak.