Bir garip hindi kuşu

Heval Bozbay

Hindi garip bir kuş. Bir kuşa oranla büyük bir gövdesi; o gövdeden dışarı fırlayan, küçük, kırmızı, buruşuk kafası; hortuma benzeyen burunu, kanatları olmasına rağmen uçamaması, bu görüntüsünün üzerine bir de erkeklerinin sürekli sinirli ve kabarık dolaşmaları nedeniyle komik bir kuş aynı zamanda. Hindinin kendisi gibi, hikâyesi de ilginç. Günümüzde pek popüler bir kuş değil. Biblo veya oyuncaklarını almaz, ‘güzel’ bir hindi fotoğrafını duvarımıza asmayı düşünmeyiz. Ama hindi, anavatanı Meksika’nın antik Maya kültüründe bir hayli yeri olan bir kuş imiş aslında. Yabani bir hindi türü (Meleagris ocellata), güzel tüyleri nedeniyle kutsal kabul edilmiş, birçok mitolojik hikâyede ve görsel sanat eserinde yer bulmuş. Bu kuşun tüyleri de süslenmede kullanılmış. Günümüz evcil hindisi de yine Meksika’da Meleagris gallipavo adlı başka bir yabani hindi türünden, muhtemelen yaklaşık 2000 yıl önce evcilleştirilmiş. Tabi eti, yumurtası ve tüyleri için. Kuşun Azteklerdeki adı huexoloti, günümüz bazı Amerikan dillerinde ve İspanyolcada guajolote olarak duruyor.


Bilinen hikâyedir, Kristof Kolomb öncülüğündeki İspanyollar, Amerika kıtasını keşfettiğinde Hindistan’ın doğu kıyılarına çıktığını sandıkları için buraya East Indian Islands (Doğu Hint Adaları), orada yaşayan yerlilere de Indian der. Buranın yeni bir kıta olduğu sonradan anlaşılır ama yerlilere verilen Indian kelimesi baki kalır. İspanyollar daha önce gördükleri hiçbir kuşa tam olarak benzemeyen hindiyi gördüklerinde bir kafa karışıklığı yaşar. Başlarda tavus kuşu, beç tavuğu, horoz vb. hayvanlara benzetir ve farklı farklı adlar verir, kuşu alıp Avrupa’ya getirince de orijinal ismi yerine ‘Hindistan’dan gelen tavuskuşu’ manasında Indian pavo derler. İspanyolca pavo bugün hem tavuskuşu hem de hindi için kullanılıyor.

Bu garip kuş dünyaya yayıldıkça Indian’dan türetilen çeşitli adlar alır: İtalyanca pavo d’indio, Azerice hinduşka, Rusça indjuk, indejka, Ermenice hndkahav, Fransızca dinde, dindon… Bazı dillerde ise kuşu ilk defa kimden aldılarsa onların ismini verirler: Araplar (dik hindi, yani Hint horozu dışında) Anadolu horozu anlamında dik rumi ve Habeşistan (bugünkü Etiyopya) horozu manasında dik al-habaş; Portekizliler kuşun Peru’dan geldiğini düşündükleri için peru; Vietnamlılar ise ilk defa batılı ülkeler eliyle tanıdıkları için ga tay (batı tavuğu) demişler. Hollandalıların kafası iyice karışmış; kuşun Hindistan’dan geldiğini sanarak kalkoen yani en iyi bildikleri liman kenti olan Kerala tavuğu demişler. Hintliler ise İngilizceden devşirerek turki veya tarki diyorlar; bazı Hindu lehçelerinde ise Peru’ya atıfla piru ya da peru. Türkçede hindi dışında eskiden mısri, makiyan-i mısri veya mısır deniliyormuş ki muhtemelen Mısır üzerinden geldiği için. Kürtçede hindiye Şam’lı anlamında şami dışında elok / elelok denir. İkinci kelimenin kökeni belli değilse de hindinin çıkardığı sesle ilgili olabilir.

Gelelim İngilizlerin hindiye neden turkey dediğine. En kuvvetli iddiaya göre; hindiye çok benzeyen, Afrika kökenli gine / beç tavuğunu İngilizler ilk defa müslüman tüccarlardan görmüş. O zamanlar Tuna Nehri'nin ötesindeki herkesi Türk sandıkları için, yeni gelen kuşa da Türk horozu (turkey coq), zamanla kısaltarak da turkey demişler. Amerikalı hindiyle ilk karşılaştıklarında onu da beç tavuğuna benzettiklerinden aynı ismi onun için de kullanmışlar. Ne var ki bu iddia biraz tartışmaya açık. Gine tavuğu Avrupa’ya daha Roma İmparatorluğu döneminde geliyormuş ve eti bakımından da sevilen bir kuş türüymüş. Türkler (Osmanlılar) de ilk defa Avrupa’da gördükleri için, Viyana’nın bir diğer ismi olan Becs’ten dolayı beç tavuğu demişler. Yani İngiltere’de yaşayanların beç tavuğunu Türklerden önce görmüş olmaları; Türklerin değil de Romalıların elinden yemiş olmaları daha yüksek bir ihtimal. Ayrıca hiçbir Avrupa dilinde beç tavuğunun adı turkey değil; çoğunlukla inci horozu gibi bir anlama gelen kelimeler kullanılmış. Türkçeye yakın dillerden Macarcada bile gyöngytyúk, yani inci tavuğu benzeri bir ismi var.

Türkiye’nin ise dünyanın neredeyse tüm dillerinde Türk kelimesinden türetilmiş bir ismi var. Birkaç örnek: Fransızca Turquie, Almanca Türkei, Yunanca Tourkía, Portekizce Turquia, Farsça Torkiye, Kürtçe Tırkiye, Arapça turkiyyā, Korece Teoki, Japonca Toruko, vb. Görüldüğü üzere, ülke olan Türkiye ile kuş olan hindinin aynı kelimeyle (turkey) karşılandığı tek dil İngilizce –bir iki istisna var ama bahsetmeye değmez.

Bizim hamaset ve cehalet erbabı bunları araştırıp öğrenmeye merak duymaz, zaman zaman “vay efendim bize hindi diyemezsiniz!” diye kampanyalar açar, aslında tarihsel olarak ilginç ve gayet komik olan bu durumu lehlerine kullanacağına, daha da trajikomik duruma düşer(di). Tabi biliyoruz herkes konuşur, AKP yapar. 3 Aralık 2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile tüm resmi ve özel kurum ve kuruluşlara Türkiye’nin ihraç ettiği ürünlerde “Made In Turkey” yerine “Made In Türkiye” ibaresi kullanma hassasiyeti getirildi1. Eğer bu kritik adım da Türk(iye) ile hindi benzerliği sorununa son vermezse, son bir çare olarak ülkenin adını değiştirmeyi düşünebiliriz. 1935’te İran Şahı Reza Şah’ın yaptığı gibi. Ama onun hikayesi başka. İran demişken; hindinin “Farsça” adı buqalemun, yani çok renkli demek. Hindi gerçekten de renkli bir kuşmuş değil mi?

Not: Bu yazının konusu, öncekinde söz verdiğim gibi, Deniz Kavimleri göçüyle ilgili olacaktı. Ancak Turkey meselesiyle ilgili genelge yayımlanınca hindi konusunu kaçırmak istemedim.

1 Berbat bir dille yazılmış bu genelgeyi okumak için: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/12/20211204-5.pdf