Türkiye’de iktidarın bugüne kadarki eylem ve söylemi, Paris Anlaşmasını imzalamaya niyetleri olmadığı izlenimi veriyordu. 2019, 2020 ve 2021 Cumhurbaşkanlığı Programlarının enerji ile ilgili bölümlerinde Paris Anlaşmasına, Yeşil Mutabakata dair herhangi bir atıf yok. Dünyanın birçok ülkesinde kömür yakıtlı santrallerin devre dışı bırakılmasına yönelik somut takvim ve uygulamalar gündemde. Ülkemizde ise tam tersine son üç yılın programında da aynı kömür kullanımına yönelik ifadeler yer alıyor.

Bir garip yeşil mutabakat programı

Oğuz TÜRKYILMAZ

Bütün dünya, sıcaklık artışını 1.5-2 derece düzeyinde tutabilmek için atılması gereken adımları konuşuyor. AB Komisyonu'nun, 11 Aralık 2019 tarihli Yeşil Mutabakat Programı, Yeşil Dönüşüm amaçlı kapsamlı çalışmalar öngörüyor. Sıcaklık artışının temel nedenlerinden biri, sanayi devriminden bugüne, fosil yakıtların aşırı tüketiminin hızla artırdığı sera gazları.

Diğer tarafta, iklim krizini durdurmak ve küresel sıcaklık artışını 1,5 derecede sınırlamaya yönelik hedefler içeren Paris Anlaşması'nı onaylamayan altı ülkeden biri de Türkiye. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS), 2015’te Paris’te yapılan 21. Taraflar Toplantısı’nda imzaya açılan Paris Anlaşması'na imza atmış olan 197 ülkeden 191'i anlaşmaya taraf olarak süreci tamamladı. Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye ise, anlaşmanın onay süreçlerini tamamlamadılar ve dolayısıyla anlaşmaya taraf olmadılar. Ancak haziran ayı içinde Libya Başbakanı, anlaşmayı onaylamaya karar verdiklerini ve bu amaçla Meclis'e gönderdiklerini açıkladı.


Türkiye’de iktidarın bugüne kadarki eylem ve söylemi, Paris Anlaşmasını imzalamaya niyetleri olmadığı izlenimi veriyordu. 2019, 2020 ve 2021 Cumhurbaşkanlığı Programlarının enerji ile ilgili bölümlerinde Paris Anlaşmasına, Yeşil Mutabakata dair herhangi bir atıf yok. Dünyanın birçok ülkesinde kömür yakıtlı santrallerin devre dışı bırakılmasına yönelik somut takvim ve uygulamalar gündemde. Ülkemizde ise tam tersine son üç yılın programında da aynı ifadeler yer alıyor. “Milli Enerji ve Maden Politikası kapsamında, yerli kömürün kullanılmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir. Bu çerçevede, Eskişehir-Alpu, Trakya-Ergen, Afyon-Dinar, Afşin-Elbistan ve Karapınar-Ayrancı sahlarında santral kurulmasına yönelik yapılacak ihaleler öncesi kaynak ve rezerv raporlama çalışmalar sürdürülmektedir.”

Bugüne değin, iktidarın enerji program, uygulama ve gelecek öngörülerinde Yeşil Mutabakat, Yeşil Dönüşüm kendine yer bulamadı. Benzer bir durum genel ekonomik değerlendirmeler için de geçerli. Prof. Dr. Aziz Konukman dostumuz, son derece isabetli olarak aşağıdaki hususlara işaret ediyor.

“Yeşil Mutabakat AB'de 11 Aralık 2019 tarihinde kabul edilmiştir. Ama öncesinde yoğun bir tartışma yapılmıştır. İşin ilginç tarafı bu tartışma, ülkemizde medya ve resmi çevrelerde görmezden gelinmiştir. 18 Temmuz 2019 'da yayımlanan 11. Planda, Yeşil Mutabakat tartışmasına bir gönderme yok. Anlaşılıyor ki, plan metnini hazırlayanlar bu tartışmaların uzağında kalmışlar. Tartışmalara kayıtsızlık devam ediyor. Konuya, 4 Ekim 2019 tarihli YEP'te, 4 Kasım 2019 tarihli 2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda ve 29 Eylül 2020 tarihli YEP'te de değinilmiyor. Kavrama ilk kez 27 Ekim 2020 tarihli 2021 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda yer verilmiş. Program’ın 159.sayfasında bu kavramın yer aldığı ifade şöyle: ‘Sektörde geleneksel ürün ve üretim yöntemlerinin imalattaki ağırlığı devam etmektedir. Ancak, başta Avrupa Yeşil Mutabakatının getirmekte olduğu yeni ticaret ve üretim standartları nedeniyle rekabetçi anlayış değişmektedir. Sektörde rekabetçi üretimin sürdürülebilmesi için depreme ve yangına dayanıklılık, yüksek ısı ve nem yalıtımı, düşük malzeme ağırlığı gibi yapısal özellikleriyle etkisi düşük ve yüksek güvenlik standartlarına sahip olan yapı malzemelerinin kullanımının yaygınlaştırılması ve bu yönde üretim standartlarının küresel gelişmelere uyumlu olarak geliştirilmesi gerekmektedir’. Mutabakat nedeniyle rekabetçi anlayışın değişmekte olduğu kabul ediliyor ama program metninde konuya yönelik bir politika tedbirine yer verilmiyor.”

Bu ilgisizlik ve kayıtsızlık Temmuz 2021’e kadar sürüyor. Ancak uluslararası finansman kuruluşlarının Yeşil Mutabakat amaçlı uygulamalar için fonlar oluşturduğu duyulunca, had düzeyde kaynak sıkıntısı çeken iktidar, hızla bir Yeşil Mutabakat Programı hazırlığına yöneldi. 16 Temmuz 2021 tarihli Resmi Gazete’de 2012/15 sayılı ve "Yeşil Mutabakat Eylem Planı" başlıklı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi yayımlandı. İklim değişikliği ve AB Yeşil Mutabakatı konularında yapılacak çalışmaları, BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi ile ilişkilendiren genelge ile bakan yardımcılarından oluşan Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu kuruluyor. İşi o kadar aceleye getiriyorlar ki, Resmi Gazete’de Yeşil Mutabakat Eylem Planı genelgesinin yayımlandığı tarihte Ticaret Bakanlığı tarafından Yeşil Mutabakat Eylem Planı açıklanıyor. İşin ilginç tarafı 12 Mart 2021 tarihli ekonomik reformlar kitapçığında her nedense çok önemsedikleri bu eylem planından hiç söz edilmeyişi de ekonomi politikalarındaki savrukluğun sürdüğünü ve günü kurtarmaya yönelik politikalarla yetinildiğini gösteriyor. Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’nde söz edilen ve Ticaret Bakanlığı tarafından kamu ve özel sektör kuruluşları ile işbirliği içinde hazırlandığı bildirilen Yeşil Mutabakat Eylem Planında, Ticaret Bakanı Mehmet Muş ise şöyle demekte:

“AB, Yeşil Mutabakat ile ilerleyen dönemde tüm politikalarını yeşil dönüşüm temelinde şekillendirirken, ticaretinin yarısına yakınını AB ile gerçekleştiren ülkemizin, ticaret ve sanayi başta olmak üzere ilgili tüm alanlardaki politikalarına AB’nin atacağı adımları yakından takip ederek yön vermesi, hem AB ile bütünleşmemizin sürdürülmesi ve derinleştirilmesi için bir gereklilik, hem de uluslararası rekabetçiliğimizin korunması için bir ihtiyaç olarak öne çıkıyor. Bu süreçte, Ticaret Bakanlığı olarak öncü rol üstlenip, atılacak adımları belirlemek hedefiyle, ilgili tüm kamu ve özel sektör kuruluşlarıyla işbirliği halinde “Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nı” hazırladık. Eylem Planı ile ülkemizin kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde sürdürülebilir, kaynak- etkin ve yeşil bir ekonomiye geçişin desteklenmesini amaçlıyoruz. “Yeşil Mutabakat Eylem Planı”, AB başta olmak üzere dünya ekonomisinde meydana gelmekte olan dönüşüm politikaları ile uyumlu, yeşil yatırımları teşvik eden, küresel değer zincirlerinin dönüşümüne katkı sağlayacak ve bu suretle katma değerli üretimi de destekleyecek bir yol haritası niteliğinde olacaktır.”

Eylem Planı’nda yapılması öngörülen çalışmalar; dokuz başlıkta: Sınırda Karbon Düzenlemeleri, Yeşil ve Döngüsel Bir Ekonomi, Yeşil Finansman, Temiz, Ekonomik ve Güvenli Enerji Arzı, Sürdürülebilir Tarım, Sürdürülebilir Akıllı Ulaşım, İklim Değişikliği ile Mücadele, Diplomasi, Avrupa Yeşil Mutabakatı Bilgilendirme ve Bilinçlendirme Faaliyetleri toplanmış. Ancak, bunların içerikleri oldukça zayıf. Amaçlara hangi araçlarla, hangi kaynaklarla, ne tür politikalar uygulanarak, nasıl ve ne zaman varılacağı belirgin değil.

İklim krizi tartışmalarının en önemli unsurlarından olan ve sera gazı salımlarının en temel kaynaklarından olan fosil yakıt tüketiminin azaltılması konusu Eylem Planı’nda yer almıyor. Planın, enerji ile ilgili somut hedefleri, enerji verimliliğinin daha da etkinleştirilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimi amacıyla yılda bin MW GES ve RES kurulmasından ibaret.

Siyasi iktidar, Cumhurbaşkanlığı yıllık programlarında net bir şekilde ifade edildiği gibi, milli ve yerli enerji politikalarının temel bileşenlerinden olan linyit santrallerinden vazgeçmeye niyetli görünmüyor. Bir yandan özelleşen santrallere tanınan yüksek fiyatlı alım garantileri sürdürülürken, bu santrallerin salımlarının denetlenmesi, çevreye olumsuz etkilerini azaltacak yatırımlara yönlendirme ve zorlama vb. hususlara da planda değinilmemiş bile. Buna karşın, yeşil dönüşüm amaçlı fonlardan yararlanabilmek için atılan son adımlardan biri de geçtiğimiz günlerde İtalya’da Napoli’de Çevre, İklim ve Enerji Bakanlıklarının katılımıyla toplanan G20 zirvesinde Türkiye, dünyada sera gazı salımlarında payı yüzde 1’İn altında bir ülke olarak, gelişmiş ülkeler grubundan gelişmekte olan ülkeler grubuna alınma başvurusu yapmasıydı. Başvurunun kabulü halinde, Türkiye eşitlik temelinde, ortak fakat farklı sorumluluklar statüsünden yararlanabilecek.

Henüz yalnız yüzde üçünü değerlendirmiş olduğumuz güneşe dayalı elektrik üretim kapasitesi için yılda bin MW kapasite artışı öngörüsü trajikomik. Bu düzeyde yıllık yeni kapasite tesisi ile kurulabilir teknik potansiyele ancak 232 yıl sonra ulaşmak söz konusu olabilecek. Yılda bin MW RES kurarak, karasal RES potansiyelinin tamamının değerlendirilmesi ise kırk yıl alabilecek. Plan, AB Yeşil Mutabakat programının en temel hedeflerinden olan deniz üstü RES potansiyelinin değerlendirilmesine dair tek bir cümle içermiyor.

SONUÇ:

Yüklü tutarda kamu kaynağını, yurt dışından değişik ticari nedenlerle gelen fonları yandaş müteahhitlere ülkenin her yanında dört tarafını işgal etsinler, maden çukurları açsınlar, İkizdere’nin bağlarını bahçelerini taş ocaklarıyla, İkizköy’ün ormanlarını kömür ocağı açılsın diye yok etmeye çalışan, tüm yeşil alanları, verimli tarımsal arazileri, meraları, ormanları, betona dönüştürsünler diye aktaran iktidar, bugün çok ciddi kaynak sıkıntısı ile karşı karşıya. Bu nedenle, yurt dışından ne pahasına olursa olsun ne gerekçe ile gelirse denilerek yeni fon ve kaynak arayışları söz konusu. Fosil yakıt tercih ve bağımlılığı azalmak bir yana, derinleşirken, şark kurnazlığı ile yeşil dönüşüm amaçlı fonlardan bir an önce yararlanabilmek için de; kendi içinde bütünselliği olmayan, bir Yeşil Dönüşüm Eylem Planı acele ile duyuruluyor. İktidarın yeşil sevdasının; bağlar, bahçeler, yeşil alanlar, çayırlar, ormanlar değil, yalnız yeşil dolarlar olduğu bir kez ortaya çıkıyor.