104 emekli amiralin bildirisi bir kaşık suda fırtına kopardı. İvedi soruşturma açıldı. Amiraller 2 konuya tepki göstermişti. İlki, Kanal İstanbul Projesi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasıydı. Özetle şu ifadeler yer aldı: “Montrö ile Türkiye, II. Dünya Savaşı’nda tarafsızlığını korumuştur. Kanal İstanbul ile sözleşmenin tartışmaya açılması endişeyle karşılanmaktadır.”

Emekli askerler aynı bildiride, ‘tekkedeki apoletli amiral’ tartışmasına da değindi. Tarikat evinde üniforma üzerine cübbe giyen Mehmet Sarı’nın, Deniz Kuvvetleri’nde amiral olacaklar listesinde olmamasına rağmen Yüksek Askeri Şura kararıyla terfi ettirildiği ortaya çıkmıştı.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) üstü kapatılmak istenen irticai faaliyetler eleştirildi: “Kabul edilemez görüntüler, üzüntü kaynağı olmuştur. TSK’nin, Anayasa’nın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruridir.”

BAHÇELİ YİNE EN ÖNDE AMA YİNE UNUTKAN!

Bildiri sonrası alevlenen darbe tartışmalarına, son dönemlerde alışık olduğumuz üzere MHP Lideri Devlet Bahçeli benzin döktü: “Muhtıra tarzında, gece yarısı servisi yapılan bildiride imzası bulunan amirallerin rütbeleri sökülmelidir…”

Bahçeli, açıklamasında, partisinin Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in geçmişte darbe bildirisi okuduğunu unuttu. Bildirideki, Montrö ve TSK’deki gerici faaliyetlere ilişkin satırları da görmezden geldi. İktidar vekilleri ve sözcüleri birbiri ardına sert tepkiler verdi.

AYNI CÜMLEDE: MSB HEM BAĞIMSIZ YARGI DİYOR, HEM TALİMAT VERİYOR

Önemli kurumlar da açıklamalar yayımladı. Milli Savunma Bakanlığı’nın (MSB) karşı bildirisindeki satırlar dikkate değerdi: “Bağımsız Türk yargısının gereğini yapacağına inancımız tamdır.” Birbiriyle çelişen ya da tamamen zıt iki kavramın bir arada kullanılmasına ‘oksimoron’ deniyor. İşte bu açıklama, birebir karşılığı.

MSB, sözüm ona ‘darbe endişesini dile getiriyor. Bunu yaparken yargıya talimat veriyor ve aynı cümlede yargının bağımsız olduğunu ifade ediyor. Bildiriye ilişkin olarak kuvvet komutanlıkları ve Türk Polis Teşkilatı da ültimatomlar verdi.

Üç aşağı beş yukarı aynı satırlar, kopyala-yapıştır yöntemi ile adeta tek kalemden çıkmış gibiydi: “Biz buradayız! Devletimize, milletimize, demokrasiye ve hükümetimize sonuna kadar sadık ve bağlıyız.” Kurumların parti devleti arkasında hizalanması daha iyi anlatılamaz.

DARBE Mİ? ZATEN BURADA YAPILMIŞI VAR!

Silahsız kişilerin fikirlerini beyan edip toplu açıklama yapmaları ne suçtur ne de darbecilikle ilişkili! Ancak bağımsız olması gereken yapıların, her fırsatta bir partinin ardında konumlanmaları başka tartışmaları gündeme getirir. Tüm kurumların tornadan çıkmış gibi aynı anda, aynı refleksi göstermesi ‘parti devletini’ işaret eder. Zaten yapılmış bir darbenin itirafıdır!

TSK; ANAHTAR TESLİM PROJE: MENZİL’E, SADAT’A, SULTAN MURAD’A

Esas tartışılacak nokta, TSK’nin olası darbeleri değil, pek çok kurum gibi TSK’ye de bizzat yapılan darbeler! 15 Temmuz’un ardından, iktidar ders almak yerine, ordudaki dinci sızmaları görmezden geldi. Bir tarikat yerine diğerleri geldi. TSK bugün Menzil etkinlikleri ile tartışılıyor.

Ancak TSK’nin anahtarı sadece tarikatlara teslim edilmedi, paramiliter taşeronların da önü açıldı. SADAT A.Ş.’nin kurucusu Adnan Tanrıverdi, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanıyken, “TSK’nin yeniden yapılandırılması teklifimizin tamamı kabul edildi” ifadelerini kullanmıştı.

Teklif kapsamında, askeri mağdurlara uyum yasası getirildi, Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) yapısı değişti ve Yüksek Askeri Yargı kaldırıldı. 4 Mart 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanan subay okullarına giriş şartları arasında bulunan ‘İrticai ve bölücü görüşleri benimsememiş veya bu faaliyetlere karışmamış olmak’ hükmünün kaldırılması kabul edilen bu teklif ile örtüşmüyor mu?

‘YAŞ’ın yapı değişikliği’, amiral olacaklar listesinde olmamasına rağmen, terfi ettirilen apoletli amiralle birebir ilgili değil mi? SADAT, orduya, sadece sistem değişikliği teklifleri ile değil, TSK’ye verdiği eleman referansları ile de el attı!

‘Cihadizm’ sayıklaması ordunun yapısını değiştiren önemli etkenler arasındadır. TSK, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonlarında düzensiz radikal İslamcı çetelerle ile işbirliği yaptı. Ahrar-uş Şam örgütü ya da Abdülhamit Han, Sultan Murad gibi tugaylar, TSK ile yayımladıkları bildirilerde bile ortaklaştı.

Tesbihle, SADAT ve cihatçı eliyle TSK’ye darbe yapanlar, her fırsatta ‘darbecilik’ savlarıyla kendilerine ekmek çıkarmaya çalışıyorlar. Anlaşılan o ki tartışma uzun süre devam edecek. İktidar, bir kez daha hayali düşmanlarını avlarken, salgın, kriz ya da hukuksuzluklar yetim kalacak, tartışılmayacak. Bir gölge oyunu bu. Yine kimse tartışmayı bel kemiğinden kurmayacak!