Adını koymak lazım, AKP ve MHP’nin başkanlık mutabakatıyla birlikte aşağıdan yukarıya İslami bir rejimin tuğlaları diziliyor. İşte bu tarikat/cemaat yurtları da bunu bir parçası

Bir gün mutlaka

ZEYNEP ALTIOK AKATLI - CHP Genel Başkan Yardımcısı - İzmir Milletvekili

İktidar çocuklarımızı tarikatların/cemaatlerin yasadışı evlerine, yurtlarına elleriyle teslim ediyor. Anayasayı ayaklar altına alıyor. Anayasa: “Kimse eğitim öğretimden yoksun bırakılamaz” diyor, iktidar çocuklarımızın barınma ihtiyacını karşılamıyor, onları tarikatların kucağına itiyor. Anayasa: “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır” diyor, iktidar çocuklarımızı yasadışı evlere, kurslara, sübyan mekteplerine yönlendiriyor. Kanun: “Eğitim ve öğretim hizmetinin, bu kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Milli Eğitim Bakanlığı sorumludur.” diyor, iktidar suça ortak oluyor, suçluyu kayırıyor. Kanun: “İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarında pansiyon ve yurt açmak Milli Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluğundadır.” diyor, iktidar bunu tarikatlara, cemaatlere ihale ediyor. Kanun: “İlk ve orta derecede eğitim gören öğrenciler için yurt açılması mümkün değildir.” diyor, iktidar tarikatlara, cemaatlere açtırıyor.

7-8 yaşlarında çocuklarımız bu yurtlarda tecavüze uğruyor, 10-11 yaşlarında çocuklarımız bu yurtlarda yanarak ölüyor. Tarikat/cemaat yurtlarında tecavüze uğramak veya yanarak ölmek bu ülkenin küçücük çocuklarının kaderi olmamalı. 93 yıllık Türkiye Cumhuriyeti ahlaki, insani ve kanuni tüm sorumluluklarından arındırılmak isteniyor, alenen çöküşe terk ediliyor. El kadar yavrularını tacizciden, tecavüzcüden, caniden koruyamayan devlete; onbinlerce polisi, yüzbinlerce askeri, hakimi, savcısı, vergi memuru var diye devlet mi diyeceğiz şimdi? Türkiye Cumhuriyeti Devleti iktidar partisinin hükümdarlığında açık açık kuralsızlığın ve kanunsuzluğun kültürünü inşa ediyor.

Çökmüş bir eğitim sistemimiz var. Anne babalar çocuklarının nasıl bir eğitim sistemi içerisinde yetiştiğini, hangi sınava gireceğini, hangi konulardan sorumlu olacağını, hangi okulu nasıl kazanacağını bilmiyor. Bilse bile 3 ay sonra değişiyor. Tarikatlar ülkesi kurmak için içini boşalttıkları ülkenin eğitim sistemi bugün iflas etmiş durumda. Çocuklar okumak için köylerden kasabalara, ilçelere, illere gelmek mecburiyetinde bırakıldı. Onbinlerce köy okulu kapatıldı. Lojmanları çürüdü, okul binaları bugün köylüler tarafından samanlık olarak kullanılıyor. O çocuklar bir kaç ayda bir evlerini görebildikleri ağır bir tarikat yurdu ağına yakalanmış çırpınıyor. Kimisi tacize maruz kalıyor, kimisi şiddet görüyor, kimisi de yakılarak öldürülüyor. Yakılarak diyorum evet, yanarak değil. O çocuklar Adana’da yakıldılar. Göz göre göre alevlere terk edildiler. O elektrik kablosundan o ateş çıkmasaydı bile o çocukların geleceği, yarınları büyük bir yangının içine tutsak edilmişti. O yaşta çocukların, kanunsuz, kontrolsüz, denetimsiz yurtlarda sabah namazıyla başlayan eğitim serüveninin pedagojik olarak ağır tahribatını geçtim, ortada çok açık bir suç ve suçluyu koruma var.

Eğitimli bir Türkiye istemediklerini artık hepimiz biliyoruz. Dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın çarpıcı tespitini hatırlayalım. “Eğitim seviyesi arttıkça bize güven azalıyor.” Haziran 2013’te bu açıklamayı bir özel televizyon kanalında dillendirdi. Erdoğan’ın Şubat 2012’de yaptığı “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.” ifadelerinin kısaltması da ‘dindar ve kindar’ nesil elbette. Kaçak Saray ve AKP iktidarının ‘yeni Türkiye’ tahayyülü işe bu. Eğitimsiz dindar ve kindar nesiller. Bunun için yapılması gereken de çocukları iyi bir eğitimden değil iyi bir din eğitiminden geçirmek. Ağır bir kültür erozyonu ile ne derse desin sorgusuz itaat edecek düşünmeyen, üretmeyen yoz ve sığ köleler toplumu yaratmak.

Anaokulundan başlıyorlar bu işe. Adını Sübyan Mektepleri koydular. Cumhuriyet’e nispet yaparcasına 4 - 5 yaşında çocuklar Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan bir protokolle Kuran Kursu Anaokulları’na yönlendiriliyor. Müftüler birbirleriyle yarışa tutuşmuş vaziyette. En fazla Kuran Kursu Anaokulu’nu, yani Sübyan Mektebi’ni kim açacak telaşı kaplamış hepsini. İlkokulda Arapça başlıyor ki konunun bir yabancı dil hadisesi olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Eskiden heyecanla “Yerli Malı Haftası” bekleyen çocuklar şimdi “Kutlu Doğum Haftası” etkinliklerinden Suriye’ye Yardım kermeslerine kadar bir tür kuşatmayla karşı karşıya. Ortaokulda itibaren hafızlık kurslarına devam edebilen öğrencileri lise eğitimleri bitene kadar yoğun bir şekilde din dersleri müfredatı karşılıyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın KYK yurtları ve Gençlik Merkezleri’nin ise Suriye’deki İslamcı kamplardan bir farkı kalmadı artık.

Adını koymak lazım, AKP ve MHP’nin başkanlık mutabakatıyla birlikte aşağıdan yukarıya İslami bir rejimin tuğlaları diziliyor. İşte bu tarikat/cemaat yurtları da bunu bir parçası. Çocuklarımızı bu tarikat/cemaat yurtlarına mahkum eden bu zihniyet Karaman’dan, Konya Meram’a, Adana Aladağ’a; Ensar’dan Süleymancılara kadar yaşananların sorumlusudur. Konu çocuklarımızla ilgili evet, ancak aynı zamanda da siyasi ve ideolojik. Bu çocuklar iktidarın politikaları sonucu buralara mahkum kılınmıştır. Siyaset buna karar vermiştir ve bu kararı verirken tamamen ideolojik saiklerle hareket etmiştir. Dolayısıyla “çocuklar ölürken bunu siyaset malzemesi yapmayın” riyakarlığı bizatihi siyasetin ta kendisidir ve siyasal sorumluluğu örtmeye yöneliktir. Eğer öyle olmasa TBMM’de Ensar skandalı sonrası araştırma komisyonu kurulması teklif edildiğinde “bir kereden bir şey olmaz” denemezdi. Bu teklifi reddeden sadece AKP olmazdı.

3 Nisan 2016’da bu gazetenin satırlarında aynen şu cümleleri yazmıştım; “Muhafazakarların iktidarında çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarının tavan yaptığı bu dönem kolay kolay unutulmayacak. Ensar Vakfı ve benzeri dini eğilimli vakıf ve dernekler için siper olan herkes, bu dönemin ağır sorumluluğunu tarih ve toplum nezdinde omuzlarında taşıyor.” Bugün Aladağ’da katledilen çocuklarımız için yazıyorum. Çocuklarımız küçücük ölü bedenlerinin olanca ağırlığı iktidarın omuzlarında şimdi. Bu hesaplaşmanın yükümlülüğü de bu memleketin aydınlık yüzlü insanlarında. Devlet dersinde öldürülmüş çocuklarımızın hesabını bir gün mutlaka soracağız.

*Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür


*Meçhul Öğrenci Anıtı - Ece Ayhan