Veiga; Sakallı Kralların Gölgeleri’nde ‘Şirket’, ‘duvar’ ve ‘akbaba’ gibi metaforlarla otoriterliğin, yasakların ve baskının birer temsilini oluşturmuş. Şirket ve onun yasakları, özgürlüğün korkutmayla kuşatılışının, gökyüzüne bakış da bu korku duvarlarının yıkılışının tasvirine dönüştürülmüş yazar tarafından

Bir gün şehre bir şirket gelir...

ALİ BULUNMAZ

1999’da aramızdan ayrılan, Machado de Asis Ödülü sahibi José J. Veiga; 'tedirginlik', 'sıkıntı', 'bunalım' ve 'belirsizlik' gibi sözcüklerden hareketle romanlar yazmıştı.

Tedirginliğin, sıkıntının, bunalımın ve belirsizliğin, delilerin değil, deli olmayanların marifetlerinden kaynaklandığını anlatan Veiga; delilerin, aklı maskeleyenleri ve iktidar hırsıyla yanıp tutuşanları ifşa edişine kafa yorarken gerçekliği fantastik olanla buluşturup hiç uzağımıza düşmeyen ama pek ihtimal vermeyeceğimiz bir hakikatleri hatırlatmıştı.

Türkçeye Canberk Koçak tarafından çevrilen Sakallı Kralların Gölgeleri de yine bu hakikatlere göndermeler yapan bir roman.

'AKBABA PUSUDA, AİLE YASTA'

Veiga, bir çocuğun büyüme sürecini ve sonrasında hatırlayışını, şehre gelen Şirket’le beliren tuhaflıkları bir bütün hâlinde anlatıyor Sakallı Kralların Gölgeleri’nde.

Anlatıcı Lucas, geriye dönüp baktığında, dayısı Baltazar’ın kenti ihya etmek için kuruluşuna öncülük ettiği Şirket’i; bu zaman diliminin öncesini ve sonrasını anımsayarak kâğıda döküyor. Böylece anlatı, hatırat gibi ilerleyen bir romana dönüşüyor.

Şirket’in kurulmasıyla yaşanan heyecan dalgası, Lucas’ı ve ailesini sararken dayısı Baltazar’la kavgalı babası da oranın çalışanlarından biri oluyor. Şehirdeki pek çok insana ilk anda iş imkânı sağlayan Şirket, Lucas’ın babası ve dayısı arasında geçici bir barışa kapı aralasa da büyü kısa sürede bozuluyor. Baltazar’ın pahalı puroları ve Lucas’a yaptığı “yatırım” sorun yaratıyor.

Hızla yükselen Şirket, Baltazar’ın hastalanıp şehri terk etmesiyle ve işinden uzaklaştırılmasıyla krize giriyor. Böylece olay dizisinde yeni bir perde açılıyor; hacizler, mallara el koymalar, işten çıkarmalar ve suçlamalar birbirini izliyor. Tabii bu arada yeni önlemler de gecikmiyor.bir-gun-sehre-bir-sirket-gelir-680783-1.

Hayatı bölük pörçük eden duvarların inşası, şehirdekilere yönünü şaşırtıyor. Babasının Şirket’te müfettişliğe yükseltilmesi, duvarların yarattığı sıkıntıyı Lucas ve ailesi için azaltırken söz konusu görev, bir süreliğine ailenin elini bollaştırıp itibarını artırıyor.

Babasının neyi teftiş ettiğini, tomar hâline getirdiği kâğıtlarda ne yazdığını ve evlerinin kapısında biriken insanların ne istediğini bilmiyor Lucas. Varsa yoksa duvarlar, gökyüzüne bakınca gördüğü bulutlar ve akbabalar: “Özellikle de akbabalar… Yanılsama mıydı, geçmişte de hep böyle miydi bilmiyorum ama duvar manzarasından kaçınmak için yukarıya bakma alışkanlığı edindiğimizden beri şehrin üzerinde uçan akbaba sayısının günbegün arttığı izlenimine kapılmıştık ve tabii akbabalar, toplandıkları yerlere mutluluk getirmekle ünlü kuşlar olmadığı için insanlar istemeden de olsa onlar hakkındaki efsaneleri anımsayıp endişeye kapıldı.

Neden tam olarak burada toplanıyorlardı? Yoksa onlar için kârlı, bizim içinse pek tabii zararlı olacak bir şeyler yaşanacağı içlerine mi doğmuştu? ‘Akbaba pusuda, aile yasta; akbaba çatıda, gözyaşları iki katında’ diyerek bu deyime uygun biçimde gözlerini buruşturuyorlardı.”

KORKU DUVARLARI VE UMUTLAR

Şirket’le beraber kurulan yeni düzende sadece duvarlar ve akbabalar boy göstermiyor; adaletsizlik, entrika ve kötülerin çıkarlarını kollayan bir sistem yerleşiyor insanların hayatının orta yerine. Ardından, Şirket’in koyduğu yeni ve garip yasaklar geliyor: En ufak bir 'çatlak sese' tahammülün kalmadığı bu ortamda, hayatın olağan akışındaki hemen her şey (örneğin gülmek) yasak kapsamına alınıyor.

Lucas’a göre yükselen duvarlar ve yasaklar hayatın rutini hâline geliyor; zaman fikrinden yoksunluk, her günü birbirinin aynısı kılıyor ve sonunda sanki tek bir gün yaşanıyormuş hissine yol açıyor: “Bugün düne karışıyor, yarın rüyalardan siliniyor.” Hâl böyle olunca herkes şehri bu durumdan kurtaracak bir gelişme beklemeye başlıyor.

Tüm bunlarla birlikte Lucas’ın serpilişine, Şirket’le birlikte şehrin ve yaşamın geçirdiği evrime, haksızlığa uğradığını düşünen Baltazar’ın yataklara düşüşüne ve babasıyla Lucas’ın değişen ilişkisine tanık oluyoruz.

Veiga, hem Şirket’in şehirde ve insanların hayatında yol açtığı tahribatı, koyduğu yasaklarla sağlamlaştırdığı otoriterliğini hem de Lucas’ın aile yaşamını anlatırken kuşatışmışlık duygusunu işliyor alttan alta: Duvarlar, yalnızca fizikî olarak sokaklara değil, zihinlere de örülüyor. Müfettişken yapmaması gereken şeyler yapan babasının götürülüşüne tanık olan Lucas, ortama sinen kudreti en yakından hissedenlerin başında geliyor.

Şirket’in baskısı, bunu aşmak isteyenleri kendince çözümler üretmeye itiyor; bunalanlar, bakışlarını peşi sıra gökyüzüne çevirince yeni yasaklar devreye sokuluyor. Duvarların ötesini görmek isteyenlerin gökyüzüne bakışı, bir başkaldırı eylemine dönüşüyor. Gökyüzü, delirmenin eşiğine gelen halkın gayya kuyusuna düşmesini engelliyor bir bakıma.

Veiga; Sakallı Kralların Gölgeleri’nde 'Şirket', 'duvar' ve 'akbaba' gibi metaforlarla otoriterliğin, yasakların ve baskının birer temsilini oluşturmuş. Bununla beraber, gücü elinde bulunduranların aştığı sınırı ve koyduğu yeni sınırları resmetmiş. Başka bir deyişle Şirket ve onun yasakları, özgürlüğün korkutmayla kuşatılışının, gökyüzüne bakış da bu korku duvarlarının yıkılışının tasvirine dönüştürülmüş yazar tarafından.