Yerel seçimler sonrasında Türkiye'nin yeni siyasi haritasına bakanlardan aklı selim sahibi olanlar elbette kaygıya kapılıyor

3 Nisan 2009 tarihinde bu köşede yayımlanan yazımdır:
Yerel seçimler sonrasında Türkiye'nin yeni siyasi haritasına bakanlardan aklı selim sahibi olanlar elbette kaygıya kapılıyor, ülkenin böylesine belirgin biçimde, önce kıyılar ve içerisi olmak üzere, sonra Kürt yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı illerin de eklenmesiyle, bu denli net biçimde bölünmüş olmasının getireceği olumsuzlukları ve riskleri düşünüyor, öngörüyor ama, bu bölünmüş, ayrışmış haritaya bakıp kendi meşrebince sevinç duyanlar da oluyor işte. Kimileri 'denize bakanları' yüceltir, kara iklimine kinayeli göndermelerde bulunurken, kimileri de çevrenin merkez, merkezin çevre oluşunun artık kendisini haritada da grafik olarak dışavurduğu yolunda sosyolojik-politik yorumlar yapıyor birkaç gündür. Ama nereden bakılırsa bakılsın önümüzdeki dönemin Türkiye'de sadece bir kutuplaşma değil, kutupların artık tartışma üzerinden bile birbirleriyle iletişime geçmeyeceği bir iletişimsizlik ve içe kapanma dönemi olacağı açık. Tarafların hepsinin içe kapanacağı, içinde korku ve öfke biriktireceği bir dönem. Bu harita buna işaret ediyor, bunu haber veriyor.
Kıyıdakiler kendilerini denize, daha doğrusu dünyaya açık olarak tanımlayıp böbürlenir, içeridekiler de bu ülkenin yüreği olmak gibi bir popüler tarih metaforuyla övünürken, bu iletişimsizlik ve içe kapanma daha da artacak, temel kimliklere dönüşecek üstelik.
Yani ‘ulusalcı sol-statükocu sosyal demokrasi’ ile ‘milliyetçi-muhafazakâr-dinci’ eksenlerin kendince kendisini Türkiye Cumuriyeti olarak tanımlayacağı bir dönem olacak bu.
Böylesi bir dönemde, yani bu iletişimsizlik ve içe kapanma döneminde şiddet patlamaları ve toplumsal çatışma artık daha büyük bir olasılık olmuştur maalesef. İki ana kutbun yanında üçüncü bir fragmanı oluşturan DTP'nin yerel yönetimini bu seçimde MHP'nin elinden aldığı bir kentin, hükümetin önde gelen bir bakanının ağzından nasıl hedef gösterildiğine, nasıl kriminalize edildiğine seçimin hemen ertesinde tanık olduk işte.
Bu ülke için sorumluluk duyanların önümüzdeki dönemde acil olarak yapması gereken, haritanın bu farklı fragmanları arasında iletişim platformları, diskur imkânları oluşturmak olacaktır. Aksi takdirde bu yığınsal ve güçlü siyasal-toplumsal yönelimlerin yalnızlığı, yalnızlaşması bu ülkeyi bir özyıkıma sürükleyecektir.
Peki, bu birbirinden kopmuş, yerinden kıpırdamadan da olsa neredeyse bir nüfus hareketi sergilemiş topluluklar, bu harita parçaları, kimin aracılığıyla, kimin üzerinden ve nerede birbiriyle iletişime geçecek?
Türkiye Sosyalist Solu'nun en azından epey büyük bir parçasının, son yıllarda daha yüksek sesle dile getirdiği bir üçüncü yol, ülkeyi yaran ‘dinci-muhafazakâr’ ve ‘darbeci-ulusalcı’ hatlar arasında bir üçüncü cephe arayışı, ‘çağırması’ şimdi her zamankinden daha önemli bir gereksinim olmuştur. Artık her zamankinden daha muteberdir bu arayış, bu çaba.
Önümüzdeki dönem Türkiye Sosyalist Solu'nu ve onun üçüncü cephesini bir iletişim odağı, bir koordinasyon momenti haline getirebilir bu ülkede.
Türkiye Sosyalist Solu bu haritayı teyelleyen güç, bir arada tutan fikriyat olabilir önümüzdeki dönemde. Bu işlev açısından Kürt hareketiyle geleneksel dayanışması da onun bir avantajı olacaktır.
Bu yüzden şimdi Türkiye Sosyalist Solu için her zamankinden büyük düşünme zamanıdır.
Bu ülke, bu toplum için.