Bir hayaletin peşinde yeni bir hayalet yaratma

ADALET ÇAVDAR

Dünya Dino Buzzati’yi 1940 yılında yazdığı ‘Tatar Çölü’ romanıyla tanıdı. Kısa bir görev için gittiği çölden bir türlü dönemeyen teğmenin hikâyesini anlattığı roman Kafkaesk bir anlatı sunuyordu. İtalyan roman ve öykü yazarı, şair, ressam ve gazeteci olan Buzzati, büyülü gerçekçiliği seven, bilimkurguya yakın, varoluşçu eserler üretti. Yazarın orijinal adı ‘Il Grande Ritratto’ olan ve 1960 yılında yayınlanan eseri Timaş Yayınları tarafından Mart ayında ‘Büyük Portre Büyük Sır’ adıyla, İtalyanca aslından Esma Fethiye Güçlü çevirisiyle yayınlandı. 150 sayfalık romanın yanı sıra bu kitapta Maurizio Vitta’nın “Buzzati’nin Yazını Üzerine” yazısının yanı sıra bu eserle ilgili bir de “Eleştiri Antolojisi” bulunuyor.


‘Büyük Portre Büyük Sır’ın merkezi temasını merak oluşturuyor. Profesör Ermanno Ismani bir gün gizli bir göreve çağrılır. İki yıllığına askerler tarafından korunan bir yere gidecektir. Bunu kimseye söylememesi gerekir. Gideceği yerde ne yapacağını ise varana kadar öğrenemeyecektir. Bu büyük bir sırdır. Eşiyle beraber uzun ve zahmetli bir yolculuğa çıkar. Atom bombası mı, nükleer enerji mi? Neyle uğraşacağını bilmeksizin çıktığı yolculuk sırasında ona eşlik eden askerlerle konuşarak sırrı çözmeye çalışır. Nihayet vardıklarında karşılaştıkları şeyin akıllarından geçirdikleri hiçbir şeye benzemediğini öğreneceklerdir.
Romana dair ipucu vermeli miyim, vermemeli miyim bilmiyorum. Belki mevzuya bir robotun da dâhil olduğunu söylemekle yetinmeliyim. Ama bildiğiniz robotlardan değil. Dille, akılla ve duyguyla ilişkisi biraz farklı. Bu kitabın önemli bir de sorusu var: “Dünyaya kimi getirelim? Bir erkek mi? Kadın mı? Bir fatih mi? Bir aziz mi?” İşte “Bir Numara” bu soruya verilen bir dizi cevabın ürünü.

Kimsenin içinde ne olduğunu bilmediği askeri bir alanın içinde Ismani ve diğer bilim insanlarının yaptıkları çalışma insanlık için önemli bir adım gibi görünse de geri planda bambaşka bir öykü var: Aşk. Tamam, bence burada durmalıyım.

Buzzati’nin romanında karakterlerin geçmişlerini ya da geleceklerini bilemiyoruz, öngöremiyoruz. Halihazırda kurmacanın şifreleriyle kahramanların gizlilikleri arasında yer alan uyum ise merak duygusunu canlı tutuyor ve akışı hızlandırıyor. Fakat karakterlerin arka plansızlığı kimilerine bir eksiklik gibi de görünebilir elbette. Romanın bilimkurgu niteliğine yönelik eleştirisinde Maurizio Vitta şuna dikkat çekiyor: “Buzzati’yi gerçekten ilgilendiren konu, teknolojik bir maceranın cazibesinden çok, sözde bir bilimsel rasyonelliğin hâkim olduğu soğuk bir atmosferde bile insana özgü sorunların sürekli olarak kendini tekrar etmesidir.”

Hayata ve insana dair merakımızı perçinler edebiyat, günün sorunlarına ve gündeme dair bakış açımızı genişletecek atmosferler sunar. Hiç düşünmediğimiz insani taraflarımızı sorgulamamızı sağlar. Tabii takıntılarımızı, yani hayatla ve zamanla aramızdaki ilişkinin sınırlarını. ‘Büyük Portre Büyük Sır’ vazgeçilmezimiz olduğunu düşündüğümüz aşkın bilime ironik bir tercümesi olarak da okunabilir.