Bir hekim gözünden Gezi Direnişi

Niyazi Nefi Kara | Konu Yazar
CHP Antalya Milletvekili

“Her şey dört ağaç için mi?” demişlerdi. Oysa ki, dört ağaçtan öte gencecik evlatlarımızı da katlettiler beton için, rant için.

İş makinaları Taksim’deydi. Ağaçları sökmek için. Çukur kazıyorlardı.

Ülkemizin önüne çukur..

Birden o 19 Mayıs’ta gördüğümüz gençler ve bir halk Taksim’e dalga dalga geldiler. İş makinalarının önüne dizildiler.

Polisler gaz bombaları ile saldırdılar.

Halka zulmediyorlardı.

Bir paylaşımda bulunduk sosyal medyada.

Tarih 31 Mayıs 2013..

“İki can yoldaşımız düşmüş,

Sonsuzca mücadeleye dönüşmüş.

Katillere biz katil deriz.

Yıllardır katil Amerika ve uşakları deriz.

Ve senin gibi tüm faşist katiller

Döktükleri kanda boğulmuşlardır.

Sen de boğulursun.

Böyle bir günde döktüğün kan,

Vurduğun can,

Sana haram olsun yaşam..

İnsanlıktan mahrum kalmışsın

Yüzünde şeytanlar vardı.”

Canlarımızı yitirdik. Ağacına, yeşiline sahip çıkan, ülkesine sahip çıkan canlarımız..

Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Ahmet Atakan, Hasan Ferit Gedik, Medeni Yıldırım…

O günlerde Antalya Eğitim Araştırma Hastanesinde hekimdim.

Hastanede nöbet tutuyordum.

Şehirde bir hareketlilik başlamıştı.

Sadece İstanbul değil Anadolu’ya dalga dalga yayılan bir direniş, bir isyan vardı.

Gece ilerleyen saatlerde hastanenin aciline sürekli yaralılar geliyordu.

Bir gencimiz gaz fişeği nedeniyle gözünden yaralanmıştı. O kadar çok yaralı geliyordu ki yoğunluk nedeniyle başka bir hastaneye yönlendirdik.

Bir gencin kolu, bacakları ve yüz kemikleri kırılmıştı. Onları da yoğunluk sebebiyle başka bir hastaneye yönlendirmiştik.

Bir genç daha geldi acilden iki arkadaşının kolları arasında.

Gencimizin durumunu şöyle paylaştık:

Tarih 2 Haziran 2013..

“Liseli gencimizin kafasına gaz bombası kapsülü düşmüş. Kafatasında kırık ve beyinde kanaması vardı. Sen hangi gruptansın diye sordum. Ben Fenerbahçeliyim dedi. Yanındaki arkadaşı biz fenerliyiz dedi. Bir Galatasaraylı olarak Fenerli gençlerimizle gurur duydum. Ameliyatını başarıyla gerçekleştirdik. Bugün bıraksak yine sokağa fırlayacak. Evet bu halkın çocukları onlardan çok daha onurlu. Atatürk’ e bağlı bir gençlik var. Türkiye’m diren! Hakkın ve Halkın var!!”

Sabaha kadar bir taraftan gelen yaralılar ile ilgileniyorduk. Bir taraftan haberleri takip ediyorduk. Taksim’i izliyorduk. Diğer yandan Cumhuriyet Meydanı’nı.

Sabah nöbet bittikten sonra Cumhuriyet Meydanı’na gittik. Kimler yoktu ki.

07 Gençlik, ADD’li Gençler, TGB’li Gençler, Halkevci Gençlik, Ülkücü Gençler, Esnaf, Memur..

Bir anda bütün Antalya Halkını gördük. Bir arada. Yapılanlara hep birlikte isyan ediyorlardı.

Ve ‘Meydanlar Bizim’ diyorlardı.

Zulme karşı meydan okuyorlardı.

Tarih 2 Haziran 2013..

“Antalya Atatürk Devlet Hastanesi yakınlarında yoğun gaz bombası kullanılması sonrası hastane çalışanları bile etkileniyor. Tüm halkın Antalya sokaklarında, kavşakların tamamında ellerinde Türk Bayrakları ve Tencereleri var, evlerde karanlığa karşı ‘bir ışıkta sen yak’ eylemi.. Sokakların tamamı bayraklarla, araç klaksonları sesi ile dolu.. Cumhuriyet Meydanına yürüyen gençlik. İnanıyoruz ve başaracağız. Biz halkız. Halkın hakları vardır, alacaktır.”

Uzlaşması gereken iktidar sahipleri ekranlardan “yüzde elliyi evinde zor tutuyoruz” derken o gün akşam bütün evlerin balkonlarında sekiz, on yaşlarındaki çocuklar bile çocukların öldürülmesi üzerine evlerinden aldıkları tencere, tabak ve kaşıkları alıp protestoya katılıyorlardı.

Zulüm iktidarların en büyük silahı, halkın ise en büyük isyan sebebiydi.

Sonradan öğrendik gençlerin yürüyüş yaptığı güzergâhtaki bütün elektrikler kesilmiş, ellerinde sopalar, coplar, gaz fişekleri ile karanlıkta en iyi bildikleri iş olan pusu kurmuşlar ve gençlerimize saldırmışlardı.

Tarih 3 Haziran 2013..

“Halka zulmeden iktidar meşru değildir (RTE). İçişleri Bakanı istifa ettirilmelidir. Halkın çocuklarına gaz bombası attıranlar İSTİFA”

Dönemin başbakanı bir keresinde şöyle demişti: Halka zulmeden iktidar meşru değildir.

Doğruydu.

Zulümle, baskıyla sürdürülen iktidar; demokrasi, Cumhuriyet ve tam bağımsızlık gibi Atatürk ideallerini içselleştirmiş bir halk için meşru değildi. Olamazdı.

“Halka karşı durabilmek olanaklı değildir. Halkın haklarına sürekli saldıran bir iktidar meşru değildir. Meşruiyetiniz de sandık değildir. Halk kendi temsilcilerini bu ülkede seçememektedir. Bu yüzden siz halka karşı yasalar çıkarabiliyorsunuz, bu yüzden halkın evlatlarına, halka karşı, onları işsizlikle tehdit ederek saldırma ve katliam emri verebiliyorsunuz.. Siz meşru değilsiniz.

Halka kalkan faşist eller kırılır. Güvendiğiniz tahtınız Hak yolunda yürüyenlerin önünde bir gün savrulur.”

Yüreğimiz yandı o günlerde.. Her gün de yanmaya devam ediyor.

Gülüşleri ve düşleri mücadelemizin yanında..