Hâlâ Şafakta Geliyorlar Angela kitabı Güray Öz’ün deyimiyle “Kitaplardan yola çıkılan bir hevesten kaynaklandı” diye tanımlansa da aslında daha fazlası diyebileceğimiz bir kitap

‘Bir hevesten kaynaklandı’

Aynur Kulak

Benzersiz bir coğrafyanın, benzersiz bir sosyal-kültürel yapının, benzersiz bir politik kültürün, benzersiz bir ekonomik düzenin içinde yaşıyoruz. Bir günün nasıl başlayıp nasıl bittiği dahi bir mucizeyken, her gün gerçekleşen bir mucizenin içinde bir sosyal-kültürel yapı, ekonomik ve politik düzen yaratmaya çalışıyoruz. Yaşamaya çalışıyoruz denebilir, yaşayamayarak. Nasıl oluyor bu? Yetmişlerden itibaren alırsak; seksenler, doksanlar, iki binler nasıl oldu da bu günlere kadar gelebildik? Hâlâ bilmeyeni var, bileni çok, anlamaya çalışanı hâlâ var, bırakalı çok olanlar var. Hangisi hakikaten? Ne taraftan bakmalı, nasıl düşünmeliyiz?

Tüm bu düşüncelerin kafamda oluşmasına sebebiyet veren Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlanan Hâlâ Şafakta Geliyorlar Angela kitabının zamanlaması sizi şaşırtmasın çünkü Güray Öz’ün yaşadıklarına, görüp geçirmelerine baktığımızda ister istemez güncel olan tüm meselelerle bağlantı kuruyorsunuz. Kitabın güncel ve aynı zamanda kritik olan sosyo-kültürel, ekonomik, politik vaziyetlerin tam ortasında yayınlandığını düşünürsek Hâlâ Şafakta Geliyor Angela kitabının gelişi zamanlaması açısından tesadüf diyemeyeceğimiz kadar gerçek. Kitabın yazarı Güray Öz 1946 doğumlu. Kendisinin görmüş geçirmişliğinin kökleri o kadar derin ki hem Türkiye’nin hem de bazılarına sürgün dolayısıyla gitmek zorunda olduğu şehirlerin yaşam hikâyelerini kapsayacak kadar. 1981 yılında Almanya’da başlayan yurtdışı yaşantısı çalışarak, mücadeleyle geçmiş olan Güray Öz’ün şairlik geçmişi, gazetecilikle harmanlanınca ortaya çıkan sonuç kaynak niteliği taşıyor.

Üç bölümden oluşan Hâlâ Şafakta Geliyorlar Angela kitabı Güray Öz’ün deyimiyle “kitaplardan yola çıkılarak bir hevesten kaynaklandı” diye tanımlansa da aslında rahatlıkla daha fazlası diyebileceğimiz bir kitap.

‘Aydınlanma Kitaplığı’ başlığı atılan ilk bölüm Angela ile başlıyor. Bir kitaba kadınla başlamanın zarafeti kitap boyunca sürerken Öz, bu bölümde henüz okumadığı kitaplardan tutun da, Balzac’a, Turgenyev’in nihilist Bazarov’una, dünya savaşları görmüş geçirmiş Avrupa şehirlerinden Nâzım’a; Umberto Eco kitaplarına, Kavafis’e, Che’ye, Ataol Behramoğlu’na, Stefan Zweig’e, Shakespeare’den Anton Çehov’a, Adler’den Adonis’e, Orwell’dan Engels’e ve Tanpınar’a kadar neredeyse 19. yüzyılı da kapsayacak şekilde 20 ve 21. yüzyıl yazarlarından örnekler vererek güncel olan sosyo-kültürel, siyasi yapıya ışık tutan yazılarını paylaşıyor.

İkinci bölüm ‘Göçmen Hikâyeler’ bölümü; Öz’ün bir göçebe olarak dolaştığı Avrupa kentlerinin onda bıraktığı izleri ve düşünce yapısına nasıl etki ettiği, yazılarına bu etkinin nasıl yansıdığı yönünde önemli sayılabilecek tespitlerle dolu. Bu bölümde Öz, özellikle yaşadığı şehirleri ‘anlamaya çalışmaktan’ bahsediyor. Bir Akdenizli olarak Avrupa’nın parıltılı fakat aynı zamanda köhne şehirlerinde yaşamaya çalışmanın zorluklarından bahsederken, Avrupalı işçi kesiminin yaşadıklarından, Türk işadamlarından, Avrupalı göçmenlere, göçmen olmanın toplumun işleyiş yapısına nasıl etki ettiğine kadar birçok etkiyi akıl süzgecinden geçiriyor.

‘Yaşadığımız Günler’ bölümü son bölüm olarak karşımıza çıkıyor kitapta. En hakiki yaşanmışlık olarak karşımıza çıkan deprem gerçeği ve 1999’da yaşadığımız Marmara depreminin ruh halini anlatarak başlıyor yazmaya Güray Öz. Ve toplumun yaşadığı her güzel şeyi, her travmayı yazarak yaşadığımız günlere dair analizlerini bir bir sıralıyor. Bu coğrafyanın kaderinden, kadersizliğinden söz ederken naif olana yaslanmayı tercih ediyor bu bölümde Öz.
Hâlâ Şafakta Geliyorlar Angela kitabındaki denemelerin her biri yeni ufuklara ve umutlara yelken açıyor. Gazetelerde, dergilerde yazarak yıllardır biriktirdiği yazılarını bir araya getiren Öz önemli diyebileceğimiz bilgi birikimini okurlarıyla paylaşıyor.