Bir iktidar biçimi olarak mitomani

Sovyet yönetmen Eisenstein’ın efsanevi filmi Potemkin Zırhlısı’nın (1925) en çarpıcı anlarından biri, askerlerin gemideki kötü koşullara karşı zorba komutanlara isyan ettiği sahnede gemi papazının ölü numarası yaptığı kısımdır. Olaylar başlamadan önce her zamanki gibi iktidarın koltuk değneği olarak çalışan papazın elindeki haç genç denizcilere doğrultulan süngülerin öncüsü gibidir. Olaylar başladıktan sonraysa papaz haçı-maçı bırakıp ölü numarası yapar.

Ama sinema tarihinin en akılcı din eleştirisi beş yıl sonra başka bir Sovyet yönetmenden, Yakov Protazonov’dan gelir: 1930 tarihli Prazdnik Svyatogo Yorgena‘da (Aziz Jurgen Günü) Protazanov dinsel kurumların toplum hayatındaki yerini hikâye uydurma gücü üzerinden anlatır.

Film, kilise yöneticilerinin Aziz Jurgen adlı uydurma bir din kahramanının hayat hikâyesini popülerleştirmek için yaptırdığı bir ‘film içinde film’le başlar. Aziz Jurgen’in öyküsü İsa hikâyesinin bir versiyonudur; İsa yerine Jurgen, Romalılar yerine İspanyollar, artı şeklinde değil çarpı şeklinde bir çarmıh…

En komik sahnelerden birinde ‘film içindeki film’in kaba kurgusunu izleyen kilise babalarını perdede gördükleri ‘kutsal’ karakterlere bakarak istavroz çıkarırken görürüz. Oysa kısa süre önce film setine gitmiş, çekimlere bizzat tanık olmuşlardır; oyuncuların nasıl giyindiğini, nasıl makyaj yaptığını, sahnenin nasıl hazırlandığını, tekrar eden ‘meleğin uçuşu’ çekimleri yüzünden sırtı ağrıyan aktrisin nasıl sızlandığını görmüşlerdir. Hatta bazı sahneler hakkında yönetmene öneride bulunurlar: “Yönetmen Bey! Daha az psikoloji ve daha çok mucize göstermelisiniz!”

Tüm bunlara rağmen filmi izlerken kendi yarattıkları bu kurmaca dünya sanki gerçekmiş gibi davranır, ‘kutsal’ görüntüler karşısında saygılarını sunarken halkın da bu büyük yalanı gerçekmiş gibi algılamasını sağlarlar. Sonra gelsin devletin ideolojik aygıtı olarak kurumsallaşmış din, gelsin kilise babalarını zengin eden bağışlar, gelsin kilisenin her dediğini yapan cahil bırakılmış halk…

O sırada cezaevinden firar eden uluslararası dolandırıcı Mikael arkadaşı Francis’le birlikte polisten kaçmak için bir yol ararken Kutsal Aziz Jurgen günü kalabalığına girer. Kilisenin nasıl para kazandığını görünce -tezgahlarda satışa sunulan ‘bir tutam Aziz Jurgen saçı’ya da ‘Aziz Jurgen’in gözyaşlarından bir kaç damla’ kutsal ürünler, halkın cebindeki son kuruşu bile hiç düşünmeden kilise kasasına atması vs.- Francis şöyle der: “Mikael, kilitlerle uğraşmaya gerek kalmadan nasıl para kazanılırmış, şunlara bak da öğren!”

Sonuçta Mikael ve Francis kilisenin Aziz Jurgen sahtekarlığının bir parçası olurlar. O kutsal günde sanki Aziz Jurgen tanrının yeryüzündeki krallığını yeniden kurmak üzere göklerden iner, kiliseyi ve halkını kutsar, sonra tekrar göğe çıkar -halka sahte bir mucize gösterir, kilise babalarını foyalarını ortaya çıkarmakla tehdit edip paraları alır, bir arabaya atlayıp kaçar.

Kendi kurduğunuz yalana yeterince inanırsanız -ya da ‘inanıyormuş gibi’ görünebilirseniz- koskoca halk kitlelerini de kolayca kandırabilirsiniz. Sonra gelsin halkın bilinçli biçimde cahilleştirildiği bir sosyal düzen/sizlik, gelsin akıl dışı iktidar oyunları ve hilafet çıkışları, gelsin dinler tarafından özellikle korunan eski ve yeni saltanat sevdalılarının ülke paylaşımları…

Hayır efendim, tabii ki gelmesin, hayır!