Son dönem bilhassa aşı karşıtlığı üzerinden gündeme gelen komplo teorileri, kitlelerin gerçekle olan bağını koparıyor. Uzmanlar ise, Türkiye’de politika yapmanın hatırı sayılır bir kısmının komplo teorisi üretmekle geçtiğini belirterek, Gezi'den sonra bu durumun arttığını söylüyor

Bir iktidar ilişkisi olarak ‘komplo teorileri’: Kitlelerin gerçekle bağı kopuyor

Mehmet Emin Kurnaz

'Büyük oyun'u gören! Kimi çevre ya da kişilerin ortaya attığı ve rasyonel gerçekliğin istismarına dayanan 'komplo teorileri', Türkiye için bihassa son dönemin yakıcı konulardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Uzmanların tepkisine rağmen Soner Yalçın'ın ısrarla savunduğu aşı karşıtlığı gündemde hayli yer edinirken, kitabının da en çok satanlar listesinde olması düşündürüyor. Soner Yalçın'la sınırlı olmayan bu durum, Mine Kırıkkanat'ın, Ceren Özdemir cinayetine ilişkin FETÖ imasıyla dillendirdiği, "Mahkuma, halkı galeyana getirmek için seküler görünümlü rasgele bir genç kızı öldürmesi telkin edildi” sözleri; ulusalcılardan duymaya alışkın olsak da Banu Avar'ın Kadıköy'de ‘Las Tesis’ dansı yapan kadınlara yönelik “Feminist şovlarla ancak bölücülüğün ekmeğine yağ sürülür” suçlaması; son olarak personeline tuvalet önünde oturma cezası veren Güngören Belediye Başkan Yardımcısı'nın olayı 'uluslararası komplo' ile açıklaması gibi örneklerle bu liste uzayıp gidiyor.

Komplo teorilerinin ortaya çıkışını, ne işe yaradığını, gerçeklik olgusuna verdiği zararı ve toplumdaki karşılığı gibi birçok konuyu Pamukkale Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi İsmet Parlak ve Marmara Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nden Bağımsız Araştırmacı Yağız Alp Tangün ile konuştuk.

► Öncelikle komplo teorileri neden var? Ne işe yarıyor?

Batı dillerine Latince’den geçmiş komplo (conspiracy) sözcüğü Ortaçağdan bu yana kullanılmakla birlikte, tarihsel süreç içerisinde farklı anlamlara bürünmüş ve başlangıçta “ortak bir amaç için birlikte harekete geçme” gibi anlam taşısa da sonrasında “kumpas, entrika, fesat, şeytani plan, tuzak, suikast” gibi negatif eylemlere atıfla kullanılır olmuştur. Komplo teorisi ifadesinin bilinen ilk kullanımı 19. yüzyılın sonlarına rastlar, akademideki yaygın kullanımı ise Popper’in çalışmalarıyla 1945 sonrasında gerçekleşmiştir. Siyasal düşüncedeki yansıması, modern siyaset teorisinin öncüsü kabul edilen Machiavelli ve onun meşhur Prens eserinde ve diğer çalışmalarında görülebilir.

Siyasal alandaki pratiği söz konusu olduğunda ise komplo teorilerine dair önemli referans metinler, Aydınlanma Çağı’nda statükoya yakın duran din adamları ve entelektüellerin kaleminden çıkmıştır. Katolik Kilisesi komplo teorisyenliğini, Aydınlanma karşıtı bir propaganda söylemi olarak dini referanslarla bezemiştir ve komplo teorisinin mucidi olduğu öne sürülen kişi peder Augustin Barruel’dir. Lakin damgalama ve düşman yaratmaya dayalı bu şiddet mefhumu, Aydınlanma siyasetinin kurucu iktidar süreciyle perçinlenmiştir. Bu izlekten itibaren siyasal olanı daima korku duygusuna indirgeyen vasat, komplo teorisini siyasal alanın demirbaşı haline getirmiştir. Bu bağlamda komplo teorisi, verili bir politik bilgi ve söylem formu olarak iktidar ilişkilerinin nasıl kurulduğunu gösteren, egemen ya da muhalif farkı gözetmektesizin kullanılan bir politik aygıta dönüşmüştür.

Komplo teorilerinin işlevini anlamak için, komplo teorisine dair bir mesafe tanımlamamız gerekiyor. Biz bu mesafeyi bilgi ve iktidar ilişkisi bağlamında tanımlamanın uygun olacağını düşünüyoruz. Komplo teorileri, bilme ve anlamaya dair bir yöntemdir ve bilgidir neticede. Siz bunu çeşitli sembolleri kullanarak da kurgulayabilirsiniz, belli istatistiki analizlere dayandırarak da. Fakat şu unutulmamalı: komplo teorisi sadece bir olasılığı sunma masumiyetiyle şekillenmez, çoğu zaman eskatolojiye varan bir kesin hükmü vardır. Burada inançlarla şekillenen bir hakikat oyunu tertiplenir, komplo teorisyeni ‘kahramanca’ çıkar ve “kimsenin bilmediği/bilemeyeceği” hakikati okuyucusuna fısıldar. Ancak komplo teorisi her ne kadar bilgi olarak dolaşıma sokulsa da etki gücünü buradan değil söylem ile kurulmuş sadakat ve itaat ilişkisinden alır. İronik biçimde komplo teorisi gücünü, aslında bilmemekten alan bir bilme yöntemidir diyebiliriz. Bu haliyle komplo teorisi, ağırlıklı olarak egemenin lehine olacak bir bastırma aracı olarak kullanılmış ve cebri müdahalenin toplum nezdinde rızasını üretme işleviyle donatılmıştır. Ayrıca egemen zümre kendi aralarında yaşanan güç çatışmasında da komplocu saikleri harekete geçirmekte beis görmemektedir; özellikle kurucu iktidar dönemlerinde hizipler arasındaki kavgalar, komplo suçlamaları ve tasfiyelerle sonuçlanır. 1848 devrimleri ve 1917 öncesinde de siyaset üretimi bakımından komplocu motivasyonlar egemene karşı direnişte rol oynamıştır, hatta ırkçılık karşıtı ya da düzen karşıtı bazı politik hareketler içinde bir tür karşı-kültür direnci yaratmak için de kullanıldığı söylenebilir.

GİZLİLİK, BELİRSİZLİK, KORKU İKLİMİ

► İnsanlar neden kolayca inanır? Nasıl bu kadar popüler olur?

Yanıtı tam olarak şurada aramalıyız: komplo teorilerinin üretimine içkin gizlilik, belirsizlik, basitlik özellikleri sayesinde hızla değişen koşullara uygun politik söylem üretme esnekliğine elverişli olması. Bu haliyle komplo teorisi söylem düzeni, ‘kim?’ sorusuna odaklanır ve toplumsal ilişki, yapı ve sistemlerin işleyişindeki sorunların üstünü örter. “Birileri düğmeye bastı, üst-akıl algı operasyonu çekti, büyük resmi görmek, üstümüzde oynanan oyunlar” gibi kalıp ifadeler belirsizliğe uyum sağlayan gizli ama bir o kadar da belli düşmanı hedef göstermektedir. Bu nedenle komplo teorileri, basitçe bir anlatı oluşturan kurgudan ibaret değildir; aynı zamanda iktidarı düşleyen akıl yürütme pratiğine ve duygulanım kapasitesinin kullanımına da içkindir. S. Moskovici komplo teorisinin yine kendine dönen çıkışsızlığını şöyle ifade eder: “Komplo zihniyeti, hiç kimsenin inkâr edemeyeceği ve aksini kanıtlayamayacağı bu gerçeğe dayanır.” Siyasal tartışmanın kim? sorusuna indirgenmesiyle birlikte polisiye hikâyelerdeki gibi okuyucuyu da kovalamacaya katmak için ona ipuçlarını yakalama fırsatı vermek, belli sınırlar içinde düşünmek koşuluyla hikâyenin sonunu tahmin etme heyecanını yaşamak cazip geliyor olsa gerek... Öte yandan basitlik sayesinde hızla değişen koşullara uygun eklektik bağlantılar kurulması, yayılması, abartılması yahut küçük eklemeler yapılması uygundur; sofistike açıklamaları anlamaya çabalamak yerine genel yatkınlıklara hitap eden mevcut kin, nefret, hınç duygularını harekete geçiren semboller ve saldırgan bir üslup, politikayı anlamaya (!) yeterli olacaktır.

Komplo teorisi formunun sahip olduğu gizlilik, belirsizlik, basitlik gibi nitelikler komplo teorilerini, hiç kimsenin kendisini güvende hissetmediği korku odaklı ve güvenlikçi politikaların uygulandığı koşullar için uygun bir araç haline getirmektedir. Herkesin terörist, hain, işbirlikçi olarak damgalanma tehdidini yaşadığı bu dönemler siyasal şiddetin dozunun arttığı evrelerdir. Korkunun kendisi de ayrıca bir bilinmezlik ve müphemlik perdesi barındırır. Belirsizlik ve nedenini izah edemediğimiz her türlü kriz bu bağlamda özneleri komplocu kavrayışın güvenilir sığınağına doğru taşır. Komplo teorisini, şeylerin düzeni hakkında verili bir kurgu olarak değerlendirdiğimizde dünyadaki ya da Türkiye’deki örneklerine bakacak olursak şunu göreceğiz, komplocu motifler belli bir ayrıştırmanın sonucu olarak bir sınırın diğer tarafında sabitlenmiştir: İllüminati, Yahudi, Kürt, Mason, Ermeni, Rum, Komünist, Alevi gibi. Mesela Sünni ve Türk bir komplocu motif var mıdır, Türkiye için? Devletin nüfusun nizamına dair tasarrufu ve aynı zamanda da güvenlik politikasıyla da uyumludur bu. İşte burada çoğunluğun ikna olacağı, onları bir arada tutabilecek bir hakikat oyunu tertiplenir. Üstelik bu disiplinle şekillenmez, aksine bilmeye dair çizilen sınırlar gönüllü katılımı sağlayacak güce sahiptir diğer bir ifadeyle komplo teorileri Michel Foucault’nun üstünde durduğu yönetme sanatına katkı sunar.

Özellikle krizlerin art arda geldiği korku, paranoya, tedirginlik dönemlerinde komplo teorileri bilginin üretilmesine katkı sağlamasa da duyguların idaresini mümkün kılar. Bu sayede komplo teorileri kendini güvende hissettiren ve gürültüyü anlaşılır kılan sınırlar çizer. Toplum, güvenlik eksenli bir komplocu düşünme biçimi ile hemhal kılınır ve komplocu akıl yürütmeye müsait bir toplumsal şebeke ve ortam yaratılır. Böylesi bir toplumsal şebeke ve onun ürettiği sabitfikir, gündelik yaşamda ortaya çıkan beklenmedik her türlü vakıanın ya da beklentileri alt üst edici krizlerin her daim kötücül düşmanlar tarafından bilerek ve isteyerek bize yönlendirildiğine dair kavrayışı pekiştirir. Komplo teorilerini üretme ve tüketmenin rağbet gördüğü böylesi dönemlerde, karşılandığı öne sürülen güvenlik ihtiyacı yanında toplumu yeniden şekillendiren ve dönüştüren bir işlevini bu bağlamda ıskalamamak elzemdir.

bir-iktidar-iliskisi-olarak-komplo-teorileri-kitlelerin-gercekle-bagi-kopuyor-665082-1.
‘Las Tesis’ eylemlerini, birtakım ‘dış mihrak’lara bağlamak, bireyi ve toplumu yapılandıran bilgi-iktidar ilişkisine dair oluşan bağın mevcudiyeti ve yeniden üretimidir

MANTIK ÇERÇEVESİNDE AÇIKLANAMAZ

► Ülke siyasetinde benzer tezlerin her dönem savunulduğunu görsek de bilhassa son dönem aşı karşıtlığı temelinde Soner Yalçın gibi isimlerin komplocu bakış açısını gündemden düşmediğini gördük.

Verdiğiniz örneğe ek olarak Soner Yalçın’a aşı hakkındaki çalışması sebebiyle yöneltilen sosyal medya eleştirilerine karşı kendisinin bu eleştirilerin şiddetine dair komplo teorisivari açıklama yapması da eklenebilir... Farklı mahallelerin siyasetçilerini, bürokratlarını veya kanaat teknisyenlerini bir araya getiren şeyi, siyasalın algılanmasında komplocu ortak aklın işleyişi şeklinde tanımlayabiliriz. Parti, ideoloji, doktrin fark etmeksizin Türkiye’de politika yapmanın hatırı sayılır bir kısmı komplo teorisi üretmekle geçiyor. Politikadan doğal afetlere, gıda güvenliğinden toplumsal hareketlere aklınıza gelebilecek türlü konuda komplo teorisi formunda bilgi üretilmesi aslında bize, bilgi üretme hatta cevapları üretme tarzımızı üretme hakkında ciddi bir krizde olduğumuzu gösteriyor. Zira komplo teorisi ile akıl yürütmek bir sosyal şebeke içine girmiş olmayı gerektirir ve bu yüzden toplumsaldır. Bu yatkınlık kolektif hafızanın inşasına, toplumsalın kurgulanmasına içkindir. Dolayısıyla mantık çerçevesinde değerlendirilmesi beklenemez. Komplocu kavrayışa yönelik bu tutum ve yatkınlığın eylem ile kurduğu ilişkiyi açıklaması adına P.Bourdieu’nün habitus kavramını hatırlatmak anlamlı olacaktır.

GEZİ DİRENİŞİ’NDEN SONRA ARTIYOR

Kendini potansiyel bir saldırı tehdidi altında hissetmek ve bunun yarattığı mazlum-mağdur konumundan konuşmak Türkiye için egemen bir iktidar formülüdür aynı zamanda. Bütün kötülüğün ona karşı bir araya gelip tuzak kurduğu ve pusuda beklediği iddiasında bulunan bir özne kendini fazlasıyla olayların merkezine koymaktadır. Daha önce de belirtildiği üzere kim? sorusuna saplanmak hikâyeyi kendi etrafında kurma eğilimini de beslemektedir. Cumhuriyet tarihi boyunca irtica referansı, karşı-devrim üzerinden Kemalizm ile anılan komplo teorileri, Türk sağı içerisinde özellikle İslamcı-muhafazakâr kesimlerce eleştirilmiştir. Ergenekon davaları sürecinde komplo teorilerinin Türk siyasal hayatında nasıl bir işlev üstlendiğini de hatırlamakta fayda var. Ancak 2013’te Gezi Parkı eylemleri ve sonrasında 17-25 Aralık Operasyonları, hem milliyetçi ve İslamcı-muhafazakâr çevrelerde hem de AKP söylemlerinde keskin bir manevraya neden olmuştur. 15 Temmuz ve OHAL süreci boyunca da komplo teorisi üretimi ivme kazandı, bunun trajikomik örneklerinden birisi 24 Haziran Seçimleri ardından Muharrem İnce’nin ortalıkta gözükmemesi üzerine üretilen komplo teorileridir.

MÜCADELENİN ÜSTÜNÜ ÖRTMEYE YARAR

► Birtakım çevrelerin feminizmi bölcülükle suçlaması örneği de var…

Evet, feminist protestolar küresel bir ortaklık içinde hareket edilebildiğinin de önemli örneklerinden oldu; çağın siyasi pratiklerinin ne denli bir dönüşüm geçirmekte olduğunu görmek bakımından da değerli. Fakat bunları “dış güçlerle, özenti olmakla, taklitle” açıklamaya kalkışmak, Türkiye’deki kadın hareketinin gücü bir yana koyulsa bile kadınlar tarafından kadına yönelik şiddete verilen tepkinin ve sokak protestolarının giderek kitleselleştiğini görmemek demektir. Tam olarak bu görmezden gelme hali bir kısır döngü misali, gelecek süreçte yaşanacak bir toplumsal olgunun anlaşılmamasında kendini yeniden üretecektir. Siyasalın algılanması ve konuşulmasına dair sınırlar bu tip düşünme ve yanıt üretme şablonlarından kaynaklanıyor. Ancak bunlar salt kanaat teknisyenlerinin ya da siyasal elitin söylemlerinde değil, bir köy kahvesinde ya da taksiciyle sohbet ederken de duyabileceğiniz şablonlardır. Bireyi ve toplumu yapılandıran tam olarak bilgi-iktidar ilişkisine dair bu bağın mevcudiyeti ve yeniden üretimidir.

SİYASAL ALGIDA YARA AÇILIYOR

► Bugün rasyonel aklın inkar edildiği ülke ve dünya siyaseti görüyor musunuz?

Toplumsal bilginin üretilmesinde komplo teorisi formuna sabitlenmiş olmak dilimizi, hayal gücümüzü kısıtlayıp bizi soluksuz bırakıyor. Bunun yanında siyasetin ve toplumsal yaşamın bilimsel bilgiye dayandırıldığı nice önemli deneyimin de mutluluk getirmediğini unutmamak gerekir. Çünkü bilime ya da komplo teorisine dayanarak bir toplum mühendisliğine girişmek, “mutlak sonu bilmek” bakımından birbirine benzeyen şiddeti kendinden menkul politik üretimlerdir. Buradaki sorun, komplo teorisinin rasyonel ya da irrasyonel sınırının ne tarafına düştüğünden ziyade, yönetim rasyonalitesi ile kurduğu ilişkinin içeriğidir yani bilgi ve iktidar ilişkisidir.

Kriz anlarında komplo teorilerinin daha da artması statüko için mistifikasyon ve manipülasyon olanağı sunar. Bilginin komplo teorisi formunda üretilmesi, zaten bir iktidar stratejisi olarak icra edilmektedir, bu şaşırtıcı değil. Ancak siyasalı bilmeye dair bir yatkınlık ve tahayyül alışkanlığı olarak komplo teorisi üretmek, siyasal algıda çok daha derin bir yara açmaktadır. Bu yatkınlığın herhangi bir ideolojiyle sınırlı kalmaksızın kullanılması, cevapları tayin etme tarzımızı üretme konusunda yol alacak tartışmaları yap(a)madığımızı, bilgiyi üret(e)mediğimizi önümüze koymaktadır. Dolayısıyla biz/onlar ayrımını yapmaktan kurtulamayan bir politik tahayyül, iktidarını ötekileştirme ve düşmanlık ilişkisini yeniden üretebildiği ölçüde var edebilir. Bu da egemen olan iktidar ilişkilerinin simgesel etkileşimi içinde kalan ortodoks akıl ile siyaset üretmek ve doxa’nın dışına çıkamamak demektir.

cukurda-defineci-avi-540867-1.