İbsen’in, Catilina - Bir Halk Düşmanı oyunu on dokuzuncu yüzyıldan geleceğe işaret etmeye cesaret etmiş, günümüzün problemlerini görünür kılmayı başarabilen nadir metinlerden biridir

Bir’in sesi

BARIŞCAN DEMİR

Kentsoyluların, kendi çıkarlarını korumak amacıyla dirsek temaslarıyla oluşturdukları yapıdan dışa yayılan sözde hoşluklar ve özgürlükler ağını deşifre eden, bu ağın altındaki gerçek çürümeyi, çevrenin maruz kaldığı tahribat üzerinden belirginleştiren metinlerden biridir İbsen’in Bir Halk Düşmanı isimli oyunu. On dokuzuncu yüzyıldan geleceğe işaret etmeye cesaret etmiş olup, günümüzün problemlerini görünür kılmayı başarabilen nadir metinlerden biri olan bu oyun, her ne kadar yine orijinal dilinden yapılmamış olsa da, Yılmaz Onay’ın tecrübesiyle yoğurulmuş bir çeviriyle, Mitos-Boyut Yayınları tarafından yeniden Türkçeye kazandırılmıştır.

Düşman bir

Oyunun ilk biçimsel öğesi olan başlığına baktığımızda, İbsen’in oyun boyunca ilerleteceği çatışmayı daha başlıktan itibaren önümüze sermiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir Halk Düşmanı başlığını oluşturması için seçilmiş olan üç ifadenin, yani ‘bir’, ‘halk’ ve ‘düşman’ ifadelerinin başlığa yerleştirilmiş oluşu hiç de tesadüfi değil gibi görünmektedir. Halk, çoğul eki almamasına rağmen çoğulluğu içinde barındıran diğer tüm topluluk isimleri gibi, sözde yalnızlık kisvesi altına saklanmış bir çokluğu, ‘-ler’ ekine ihtiyaç duymadan da kendi fazlalığına işaret edebilen kapalı bir çokluğu imlemektedir. Bir ise, halk ifadesinin işaret ettiği bu çokluğun karşısındaki gerçek yalnızlıktır, çünkü halk’ın çokluğundan ayrılan bir, bu ayrılışıyla asla iki bile olamayacak bir yalnızlığı seçmiş gibi görünmektedir. Böylece İbsen, daha oyunun başlığından itibaren, oyunu bir ve çok arasındaki bir çatışma üzerine kuracağının işaretlerini vermiş olur. Bu iki unsurun karşılaşmasının nasıl söz konusu olacağı ise, başlığın üçüncü ifadesi olan ‘düşman’ kelimesinde kendini belli etmektedir. Bir, daha başlıktan itibaren çok’un düşmanı olarak belirmekte, hatta tam da bu belirişiyle çok’tan ayrılmakta ve olası bir tehdit unsuru olarak onun tarafından tanınmakta gibidir. Çokluğa işaret eden halk’ın içine dâhil olmamayı seçen bir’in, zaten hem kendini bir çokluğa karşı düşman olarak görmesi hem de çokluk tarafından bir düşman olarak görülmesi gerekmektedir. İbsen’in, oyunda kentsoyluların zehirli örtüsüyle kuşatılmış olan halkın, yani çokluğun karşısına bir düşman olarak çıkardığı Dr. Stockmann’a, oyunun sonlarına doğru söylettiği “Gerçeğin çoğunluğun tekelinde bulunduğu yalanına karşı devrim yapmaya kararlıyım” sözü de, tam olarak bu düşmanlık üzerinden kurulan ilişkiye işaret etmektedir.

Bir’in savaşı

Oyun, iyi niyetli ve apolitik bir karakter olarak tasvir edilen Dr. Stockman’ın ve onun çevresinde konumlandıkları biçimiyle kentsoyluların oluşturduğu iktidar ağının betimlenişi ile başlatılır. İbsen’in çizdiği tabloda bu ağın, başta Dr. Stockmann’ın da bir parçası olduğu kentsoyluların çıkarlarını korumak için ortaya konmuş ipliklerden oluşturulmuş olduğunu görürüz. Dr. Stockmann, kenti refaha ulaştıracak olan bir kaplıca tesisi projesini ortaya atmış; doktorun kardeşi olan Başkan Peter Stockmann ise bu projeyi hayata geçirmiştir. Dr. Stockmann, bu kaplıcanın sağlık için ne denli yararlı olacağına işaret eden bir yazı yazacak, Başkan bu tesislerin ne şekilde iş imkânı yarattığının ve kentteki arsa fiyatlarını nasıl artırdığının bahsini halka açacak ve gazete müdürü Hovstad ise gazetesinde, durmaksızın Başkan’ın bu yaklaşımını destekleyen çalışmaları yayımlayacaktır. Dolayısıyla da kentsoylunun ağı, bu şekilde halkı kuşatan bir doku olarak tıkır tıkır örülmüş olacaktır. Üstte bahsedildiği anlamda, kentsoylu ağlarla örülmüş çokluğun, işleri yolunda giden bu ilerleyişindeki beklenmeyen nokta ise, Dr. Stockmann’ın, su örnekleri üzerine yaptığı analizler sonucunda, tesisin yapımı sonrasında suya insan sağlığını tehdit eden kimyasal maddelerin karışmış olduğunu tespit etmiş olmasıdır. Dr. Stockmann’a göre “Bütün kaplıca tesisleri, üstüne cila çekilip parlatılmış zehirli bir mezardır” aslında ve o, bu görüşlerini belirttiği makalesini gazetede yayımlatmak, halkı bu tehdit hakkında bilgilendirmek istemektedir. Başta gazete müdürü Hovstad ve yayıncı Aslaksen’in de Dr. Stockmann’ın bu yaklaşımını desteklediğini görürüz, fakat Başkan’ın bu haberi aldıktan sonraki tavırları, doktorun bu yaklaşımının, aslında büyük vadede kentsoyluların menfaatleriyle çakışacağı yönündeki açıklamalarından sonra Dr. Stockmann, çokluğun karşısına aldığı, tamamen yalnızlaştırılmış bir ‘bir’ olarak belirmektedir.

Bu noktadan sonra oyun, karşımıza ilk başta apolitik bir karakter olarak çıkan doktorun, artık nasıl politik bir kimlik kazanmaya başladığının, kentsoyluların çıkarlarına tamamen sırtını dönerek onların hem zehirlediği hem de körleştirdiği halk için nasıl çabaladığının ve bu uğurda nasıl bir ‘halk düşmanı’ ilan edildiğinin anlatısı üzerinden devam ettirilir. İbsen’in bu oyunu, hem apolitik yaşamı benimsemeye çalışan birinin, şartlar gerektirdiğinde benimsediği bu yaşamı neden sürdüremeyeceğine hem de dışarıdan hoş ve rahat görünen kentsoylu ağın, içeride nasıl zehirli atıklar barındırmış olabileceğine on dokuzuncu yüzyıldan işaret edebilmeyi başarmış olan bir anlatı olarak, güncelliğini hâlâ koruyan oldukça değerli bir metindir.