Türkiye’nin Suriye sınırının öte tarafında bulunan IŞİD’e yönelik askeri müdahalesini BirGün’e değerlendiren Haluk Gerger ‘Bu saatten sonra hükümetin ve emperyalizmin hedefindeki her unsur saldırı odağıdır’ diyor

Bir IŞİD taşıyla  birden çok kuş vuruluyor

ZEYNEP YÜNCÜLER - @yunculerzeynep

AKP iktidarı döneminde, özellikle 2002 yıllının sonlarına doğru, Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’nin dış politikasını belirlediği ‘stratejik derinlik’ hayali yeni bir dış politikayı hayata geçirdi ve bu hayal 13 yıllık iktidarları boyunca Türkiye’de ve Ortadoğu’da derin sonuçlar yaratmaya devam ediyor. Bu sonuçlar, özellikle AKP’nin 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrası karşılaştığı başarısızlığının ardından peş peşe gelmeye başladı. HDP mitingine yapılan bombalı saldırının ardından başlayan kaos ortamı, Suruç katliamı, çeşitli illerde yaşanan patlamalar, bomba ihbarları, polis ve asker ölümleri ile devam ederken Türkiye son günlerde yakıcı bir gündemin ortasında kendini buldu. Uzunca bir süredir tartışılan Suriye’ye müdahale perşembe günü başlayan askeri hareketlilik sonucunda gerçekleşti. AKP’lilerin canhıraş biçimde savunduğu Suriye’ye müdahalenin ardından IŞİD’in ne yapacağı ise cevabı aranan soruların başında geliyor. Bölgede adını kanlı katliamlarla duyuran örgütün Türkiye’de ‘uyuyan hücrelerini’ uyandırmasından endişe edilirken örgütü bir dönem ‘öfkeli çocuklar’ diye tanımlayan AKP hükümetinin bu durumu engelleyemeyeceği ise öne çıkan yorumlardan. Türkiye’de bunlar yaşanırken bölgede ve dünyada da söz konusu durumlardan kaynaklı ciddi bir hareketlilik var. Tüm bu soruları ve bölgede ortaya çıkabilecek olası senaryoları Ortadoğu Uzmanı Haluk Gerger BirGün’e değerlendirdi.

>> HDP mitingindeki patlama, Suruç katliamı, asker ölümleri… Son olarak Kilis’te sınırda yaşananları nasıl yorumlamalıyız?

Bütün bunlar, doğrudan faillerinden bağımsız biçimde ve nesnel olarak, bugün ABD ile gerçekleştirildiği açıklanan ve hemen yürürlüğe konulan mutabakata giden yolu döşeyen taşlar olarak yorumlanmalı.

>> Peki bu taşlar hangi politikalarla döşendi?

Türkiye uzun süredir bir biçimde Suriye’de “askerle beslenen bir varlık” peşinde koşmaktaydı. Bu, ya doğrudan Irak benzeri bir işgalde yer alarak; ya insani gerekçelerin bahanesiyle bir tampon alan oluşturarak; ya da, “güvenli bölge” ilanıyla elde edilecekti. Bugün bu “güvenli bölge”ye izin çıktı ABD’den. Şimdilik bu havadan denetlenecek, gerekirse de Türk özel timlerinin doğrudan müdahalelerine açık olacak. İlerde de, ya Türkiye kendi askeriyle oraya gidecek ya da Türkiye güdümlü Suriyeli güçlere devredilecek. Buna karşılık Türkiye, işlevini yerine getirmiş IŞİD’le savasa daha işlevsel biçimde angaje olacak, yani IŞİD’in öldürülmesinden de yararlanacak. ABD ise, hegemon olmanın gereği olarak, tüm bölge güçlerini (nükleer anlaşmaya İran’ı, son mutabakatla da Türkiye’yi) görece özerklik alanlarını darlaştırarak daha sıkı biçimde stratejik-taktik hamlelerine entegre edecek.

>> AKP-IŞİD yakınlığı ve ortaklığı konuşulurken ne oldu da Kilis çatışması oldu. IŞİD politikasında değişmeme mi oldu? Bunu nasıl tanımlayabiliriz?

Amaca giden yolda her türden yöntem mubahtır. Suruç katliamı yolu açtı, Kilis’le son darbe vuruldu. Suruç’la Batı’ya son ve en şiddetli baskı yapıldı; Kilis’le de mutabakatın Türkiye kamuoyuna satışı gerçekleşti. IŞİD doğası gereği bu tür kışkırtmalara çok açık bir özel proje ve yapılanmadır. Türkiye-IŞİD ortaklığını iyi tanımlamak gerekir. Türkiye’ye göre IŞİD, en azından, “bir sorun” değildi. Giderek, “işe yarar” bir aracı. Yaşar ve savaşırken işe yaramaktaydı çünkü Türkiye’nin yapamadığını Kürtlere o yapıyordu. Ama onu öldürmeye kalkmak da yararlı olabilirdi; şu an yapıldığı gibi ona yönelmek Rojava’ya yönelmekle eşanlamlı olmuştu. Türkiye IŞİD’e yöneliyor ama Kürt kantonlarının birliğinin önüne set çekerek ve Kürt bölgesinin bir bölümünü kendi “güvenlik alanı” içine hapsederek. IŞİD o kadar çok güce yararlı oluyor ki, Türkiye’nin bundan nemalanmaması düşünülemezdi. Bir IŞİD taşıyla herkes birden çok kuş vuruyor. Bunun için IŞİD’le işbirliği ortaklığı şart değil. O iş yaparken başka tarafa bakmaktan, ona aktif destek vermeye, oradan da onunla çatışmaya kadar her yoldan IŞİD kumpasından yararlanmak mümkün. Örnek Taliban’dır. ABD, Taliban’ı “özgürlük savaşçısı” ilan etti, ona silah gönderdi, eğitti, Afganistan’da iktidarının yolu açtı. Sonra da Afganistan’ı kurtarma için onunla savaştı.

>> İncirlik’in koalisyona açılması…

Bu da Türkiye’nin verdiği çok da anlamlı olmayan, asıl karakteri (ABD liderlik iddiası bakımından) psikolojik ve politik yanı olan bir ödündür.

>> Tüm bunlar, bizi neyle karşı karşıya getirecek?

Türkiye bakımından, iç içe geçmiş bölgesel çatışmalara ve muharebelere daha aktif biçimde katılmaktan söz edebiliriz. Türk jetlerinin 13 dakikalık sortilerinin yıllarca sürebilecek şiddet ve terörün peşrevleri olarak görebiliriz. Bu arada savaşın tunç yasası olarak içerde de yeni baskılara, devlet şiddetine, operasyonlara hazırlanmak gerekir. Şimdi hükümetin, silahlı-silahsız devlet bürokrasisinin, emperyalizmin ve genel olarak hepsini kapsamak üzere sermayenin tehdit gördüğü her odak saldırı hedefidir.

>> “Suriye savaşı Türkiye’ye taşınıyor” denebilir mi?

Tam öyle diyemeyiz. Türkiye’nin kendi kadim Kürt Savaşı kızıştırılıyor; içerde muhalefete karşı geleneksel şiddet ve terör siyasetinin yeni zemini ve meşruiyet temeli atılıyor; arada kamuoyuna korku salmak için her zaman başvurulan “terör saldırı ve tehdidi”ne yeni aktörler ekleniyor. Bütün bunların yeni istikrarsızlık dalgasıyla ve hatta iç savaşla Türkiye’yi Suriye’den beter etmesi mümkün elbette ama dinamikler Suriye’den taşımıyor, hepsi içeriden, geleneksel politikalardan, yapının kendisinden kaynaklı.