Türkiye’deki kadın gazeteciler arasında özel bir yere sahip olan Yazgülü Aldoğan meslekteki 40. yılını Cumhuriyet’in 93. yaşıyla birlikte kutladı. Yaşadığı eski İstanbul apartmanının mütevazı terasında 40 yıllık dostlarını bir araya getirerek unutulmaz bir gece yaşattı.

Yazgülü’nün ilk işyeri ANKA Haber Ajansıydı. Ajansın kurucusu ve sahibi Altan Öymen bu özel güne gelmişti. Melih Aşık, Mine Kırıkkanat, Zeynep Oral, Tuğrul Eryılmaz, Zeynep Göğüş, Gila Benmayor, Jale Özgentürk, Miyase İlknur, Seda Güler Kaya, Avukat Suzan Yaltı ve eşi TBB Başkan Yardımcısı Başar Yatlı benim de tanıdığım yüzlerdi. Bir de tanımadığım ama iletişim ve PR dünyasının çok ünlü isimleri olduğunu hissettiğim güzel kadınlar çoğunluktaydı. Bir de gecenin “müzikten sorumlu devlet bakanı” Cenk Erdem’in adını anmadan geçmemem gerekiyor.

Yazgülü kendisini hiç “cilalamayan” bir gazeteci olduğu için, onun Paris-Sorbonne Üniversitesinde doktora yapmış Türkiye’nin ilk kadın gazetecisi olduğunu pek telaffuz edilmez. Çünkü Babıali gibi alaylı gazetecilerin saltanatının hüküm sürdüğü yıllarda böyle parlak bir kariyerle gelen üstüne üstlük bir de kadın gazeteci olunca çilelerden çile beğen makamına buyur edilmiştir.

Onun iletişim doktoru olduğunu öğrenen alaylılar günlük gazete tomarını onun önüne bırakıp “Doktor hanım bak bakalım” derlermiş:

-Gazetelerin ateşi var mı?

Yazgülü Aldoğan gazete, dergi, televizyon ve akademi olarak hemen her kademede çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı köşe yazarlığını 15 yıldır da Posta gazetesinde sürdürüyor. Genel yayın yönetmenlikleri yapmış doktoralı (hem de Paris’te) bir gazeteci olarak kendini nasıl tanımlarsın diye sorulsa hiç duraksamadan aynı yanıtı verir:

-Muhabir!

Şu tanım Altan Öymen’e aittir. Kardeşi Örsan Öymen’i kaybettiğimiz gün onun arkasından yazdığı veda yazısında “Örsan gazeteciliğin en alt ve en üst basamağı olan muhabirliği hiç terk etmedi” demişti.
Yazgülü de öyle, her zaman muhabir kalmayı seçti!

Kendisi için hazırlanan “Yazgülü Aldoğan 40. Yıl” gazetesinde diyor ki:

“Gazetecilik idealimdi. Her türlüsü. Haber peşinde koşmaktan sayfa yapmaya, yayın yönetmekten haber akışı düzenlemeye, makale yazmaya kadar… Yapmadığım hiçbir iş, almadığım hiçbir sorumluluk kalmadı.”
Yazgülü gelecek konusunda da “umutlu” olmak istiyor:

“Medyanın son dönemde yaşadığı her türlü zorluğun bir gün aşılacağına inanmak istiyorum!”


Kırk yıllık gazeteci “Medyanın dışı seni içi beni yakıyor” dedikten sonra şöyle sıralıyor:

“Gazetecilerden oluşan işsizler ordusu var. İşi olup da çalışanların hiçbiri mutlu değil. Medyanın ağırlığı iktidarın kontrolünde… Oralarla çalışanların bir kısmı sadece işlerini yapabilmek için katlanıyorlar. Ayakta kalabilmek için her türlü dikkati gösteriyorlar.”

Yazgülü Aldoğan koşulların zalimliğini açıklamak için, okurların satır arası okumaktan bunaldıklarını belirtip soruyor:

“Bu koşullarda bağımsız gazetecilik yapılabilir, yaptığımıza da gazetecilik denilir mi?”

Yazgülü Aldoğan en mutlu gününde bile “sahici” gazeteci olarak iğneyi mesleğe batırmadan geçmiyor.

Babıali’den İkitelli’ye oradan da Trump Tover’s’a (Posta o binada) kesintisiz 40 yıldır aynı çizgide gazeteciliğini sürdüren Yazgülü Aldoğan’ı saygıyla selamlıyoruz!