Bilindiği üzere, TOBB önderliğinde beş işveren örgütü ile emekçi örgütleri Türk–İş, Hak – İş ve Kamu–Sen’in bir araya gelerek ...

Bilindiği üzere, TOBB önderliğinde beş işveren örgütü ile emekçi örgütleri Türk–İş, Hak – İş ve Kamu–Sen’in bir araya gelerek 22 Mayıs’ta başlattığı beş haftalık “Kriz varsa çare de var.” adlı kampanya önümüzdeki günlerde sona eriyor.
Gözlemlerimiz ve krize ilişkin istatistikî göstergeler, kampanyanın istenen sonuçları yaratamadığını gösteriyor.  Kampanyada “Eve kapanma pazara çık” ve “Kimse işini kaybetmesin” mesajları öne çıkarılmıştı. Ancak görülüyor ki ne eve kapananlar, sınırlı bir kesimin dışında, pazara çıkabildi ne de emekçiler işini koruyabildi. Ne yazık ki, hem iç talep yetersizliği sorunu hem de işten atılma sorunu yakıcı bir şekilde kampanyaya rağmen varlığını sürdürüyor.
Anlaşılan kampanyanın bileşenlerinde işveren örgütleri, kendi tabanlarına söz geçirememişler. Bu örgütlerin üyesi işverenler, kampanyanın en önemli unsurlarından biri olan “Kimse işini kaybetmesin” mesajını kulak ardı ederek işçi çıkarmaya devam etmişlerdir. Ve doğal olarak böyle bir ortamda, işini kaybeden işçiler de kampanyanın diğer önemli unsuru olan “Eve kapanma pazara çık.” mesajının muhatabı olmaktan çıkarılarak pazarın dışına itilivermişlerdir. Böylece, kampanyanın en geniş kitleye sahip bileşenlerinden emek örgütleri (kamu emekçileri sendikası olan Kamu–Sen hariç) bir anda devre dışı kalmışlardır. O an, aynı zamanda kampanyanın da fiilen bittiği an olmuştur.
Aslında, bu duruma şaşmamak gerekiyor. Krizi yaratanların, krizi fırsat bilerek işçi çıkartanların krize çare üretebilmeleri mümkün değildir. Buradaki terslik, geçmiş krizlerde yaşadıkları onca acı deneyime rağmen emekçi örgütlerinin “Olmayacak duaya amin” diyerek talihsiz bir şekilde bu kampanyada yer almalarıdır.
Kampanyanın bir diğer terliği, hedef aldığı tüketici kitlesinin örgütlerini devre dışı bırakmış olmasıdır. Tüketiciye rağmen, tüketici adına politika üretilmesi ve bir kampanya yürütülmesi, ne demokratik geleneklerle bağdaşır ne de inandırıcıdır. Hazırlık aşamasında ve sonrasında tüketici örgütlerinin devre dışı bırakıldığı bir kampanyanın bu örgütlerin temsil ettiği tüketicilere ulaşabilme şansı zaten mümkün değildi (bu da bir başka “Olmayacak duaya amin” örneğiydi). Nitekim mümkün de olamadı.
Kampanyanın başarısızlığının bir diğer önemli nedeni, krizle ortaya çıkan geniş halk yığınlarının satın alma gücündeki düşüşü göz ardı etmiş olmasıdır. Kampanyanın bileşenleri, hükümetin krize yönelik çözüm paketlerindeki (son paket hariç) yaklaşımı gibi ertelenmiş talebi harekete geçirerek krizin aşılabileceğini öngörmüştür. Oysa bu paketleri değerlendirdiğimiz önceki yazılarımızda da vurgulandığı üzere, bu tür bir yaklaşımın iç talebi canlandırmaya katkısı oldukça sınırlı düzeyde kalmaktadır. Bu kampanya da aynı sonucu doğurmuş ve yalnızca gelir kaybı olmayan ve talebini çeşitli nedenlerle ertelemiş azınlıktaki bir kesimin pazara çıkabilmesini sağlayabilmiştir.
İç talebi canlandırmak gerçekten isteniliyorsa yapılacaklar bellidir. Bu önlemlerden birincisi, özel tüketim harcamalarını hükümetin paketleri ve TOBB kampanyasında öngörüldüğü gibi kısmi olarak değil, bir bütün olarak arttırarak talebi uyarmaktır. Bunun biricik yolu ise, tüketicilerin gelirinin yükseltilmesidir. Bunun ise birbirini tamamlayan üç yöntemi vardır:
* İşten atılmanın durdurulması ve maaş ya da ücretlerin artırılması,
* “Vergilemede ayırma ilkesi” gereği gelir vergisinde emekçiler lehine düzenleme yapılması ve zorunlu ihtiyaç mallarında KDV indirimine gidilmesi,
* Hükümetin transfer harcamalarının arttırılması.
Üçüncü seçenek daha da ayrıntılandırılabilir. Örneğin krizin vurduğu çiftçi ailelerine mağduriyet giderici yardımlar, “yoksullara yurttaşlık maaşı bağlanması” akla ilk gelecek öneriler olarak sayılabilir. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.  Bunların yanı sıra ayrıca, kamu öncülüğünde bir yatırım hamlesi başlatılarak iç talebin yatırımlar yoluyla da uyarılması gerekiyor. Ama gelin görün ki, bu önerilerin ne hükümetin paketlerinde ne de TOBB’ un kampanyasında esamesi bile okunmuyor.