"Roma’nın krizlerle, savaşlarla ve ihtiyaçlarıyla mücadele etmek için bürokrasiden azade olarak yarattığı bir memurluktu diktatörlük, Roma içerisinde 400 yılda geldiği hal ise eli kolu bağlı bir tek adamlıktı."

Bir kavramın geçmişi: Diktatör

Y. EMRE CEREN

Günümüzde diktatör ve tiran kelimeleri otorite, tek adamlık, zorbalık, tüm siyasi yetkileri toplayan gibi anlamları ifade etmek için kullanılabiliyor. Bunun önünde herhangi bir engel yok, ancak insanlığın gidişatında bu kapıya çıkmış olsa da bu kavramların kökensel ve tarihsel anlamda çok daha farklı bir yolculuğu var. Tiranın yolculuğu diktatörden çok daha farklı bir yol izliyor. Kökensel olarak diktatör kelimesinin ısrarla söylemek, buyurmak, önermek, yazdırmak gibi anlamlara gelen dictare ve söylemek, anlatmak, ifade etmek anlamına gelen dicere (Erdal Alova, Latince-Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınları, 2013) fiillerinden türediği öne sürülüyor. Kökeninin dictare olması olasıdır. Herhalükârda dictator kelimesi Roma Krallığı’nın yıkılmasının ardından kurulan Roma Cumhuriyeti içerisinde doğar ya da en azından ilk kez orada kullanılır.

Roma Krallığı tahtını zorla ele geçiren Roma’nın son kralı Tarquinius Superbus sayısız zorbalığa ve fevri karara imza atmıştır, ancak bardağı taşıran tamla Tarquinius’un oğlunun toplumun önde gelenleri arasında yer alan Lucretia adlı bir Romalı kadına tecavüz etmesi olur. Lucretia intihar eder. Bu olaylar silsilesini ciddi bir kent isyanı izler ve Tarquinius ile oğlu sürgün edilir ya da büyük Roma tarihçisi Titus Livius’un ifadeleriyle kentin kapıları suratlarına kapanır. Ve Roma Cumhuriyeti eş konsüllük, yani iki kişinin eşit haklara ve eşit veto hakkına sahip olduğu bir sistem olarak bir zorbalığı, her istediğini yapabilme gücüne karşı gelerek ve onu defederek kurulur. Yayılmacılık, dış tehditler, iç krizlerle yüzleşir ve nihayetinde istila ihtimaliyle karşılaşır. “Roma Cumhuriyeti, kuzeydeki istilaya yeni yönetimini değiştirerek yanıt verdi. Livius ‘O artan kavgı ve gerginlik koşullarında,’ der… ‘ilk kez olarak bir diktatör atanması önerisi geldi.’ Yıl 501’di, Cumhuriyet’in başlamasından yalnızca 8 yıl sonra”. (Susan Wise Bauer, Antik Dünya, Alfa Yayınları, 2018) Yani Roma Cumhuriyeti komşuları tarafından istila tehdidiyle karşı karşıyaydı ve bu tehdide karşı bürokrasiyi ortadan kaldırmak için yeni kurulmuş cumhuriyet yeni bir memuriyet tesis etti. İlk olarak Titus Larcius’un atandığı bu memuriyete dictator olarak adlandırdılar.

Oğuz Tekin hoca bu memuriyeti şöyle izah ediyor: “Roma’da kriz veya olağanüstü hal gerektiren zamanlarda altı ay süreyle devlet yönetimini üstlenen en yüksek görevli (Oğuz Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, 2021). Yani makam kökensel olarak sınırsız iktidar anlamına gelmediği gibi oy verme hakkı olan kişiler tarafından seçilen konsüller tarafından atanıyordu. Dış tehdide karşı yetkilendirilmesine rağmen içeriye, yani halka yönelik mutlak karar, yetki gibi hakları da vardı. Titus Livius “Roma’da ilk kez olarak bir diktatör atanması ve Roma sokaklarında tören baltaları [Latincesi fasces ve faşizmin kökenini oluşturuyor] eşliğinde ulvi havada geçişinin, avamı daha uysal bir ruh haline getirmek gibi bir etkisi olmuştu… bir diktatörün kararlarına itiraz edilmiyordu ve kesin itaatten başka kurtuluş yoktu.” En nihayetinde bu makama ve diğer pek çok makama en azından Roma halkının defalarca ayaklanması ve grev olarak nitelendirebileceğimiz geri çekilmelere kalkışmasına kadar halk sınıfından kimse atanmıyor, yalnızca mülk sahibi sınıfın sözü geçiyordu. Bu yüzden alınan kararlar ve verilen yetkiler halkı da dizginlemeye yönelikti. Zaten dictator kelimesi Roma Cumhuriyeti’nide en başlarında bu şekilde adlandırılmıyordu, daha sonraları bu adı aldı. İlk başta resmi görev adıysa halkın efendisi anlamına gelen magister populi idi.

Halkın haklarını kısmen de olsa almasıyla birlikte halk Cumhuriyet içerisinde kısmen de olsa söz hakkına sahip oldu. Atanan diktatörlerin ise görev tanımları önceden belirlenirdi. Memuriyet listelerine yazılır ve arşivde tutulurdu. Çoğu Roma diktatörü “işleri halletmek” anlamına gelen rei gerundae causa tanımıyla atanmıştı. Bu çok geniş bir tanımdı ama genellikle iki şeye işaret ederdi: Ya dışarıda düşman vardı ya da içeride ayaklanma. Bunun dışında nüfus sayımı, bayram günlerinin belirlenmesi için takvim düzenlenmesi, tanrılar onuruna düzenlenen geniş katılımlı halk oyunlarının tertibi, seçim yapılması, senatoda boşalan koltukların doldurulması, afet ya da krizlerin çözümü gibi pek çok sebepten diktatör atanmıştı. Ancak makamın bugündeki adını alması ya da en azından bugünkü anlamına yakınlaşması için Roma Cumhuriyeti’nin son dönemine kadar beklemesi gerekiyordu. Ama kırılma noktası hiç kuşkusuz halk temsilcisi olarak seçilen Gracchus kardeşlerin halkın yararına aldıkları reform kararlarının ardından mülk sahibi sınıf tarafından öldürülmesiyle başladı.

Halk sınıfını temsil eden Marius defalarca konsül seçildi, hatta bazı eserlerde halkın sevgilisi olarak bile anıldı. Seçilemeyeceğini anlayınca da emekliye ayrıldı, ama iktidarı ele geçirme planlarını sürdürdü. Ve Roma’yı bitmeyecek, bitse bile hafızalarda sürecek bir savaşa sürükledi. Marius-Sulla arasında geçen bu savaşta Marius MÖ 86’da evinde öldü. MÖ 82-81 yılında “Sulla Roma’nın başına geçtiğinde (…ufukta herhangi bir kriz görülmemesine karşın diktatör olarak atanmıştı) kendi tasfiyesini başlattı. Kamuya yaptığı bir konuşmada ‘Aklıma gelen herkesi cezalandırıyorum, ama eğer birini unuttuysam, onu da sonradan cezalandıracağım’ diyordu” (Susan Wise Bauer, Antik Dünya, Alfa Yayınları, 2018). İşte bu noktadan sonra dictator artık bir memurdan daha fazlası olur, bir kişinin şahsi olarak çıkarına ve çizdiği hatta işaret eder. Ama Sulla yıkılmayacağını umduğu halk karşıtı bir sistem inşa ettiğinden ve biraz da hastalığından MÖ 80’de emekli olur ve MÖ 78’de de ölür.

bir-kavramin-gecmisi-diktator-956626-1.

Sulla’nın ölümü savaşın sonu değildir, yeni iç savaşlar çıkar ve neticesinde bir sonraki iç savaşın kazananı halkın temsilcisi Caesar [Sezar] olur. Yıllarca diktatörlük yapar. “MÖ 44 yılının 14 Şubat’ında Caesar kendisini dictator perpetuus (yaşam boyu diktatör) ilan etti, bir krala ait mor elbiseleri giydi, fildişi ve altın kaplamadan yapılmış yeni bir tahta oturdu” (Neil Faulkner, Roma Kartalların İmparatorluğu, Yordam Yayınları, 2015). Bu kararın üstüne, o tarihlerde düzenlenen Lupercalia bayramında Caesar’ın sonunu getiren bir başka olay daha yaşanır. “Konsül Marcus Antonius, Halk’ın emriyle Ömür Boyu Dictator Gaius Caesar’a krallığı sundu: Caesar gönülsüzdü” (Anthony Everitt, Cicero, Roma’nın En Büyük Politikacısının Hayatı ve Dönemi, Kronik Kitap, 2021). Diktatörlük kararı ve bayramda yaşananların ardından Caesar’ın konumu kısa vadeli olur. Birkaç ay sonra Cumhuriyet’i koruduğunu iddia edenlerce senatoda öldürüldü ve bu ölüm Cumhuriyet’in sonunu getirdi ve bizlere de diktatörlük, imparatorluk, mutlakiyet gibi kavramlar bıraktı.

(Erdal Alova, Latince-Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınları, 2013)

(Anthony Everitt, Cicero, Roma’nın En Büyük Politikacısının Hayatı ve Dönemi, Kronik Kitap, 2021)

(Susan Wise Bauer, Antik Dünya, Alfa Yayınları, 2018).

(Neil Faulkner, Roma Kartalların İmparatorluğu, Yordam Yayınları, 2015)