Bu haftasonu, sıcak günün üstüne zınk diye inen kırkikindi artığı bir yağmurun yıkadığı, ıslak toprak kokulu Ankara akşamında sinemaya gittik. Ben, Cenap Hoca, Hoşaf Sami ve Shakspear Rıdvan.
 
Sallanan Salı sabahında, burada, Kocaçınar’ın altında şimdi o filmin kritiğini yapmak üzere toplandık. Sırçınar Film Festivali kapsamında, film eleştirsi ritüeline başlamak üzereyiz. Şiktan’ın Hatay Günleri’nden aldığı cevizli kömbeler masanın ortasında. Etrafında usta işi karanfilli çayların rayihası.. Onunda etrafında sohbetin kıvrım kıvrım koyuluğu...
 
Bugün anlatıcı Shakspear Rıdvan. Doğal olarak sonelerle , alıntılarla bezenmiş bir anlatı olacağı şimdiden belli. Rıdvan uzuun bir hak-hukla genzini temizleyip karanfilli çayından koca bir yudum aldıktan sonra söze giriyor nihayet. “ Filmin adı: Bir Kenarülke Polisiyesi.” diyor ve devam ediyor;
 
“ Güneş çarkında sinsi sinsi ilerleyen gölgelerden bileceksin, zamanın bir hırsız gibi sonsuzluğa yürüdüğünü. Sone; 77. Evet zamanın sonsuzluğa yürüdüğü bir Kenarülke’de geçiyor film. Film bir biri ardına işlenen seri cinayetleri konu ediniyor. Kenarülkenin madenleri birer canavar gibi göçüklerle, patlamalarla, yangınlarla dur duraksız madencileri yutuyor, yok ediyor. Tersaneleri ise bir başka ölüm makinası. Gün geçmiyor ki bir ölüm haberi çıkmasın. İnsanlar koca koca kentlerin orta yerinde, bir AVM inşaatında ya da sel sularında can veriyor. Sadece AVM inşaatları mı? Hayır, HES inşaatları da başka bir ölüm makinasına dönmüş, ha bire ölüm kusmakta. Ülkenin on yıllık zulüm iktidarında yaklaşık onbir bin kişi ölmüş. “
 
Şiktan çayları tazelerken lafa giriyor; “ Hakkaten tam seri cinayetmiş yani. Peki, katil kim?”
 
“ Bekle, acele etme! Sadece bil ki katil burada patron maskesi takmakta.” diye sözü tekrar alan Rıdvan devam ediyor; “ En tatlı şeyi bile acıya döndürüverir vardığı son, zambak çürümeye görsün, en çirkin ottan bile kötü kokar. Sone 94. Evet, zambak hızla çürüyor ve kötü koku Kenarülke’ye bir sis gibi çöküyor. Bu kez zabit maskesi ile sahneye çıkan katil, ‘Paprika gazı’nı silah olarak kullanıyor. Şu vitrinlerde NATO gazı adıyla beş liraya alıcı bulabilen gaz ile, düpedüz, her kesin gözü önünde insanları öldürüyor katil. Bir kere değil, iki kere değil onlarca kez, Doğu’da, Batı’da ve Kuzey’de, ülkenin her köşesinde vahşet kol geziyor.”
 
Dümenci Holi en irisinden bir kömbeyi lop diye ağzına atarak yamuk yamuk konuşuyor;
 
“ Yani katil hep bir maske ile dolaşıyor öyle mi? Merak ettim valla kim bu katil yahuu?”
 
“Ve Hamlet” diyor Rıdvan” ; İnsanı alın: nasılda usta elden çıkma bir eser, ne kadar soylu akıldan yana, yürüyüşüyle ne kadar heyecen verici ve kusursuz, davranışlarında bir melek sanki, kavrayışında neredeyse bir tanrı: Oysa, benim için bir toz zerresi! Hoşlanmıyorum artık insanoğlundan. İşte tıpkı böyle, sadece Kenarülke değil Ortadünya insanından da hoşlanmıyor katil. Ortadünya’da komşuları ve komşularının komşuları içinde kargaşa, kaos yaratarak ölümleri tetikliyor. Etnisite ve mezhep ejderhalarının sırtını kaşıyor, kışkırtıyor. Toz zerresi kadar değer vermediği Ortadünya ülkelerindeki hoşlanmadığı insanların kitleler halinde ölümüne sebep oluyor. “
 
Kasap Hüseyin; “ Vay be ustaların ustası bir seri katil bu valla. Görülmüş, işitilmiş şey değil. Peki ama kim bu katil? Halklar hiç rahatsız olmuyor mu bu durumdan?”
 
“ Bir kez daha Hamlet” dedi Rıdvan “ Dinleyin! Kim isterdi yorgun bir yaşamın altında homurdanmayı, terlemeyi, ölümden sonra birşeylerin korkusu olmasaydı? Sınırlarını bir geçenin bir daha dönmediği, o bilinmeyen ülkenin korkusu şaşkına çevirmeseydi insanı. Ve bizleri, tanımadığımız dertlere koşup gitmektense başımızdakilere katlanmak zorunda bırakmasaydı. İşte bunları düşündüçe, birer ödlek olup çıkıyoruz hepimiz. İşte böyle ayakta kalanlar, yanlarında düşenleri görmüyorlardı. Zira sadece ellerine bakıyorlar ve dua edip sessizlikle onaylıyorlardı seri cinayetleri. Ve katil atamasını yapmadığı öğretenleri intihara sürüklüyor, eğitilmeyen harf bilmezler kız çocuklarını ölüme sürüklüyor, taşımalı eğitim yollarında çocuk ölümleri sürüp gidiyordu.”
 
Rıdvan burada soluklanmak için durdu. O durur durmaz, Kasap Hüseyin atıldı; “ Buldum katil Uşak!” Dümenci Holi hemen itiraz etti; “ İşte yine çuvalladın Hüseyin Abi. Bu kez katil Uşak değil. Katil Taşeron!” Onlar ‘katil Uşak mı, Taşeron mu diye tartışırlarken Shakspear Rıdvan Hamlet’ten bir şeyler mırıldanıyordu;” Var olmak ya da olmamak, işte düğüm burada; gözü dönmüş talihin fırlattığı taşların, okların acısına için için katlanmak mı daha soylu, yoksa bir dertler denizine karşı silaha sarılmak ve son vermek mi dertlere?”