Bir kendilik yolculuğu

Kadim zamanların ritimleriyle örülü bir Dünya’da yaşıyoruz. Hiçbir şey yok olmadı sadece olduğu şeyden başka bir forma dönüştü. Dışı değişti, içi ise kendini yeniden inşa etmek için yolculuğuna zamandan bağımsız bir şekilde devam ediyor. İçle dışın dengeye yaklaştığı anlarda sonsuzluğun sesi daha da gürleşir. Ve derinlerden sana seslenir. Kırgınlıkların, usanmışlıkların, yalnızlıkların, aşkların ve her neyin varsa seni sen yapan onlara sahip çık, yolculuğuna devam et. Yolun getirdikleri ile yaşamın anahtarı dövülür.

Tüm bu cümleler Genevieve Gornichec’in ilk romanı 'Cadının Yüreği’ni okuduktan sonra kulağıma çalındı. İthaki Yayınları’ndan Ceren Gürein çevirisiyle dilimize kazandırılan eser; "İskandinav mitolojisini bir de dişil enerjilerle beraber ele alalım" diyor gibi. Hayvan sembolizminden yaşam ağacına, Ragnarök’ten türler arası bir dünya tasvirine kadar birçok sorgulama simgesel anlamda bir genişleme ile beraber romanda ele alınmış. Mensur Edda ve Manzum Edda’nın romanı için kaynakları olduğunu belirten yazar, kitabındaki karakterleri mitolojinin varlığıyla yaratmış olsa da onlara eklemlediği yeni anlatılarla Angrboda’nın rehberliğinde her bir karakterin dünyasına merhaba deme imkânını okuyucunun karşısına çıkarmış.

Kıyametin veya yeniden doğuşun gelmesinde büyük bir rolü olan buz devi, kadim cadı Angrboda, ona yüreğini getiren eşi hilebaz tanrı Loki, üç çocukları Hel, Fenrir ve Jormungundr, arkadaşı olan dev ve tanrıça Skadi, yaşamları sırasında karşısına çıkan nice ruh 'Cadının Yüreği’ni ilmek ilmek dokuyan karakterlerden bazıları. Yer yer romantizm yer yer trajedi yer yer macera yer yer de bir gizem deneyimi sunan romanda karakterlerin betimlemeleri olması gerektiği gibi. Karakterlerin yolculuğuna ne hizmet ediyorsa o genleşirken, geri kalanlar ara ara dahil olup yoldan siliniyor. Bu anlamda yazar merak uyandıran, sürükleyici ve dinamik bir anlatıyla yazım dilini inşa etmiş. Tüm trajediye rağmen ara ara anlatıya dahil olan mizah duygusuyla günümüz dünyasında sıkışan okuyucuya da bir motivasyon kaynağı oluşturuluyor. Minik bir spoiler: “Bu kitap aynı zamanda sizin de hikâyenizi barındırıyor olabilir, kim bilir belki de buz devi, kadim cadı Angrboda sensin ya da senin içindeki animan!”

Karakterlerin inşasına eşlik eden mekânların betimlemelerinin de ustalıkla tasarlandığı romanda, ormanlar, mağaralar, salonlar derken karanlığın ve ışığın eşlik ettiği bir sorgulamaya doğru sürükleniyoruz. Angrboda’nın fiziksel ve ruhani yaraları yavaş yavaş iyileşirken, tanıştığı dev kadın Skadi’nin de desteğiyle mağarasının sadece taştan bir sığınak olmanın ötesine geçtiğini, her bir mobilyanın aynı zamanda Angrboda’nın kişisel yolculuğuyla da kesiştiğine tanık oluyoruz. Unutmayın eşyanın anı yaratma ve biriktirme kapasitesi yoğundur. Skadi’nin desteğiyle şifalı iksirlerini tekrardan yapmaya başlayan Angrboda dişil enerjinin iyileştirici gücünü mağarasının ötesindeki diyarlara da iletme olanağı buluyor, tıpkı bir zamanlar yaptığı gibi. Küçük bir parantez, “Kadınlar Ülkesi’ni” anımsayanlara selam olsun. Dostluk, aşkınlık, güven ve güçlenmenin bir arada olduğu cinsiyet tanımının ötesinde bir ilişkilenme hali, iyi ki okuyucunun karşısına çıkmış. Günümüzün beden politikaları açısından elzem bir durum. Beden politikaları demişken romanda Angrboda’nın eşi, hilebaz tanrı, şekil değiştiren Loki’nin cinsiyeti de değiştirerek bir kısrağa dönüşüp, 8 bacaklı bir tay doğurduğu bölüm akışkan cinsiyet tanımını da akla getiriyor. Mitolojik anlatılar akışkan hallerle doludur.

Ve karşımızda aşk! Sahip olduğu bilgeliği kendine isteyen Odin tarafından üç kez yakılan kadim cadı Angrboda karanlık ormanda biçare haldeyken karşısına çıkan Loki. Her şey Loki’nin ona yüreğini geri getirmesi ile başladı. Angrboda yüreği alıp, yerine taktı. Ve Yggdrasill iki karakteri birbirine öyle bir dokudu ki, geri kalanlar için sizi okumanın diyarına davet ediyorum. Carl Gustav Jung’un arketiplerinden biri olan trickster (hilebaz)’ın özelliklerini kendinde taşıyan Loki, bize mitoloji okumaları ve psikolojinin yan yana gelince derinlikli bir hikâye anlatıcılığı yarattığını aktarıyor. Arketipsel hafızanın edebiyat ile olan ilişkisi iyi bir dokumacının işi olsa gerek.

bir-kendilik-yolculugu-1002395-1.
Genevieve Gornichec

Angrboda’nın üç çocuğu Hel, Fenrir ve Jormungundr ise öteki diye tanımlananların bir dışavurumu. Bilirsiniz insanlık ayrıştırmayı, sınıflandırmayı ve hiyerarşiler kurmayı bazen büyük bir erdem sanır. Hel yarı ölü yarı diri bir kız çocuğu, Fenrir bir kurt, Jormungundr ise bir yılan. Hayvan sembolizminin ve canavar olgusunun yoğun bir şekilde kendini var ettiği mitolojik karakterler. Kimseye zararları olmayan bu ailenin parçalanmasını sağlayan baş tanrı Odin hepimize tanıdık gelebilir. Eril enerjinin dengelenmeyi bilmeyen formunun yakıcı, yıkıcı, parçalayıcı etkisi. İskandinav mitolojisine aşina olanların bildiği gibi tek merkeze yönlenen bu eril enerji kendi sonunu getirir, 'Cadının Yüreği’nde de bu okuyucuya bir kez daha hatırlatılıyor.

İki bölümden oluşan romanın ilk bölümü Angrboda üzerinden çıkmazda olmak, tekrar hayata karışmak, aşk, dostluk, aile, sahip olduklarını kaybetmek ve derin bir yalnızlık hissetmek duygulanımlarına odaklanıyor. İkinci bölümde ise en derinlere inmeden, oraları kazımadan ve geçmişi anımsayıp dönüştürmeden inşa ettiğimiz her şeyin nasıl da kolay parçalanabildiğini fark ediyoruz. Sevgili okuyucu tam da bu nedenle size bana fısıldananı aktarmak isterim; yaralarını iyileştirmek istiyorsan önce en derinlerindeki kendi sesini dinle, o ses senin yeni yaşamın için en büyük destekçin!

Bitirmeden eklemek isterim ki kitabın kapak tasarımında Angrboda’nın saçlarına iliştirilen, yüzünün yarısı karanlık yarısı aydınlık kadın, yılan ve kurdu görmek 'Cadının Yüreği’nin nasıl da incelikli bir roman olduğunu bir kez daha anlamamı sağladı. Bir kitap her şeyiyle bir bütündür. Bütünlüğümüzü -bireyselden kolektife olan hallerimizi- keşfedebildiğimiz nice yolculuklarda karşılaşmak üzere!