Virüs, adeta; “Vermek istediğim mesajı hâlâ almadınız”, der gibi!

Tam da aşı bulundu, tünelin ucundaki ışık göründü diye sevinirken, yeni vaka ve ölüm sayılarındaki hızlı yükselişlerin ardından gelen küçük düşüşlerle avunurken, gerçekte yapılması gerekeni yapmayıp “pansuman tedaviler”le yetinirken, virüs de mutasyona uğradı.

Şimdi çok daha bulaşıcı; “Yüzde 70 daha bulaşıcı” dedi Boris Johnson. Bu, artık TAMAM değil demek!

Yani; temizlik, maske ve mesafe de pek koruma sağlamıyor virüsün yeni bulaşıcılığı karşısında.

Peki aşı? Umarız o koronavirüsün bu mutasyona uğramış haline karşı da aynı derece etkilidir!

Virüs öyle akıllı, hatta canlı bir şey de değil ve tabii ona “Vermek istediğim mesajı almadınız” dedirten benim aklım.

Aslında, dünyayı bir dehşet dalgasının sardığı pandeminin ilk günlerinde, kapitalizmin Kabelerinde bile bazı sorgulamalar başlamış; “Hepimiz aynı gemideyiz” masallarına karşı “Hepimiz aynı fırtınanın içinde fakat farklı gemilerdeyiz” sesleri yükselmişti.

Korona vakaları ve koronadan ölümlerde dünya lideri olan ABD’nin; aynı zamanda milyarderler sayısında, kişi başına enerji tüketiminde ve hapishanelerdeki mahkûm sayısında, okullardaki silahlı şiddet olaylarıyla “tıbbi iflas”ta da dünya lideri olması bir tesadüf değil.

Virüs, ilk haliyle, “Kral çıplak” dedi ve şimdi sanki “Hâlâ anlamadınız mı?” diyor.

Kapitalist dünyanın ve “özgürlük” kavramıyla maskelenmiş bireyciliğin de lideri olan ABD’de, ilk başlarda mesajın anlaşıldığını düşündüren gelişmeler de vardı. O kadar vardı ki, kimi ABD gazetelerinde “Pandemide herkes sosyalist” diyen yarı ciddi analizler yer alıyordu.

Daha önce en küçük işçi hakkına, hastalık izinlerine mesafeli, hatta bu tür taleplere şiddetle direnen şirketler, en alt düzeydeki çalışanları için bile koruyucu önlemler almaya başlamış, saat ücretiyle çalışanlara “Hastalansan da işe gel” diyenlerin “Hastaysan evde kal, ücretli izin al” dediği duyulur olmuştu.

Yoksulları hiç hatırlamayan, emekçileri umursamayan bireyci ABD sisteminden, toplumun en güçsüzlerinin bile korunması gerektiğine dair bir kolektivist ahlak uç verir gibiydi.

Ama sadece “gibi”ydi!

Yoksullar bedava yiyecek dağıtılan “gıda bankaları” önünde kilometrelerce uzanan kuyruklar oluştururken, milyarderlerin servetlerine 585 milyar dolar kattıkları gerçeği değişmedi.

Oysa, yalnızca “ben” merkezli olmayan ve “biz”i önceleyen kolektivist yaklaşımların pandemiyle mücadelede çok daha başarılı olduğuna dair azımsanamayacak örnek vardı.

Şimdi virüsün mutasyona uğradığı haberlerini dünyaya duyuran İngiltere’de, Kent Üniversitesi’nden bilim insanları Mikey Biddlestone, Ricky Green ve Prof. Karen Douglas’ın araştırmaları; bireysel düzeyde de “kolektivist zihniyeti benimseyen” kişilerin COVID-19’a karşı mücadelenin başarısına daha fazla katkıda bulunduklarını ortaya koydu.

Bireyci zihniyete sahip kişiler, komplo teorilerine olan inançları ve virüs karşısındaki güçsüzlük duygularıyla pandemiye karşı ortak ve topyekûn mücadeleye de mesafeliydiler.

Araştırmanın yöneticisi Biddlestone’a göre; “Liderler müdahale stratejilerini geliştirmeye çalışırken, kolektivizmi teşvik ederek gelecekteki halk sağlığı krizleri için de olumlu bir fark yaratabilir”di.

Ancak bu, liderlere bırakılmayacak kadar önemli bir konu!

Virüsün mesajı net: Ya “ben” demekten vazgeçip “biz” olacak ve küresel ısınmanın önüne geçen, tüketim çılgınlığını bırakıp herkes için üretip adil bölüşen kolektivist bir düzen kuracağız ya da belki insan türünün de kitlesel olarak biçildiği 6. Büyük Yok Oluşa tanıklık edeceğiz.

Tanıklık edebilirsek!