Cins, gıcık, öteki, uçarı, dikkat çekici, etkileyici ve izlenesi... Önceki akşam Volkswagen Arena’da izlediğimiz Morrissey konserinde sahneye bakarken aklıma gelen kelimeler bunlardı

Bir kez daha Moz

BARIŞ AKPOLAT - barisakpolat@gmail.com

Morrissey’in solisti olduğu The Smiths’i keşfettiğim yıllarda yaşım derin sözleri anlayabilecek kadar büyük değildi. Ama Morrissey’in (nam-ı diğer Moz) sesi bir şekilde mutlu ediyordu beni. Belki de bu yüzden o yıllarda takılı kaldım ve Morrissey’in solo kariyeri beni hiçbir zaman The Smiths kadar etkilemedi.

Konserlerini severek takip ettiysem de ağzımda acı bir tat kalırdı. Hâlâ kalıyor, önceki gece de kaldı.

Konsere ‘Queen Is Dead’ ile girdi. O nefret ettiği İngiliz Kraliyet Ailesi’ne olan öfkesi ile konseri başlatıp ‘Suedehead’ ile devam etti. Üçüncü şarkı, konserde neler olacağını düşünüp durduğum ‘Istanbul’ oldu. Bir yabancı sanatçının sahneye Türkiye bayraklı tişörtle çıkmasından veya “Merhaba İstanbüğll” demesinden nasıl heyecanlanmıyorsam ‘Istanbul’ diye şarkı yapmasından da heyecanlanmıyorum. Yalnız Moz’un İstanbul’unda güzel, karanlık ve etkileyici bir hikâye var ve hakkını yiyemem çok iyi bir şarkı. Kendisi de şarkıya o kadar inanıyor ki bu şarkıya klip çekme uğrunda plak şirketi Harvest ile kapışmıştı. Konserde de bu şarkıyla çok iyi bir sound yakaladılar. Bu arada ilk klibi çekme uğrunda şirketiyle kavga ettiği bu şarkıyı İstanbul konserinden iki gün önceki Atina performansında neden çalmadı diye de bir düşündüm. Konser pek sevdiğim ‘Kiss Me Alot’ ve “I’m Throwing My Arms Around Paris” ile devam etti.

Moz, sözünü sakınmayan, inandığı yolda giden, kısmen gıcık bir adam. ‘Ötekiler’in yanında durup savunulmayanı savunan bir adam. Konsere devam ettiği ‘Bullfighter Dies’ şarkısı da bunun bir kanıtı. İspanya’daki boğa güreşlerini ben de savunmuyorum ama konserde bu şarkı sırasında arkadaki bir boğanın elindeki kılıçla matadoru öldürdüğü resim fazla doğrudan. Morrissey gibi kelimelerle muhteşem oynayabilen bir sanatçının neden bu kadar doğrudan ve çiğ bir şekilde insanlara bir şeyler göstermeye kalktığını anlamam pek mümkün değil.

‘World Peace Is Not Your Business” (Dünya barışı seni ilgilendirmez)”, son albüme adını veren şarkısı. Moz, “Polis sizi elektrik tabancalarıyla etkisiz hale getirecek... ...Zengin kâr edip daha da zenginleşmeli, fakir, fakir kalmalı” sözlerini tekrar ettikçe günümüz dünyası hakkında ne kadar da haklı olduğunu düşündüm ve “Her oy verdiğinizde düzeni destekliyorsunuz” dediğinde içimin yağları eridi.

Beni The Smiths’e bağlayan şarkılardan olan ‘How Soon Is Now’ konserde başladığında çok heyecanlandım. Bu kadar iyi bir sound bu kadar iyi bir ruh anca bir The Smiths şarkısında ortaya çıkardı ve öyle de oldu.

Beni şu ana kadar Morrissey kadar arada bırakan biri daha olmadı. Kendimi onu sevmek için zorladıkça o yeni bir terslik yapıp beni uzaklaştırıyor. Et ve hayvansal ürün tüketmediğinden konserlerinde et satışını yasaklaması benim gözümde insanlara sürekli bir şeyi dikte etmesi anlamına geliyor. Onun müziğini ve et ürününü tüketmeyi aynı anda sevebilmeliyim oysa ki. Herhangi bir isteğimin Morrissey tarafından yasaklatılmış olması garibime gidiyor. Bence bu kapristen başka bir şey değil. Bu arada eklemem gerekir ki konser alanında ve dışında et ürünü satılmıyordu fakat Arena girişinin yanındaki UNIQ binasında et restoranları açıktı yani o restoranda et yiyip Morrissey konserine girmek gayet mümkündü. Kısacası Moz’un yasağı anca köfte ekmek satan amcaları etkiledi. Neyse ki hazretleri bira içmeye karşı değilmiş, biz de vişne suyu içmek zorunda kalmadık konserde.

Sanatçının, The Smiths şarkısı olan ‘Meat Is Murder (Et Cinayettir)’ sırasında ekranlarda gösterdiği hayvan kesim görüntüleri pek çok kişinin midesini altüst etti. Konserden çıkanlar bile oldu. Bazı şeyleri doğrudan değil de dolaylı yoldan anlatırsan daha etkili olur. O görüntülerle seni izlemek için yüzlerce lira verip onca yol tepen birini rahatsız edip alandan gitmesine sebep olmak terbiyesizliğin de alasıdır. Herkes vegan olmak zorunda değildir.

Bütün bunların yanında Morrissey, gerek “Oy verme” kampanyasına olan desteği, Morrissey’in politikacılara, plak şirketlerine, müzik endüstrisine ve dünyadaki protestolarda halktan yana olup güvenlik güçlerinden nefret etmesi ve fikirlerini direkt söylemesi sebebiyle içimin yağlarını eritse de Morrissey’in kişiliğine karşı sıkıntımı hep dile getiririm. Gerçekten bu sektörün bir gün onsuz kalacağını düşünmek bile kötü. Neticede onun gibi konuşan az sanatçı var. Herkese kendini sevdirmek zorunda değil. Kişiliğini sevmedim diye bir şey de kaybetmiyor. Belki de onu ilginç kılan bu tarz hareketleridir.

Her türlü eleştiri ve rahatsızlığıma rağmen bu sistemin böyle çıkıntılara ihtiyacı var.

Yabancı bir sanatçının sahneye Türkiye bayraklı tişörtle çıkmasından veya “Merhaba İstanbüğll” demesinden nasıl heyecanlanmıyorsam ‘Istanbul’ diye şarkı yapmasından da heyecanlanmıyorum.Yalnız Moz’un İstanbul’unda güzel, karanlık ve etkileyici bir hikâye var ve hakkını yiyemem çok iyi bir şarkı.

FOTOĞRAF: ARTEMİS GÜNEBAKANLI