Yerelden başlayıp ulusala yayılan bir dayanışma öyküsünden bahsetmek istiyorum size. “Dayanışma yaşatır” sloganı bir çağrı gibi görünüyorsa da bundan çok daha fazla anlam içeriyor. Yaşatmak için herkesin kendi koşuluna göre yapabileceği bir şey olduğunu hatırlatıyor. Bu bazen maddi yardım bazen bir direniş bazen cesaretli bir çıkış, bir sarılış. Hangisinin kim için daha faydalı olduğunu bilemeyeceğimiz yarışsız, eşit bir fayda arayışı, bütünün parçası olma hali. Gücü yetmeyene, mağdur olana yardımdan çok fazladır dayanışma. En temiz haliyle gelenektir. Hasat zamanı köylünün güç birliğidir. Ürünün bozulmadan toplanması için gereken hızdır. Bazen de komşunun hasadına katılımla şenlenen bir kutlamadır. Ürünün değerini artırmak için ve eşit paylaşım için kooperatiftir örneğin. Bireysel olabildiği kadar örgütlü olduğunda genişleyen bir iyiliktir. Sivil toplumdur. Dayanışma bilinçtir, bilinçlenmedir. En zor zamanlarda, en büyük acılarla baş etmek için ise vicdanı bir görevdir. En önemlisi; işte o zaman iyileşmenin bir parçasıdır.

***

Şimdilerde dayanışma en büyük tehlike. Bunu pandemi sürecinde yerel yönetimlerin yardımlarına getirilen yasaklarla yaşamıştık. Ülkemizin başına gelen en büyük felâketi yaşarken de yeniden ve en katı haliyle hissettik. Sendikal hareketi, sivil toplum örgütlerini, meslek odalarını iktidarına tehlike olarak görenlerin yasal olmayan yollarla koyduğu engellerle ve hukuksuz yasallaştırma gayretiyle yeni karşılaşmıyoruz. İnsanların yardım çığlığını, bulunabilme ihtimalini, umudu öldüren Twitter yasağı gibi, aczin görünürlüğünü örtmek için, eleştiriyi susturmak için Ekşi Sözlük yasağı gibi, Tele 1’in kapatılması gibi nicesini yaşıyoruz. Bir yandan hak aramayı suç haline getiren diğer yandan haklının karşısına kendi propagandası için alternatif örgütlenmelerle çıkar ortakları yaratıp ödenekler dağıtan iktidarın depremzedelere -kendi yapmadığı-yardımı sahiplenip tekelleştirmesiyle karşı karşıyayız. Bu bir ilk işte! Bu afeti cinayet haline getiren bilimi görmezden gelme, ihmal, tedbirsizlik, beceriksizlik gibi unsurların yanında cinayetin taammüden işlenmesidir. Bir kişiyi bile fazladan kurtarmanın yolunu tıkamaktır. Mevcut koordinasyonsuzluk ülkenin her yanından gelen yardımların “ben dağıtırım” dayatmasıyla ıslanarak çürümesine, israf olmasına yol açtı. Kiminin haksız istifi kiminin bir çoraba günlerce kavuşamamasıyla sonuçlandı. Can pazarında; birine yardıma giden ambulansın yolunu bir diğeri için çevirip yalvaran insanların ümitsizliği ve felâketine seyirci kalırken Kızılay’ın çadırları sattığı, gönderilen yardımların Yemenli şirkete satıldığı ortaya çıkıyor. Bugün 24. gün ve hâlâ çadır bekleyen insanlarımız var. Hâlâ tuvalet yok!

Bölgeye gönderilen sayısız tır, şilep, uçakla yardımlar akmaya devam ederken en temel ihtiyaçların karşılanması bir türlü aşılamayan en büyük sorun. Barınma, tuvalet, hijyen… Yardım kurumunun çadır sattığı yerde özel üreticiden konteyner satın almak da yasak. İzmir Büyükşehir Belediyesi Bir Kira Bir Yuva Kampanyası bu noktada çözüm üretmek için konteyner imalatına başlamak zorunda kaldı mesela. Bu acil ve elzem ihtiyaca çare arayışı geçtiğimiz hafta Halk Tv’de canlı yayınlanan bir ulusal dayanışma kampanyasına dönüştü. Çadır, konteyner, kira yardımı için büyük bir gönüllü organizasyonu olarak HALKIN DAYANIŞMASI örgütlendi. İzmir Adnan Saygun Kültür Merkezi’ne kurulan stüdyoda İsmail Küçükkaya’nın sunumuyla milyonlar tek yürek oldu. Stüdyoda sanatçılarımız ve gönüllülerimizle telefonlarımıza gelen sayısız yardım yanında iyilik duygusunu aktaran insanlarımızla kucaklaşarak iyileşmenin en somut adımını attık ve hedefimizi aştık! Yayına başlarken Tunç Soyer başkan başvuruların 28.466 aile ile dondurulduğunu ve bağışlar sonrası kayıt almaya yeniden başlanacağını duyurmuştu. Valilikten talep edilen SMS’le bağış alma izninin verilmemesine rağmen yayın hedefin 4632 aile üzerinde bağışla kapandı. Bu yardımın tek kuruşu bile belediyenin hesabına, kasasına girmeden ihtiyaç sahipleriyle buluşturuluyor. Gönüllülerin çalışması bu anlamda da alınan kayıtlarla ihtiyaç sahibini buluşturmak için sürüyor. Yardım için www.birkirabiryardım.org hesabı ve www.umuthareketi.org hesabı aktif ve yardımlaşma sürüyor.

***

Ben biraz da bu dayanışmanın görünmeyen yüzünden bahsetmek istiyorum. Yerelden ulusala yayılan duygu, emek ve sonuç ortaklığından. Bu fikir İzmir’in yerel gazetesi İz Gazete’nin sahibi Ümit Kartal’ın İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin pandemi sürecinde dezavantajlı yurttaşlarımıza ihtiyaç yardımı için başlattığı Halkın Bakkalı projesini duyurmak ve dayanışmayı büyütmek için canlı yayın önerisiyle şekillenmişti. Aralarında çağırıcı gücüyle sanatçıların ve siyasetçilerin ve koordinasyona katkı koyan gönüllülerin, belediye ve basın emekçilerinin bulunduğu kalabalık bir ekiptik. İzmir depremi olduğunda İzmir Büyükşehir Belediyemiz Halkın Bakkalı için kurulan alt yapıyı geliştirerek Umut Hareketi ve Bir Kira Bir Yuva bağış ağını oluşturmuş ve halkın dayanışmasıyla başarılı bir süreç yönetimi sağlanmış, birçok ihtiyaç sahibine erişilmişti. 11 kentimizi etkileyen Maraş depremi sonrası bu yerel deneyimin genişlemesi için hemen harekete geçen Dayanışmayı Canlandırıyoruz Gönüllüleri arasında yine ben de vardım. Halk Tv ile yapılan görüşmelerde aynı duyarlık ve hızla yol alındı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’in zaman kaybetmeden her türlü olanağı sağlayarak yol açtığı bu hızlı ve inatçı bir çalışma ağının kamera önünde ve arkasında parçası olmak yasakları aşmak, kötülükle savaşırken iyiliğin parçası olmak ortak acımızı ve çaresizlik duygumuzu eritmesiyle bile önemliyken sağlanan somut fayda tarifi zor buruk sevincimiz oldu.

Arayanlar… En çok onlardan bahsetme isterim. Kumbarasında biriktirdiği 100 Lira’sını bağışlarken “çünkü hiçbir çocuk soğukta uyumamalı” diyerek beni gözyaşlarına boğan sevgili Alaaddin Taş gibi küçükler, bir ömürlük birikimini, gelecek güvencesini bölüşen emekli öğretmenler, ilaç parasından ayırdığı 200 Lirayı mahcup olarak sunan kanser hastası bir ağbi, ağlayarak arayan askerler, yurt dışından vatan hasretiyle katılan yurttaşlarımız ve dayanışmayı güçlendiren başka ülke yöneticileri, bir birinden değerli sanatçılarımız… Kimler yoktu ki. Çok sayıda yakınını yitirdiği halde Antakya’dan koşup gelen Hilmi Yarayıcı, biricik kızı Eylem Şafak Aydın’ı toprağa verip yayına gelen Orhan Aydın ve İzmir depreminde kaybettiği kızı Dilâ, oğlu Ege Ilgaz ve eşi Burcu adına bağış yapan Dr Süha Yüksel ve sayamayacağım kadar güzel yürek 1 lira 1000 lira demeden hissederek arayanları hissederek, birlikte olduğumuzu bilerek… Acıyla!

"Gülemiyorsun ya, gülmek Bir halk gülüyorsa gülmektir"*