Bundan 9 ay önce, Mustafa Mawla adında bir genç, Kanada’nın Toronto şehrinde gözlerini bağlayıp kollarını açtı. Yanında duran pankartlara şöyle yazmıştı: “Ben Müslümanım ve terörist olarak damgalanıyorum. Sana güveniyorum. Sen de bana güveniyorsan, sarıl bana.” Sokaktan geçen pek çok insan Mustafa’ya sarıldı. İslamofobiye karşı gerçekleştirilen bu eylem etkili olmuştu. Videoyu milyonlarca insan izledi. Türkiye medyası haberi, “Kanadalılar Müslümanın terörist olduğuna inanmadığını Mustafa’ya sarılarak gösterdi” diyerek verdi. Gurur ve mutlulukla...
• • •
Bundan 9 ay sonra aynı eylem, Fransa’nın başkenti Paris’te gerçekleştirildi. Gözlerini atkısıyla bağlayan Müslüman bir genç, Paris katliamında ölenlerin yasına ortak olmak için, aynı mesajı tekrarlayarak, kollarını Republique Meydanı’ndan geçen Parislilere açtı. “Ben sana güveniyorum. Peki ya sen bana?” Sarıldılar. Yaptıkları kısa konuşmalarla, muhtemelen birbirlerine baş sağlığı dilediler. Daha uzun sarılanlar oldu. Ağladılar. Kötülükle katılmış çığlıklarını; şefkatin, iyiliğin, vicdanın kollarında gözyaşlarına teslim ettiler.
• • •
Türkiye için, ezber defterini raftan indirme vakti gelmişti artık. Gerçek İslam bu değildi? Kimden gelirse gelsin terörün her türlüsüne karşıydık. Terörün dini, dili, ırkı olmazdı. Bütün bu yuvarlama cümlelerin dışında, Allahın her şeyden üstün olduğunu ifade eden Allahu Ekber’i bombayla, katliamla yan yana getiren, Allah adına yaptığını söyleyerek milyonlarca masum insanı öldüren IŞİD’e karşı en sert tepkiyi, “dinimiz, sevgi dinidir” diyen inananların vermesi gerekmez mi? Neredeler? Neredesiniz? Gelmiş geçmiş en büyük hakaretlerden biri yapılıyorken inancınıza, neden sessizsiniz? Az değilsiniz; ama Kanada’da, Paris’te insanlara kollarını açan o bir kişi bile değilsiniz? Neden?
• • •
Sizin o boş bıraktığınız koltuklarda, Yunanistan milli marşını ıslıklayanlar oturuyor. Paris katliamını protesto etmek için yapılan saygı duruşunu ıslık ve tekbir sesleriyle bölüp, “şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye bağıranlar almış biletlerinizi. Halaylarla, türkülerle hepimizin barışı için gittikleri Ankara’da katledilenler anısına durulacak hepi topu o bir dakikacık sessizliği yuhalamayla, ıslıkla kirletenler yaşıyor Konya’da sizin yerinize. Siz yoksunuz. Sahi siz neredesiniz?
• • •
Sessizlik ortaklıktır. İyi olmasa bile kötü olmadığını düşünmektir. Gerekçe üretmektir. Ama, diye başlamaktır. Bu, nedenleri ve sonuçları üzerine tartışmayacağımız anlamına gelmez, ancak insanlığımız, katliama, haksızlığa karşı gösterdiğimiz reflekslerimizde saklıdır. Batı’nın ikiyüzlülüğünden önce kendi aynamıza bakalım hele bir. Fransızların, ırkçılara hadlerini bildirmelerinden duyduğumuz mutluluğu; Ankara katliamı sonrasında, kendi insanlarının ölümünü ıslıklayanlara karşı neden tepkisiz kaldığımızla tartalım. “Paris katliamıyla ayağa kalkan Batı, Ankara için ayağa kalkmadı” diye sessizliğe gerekçe üretmeden önce Konya’dan yükselen o ıslıkları hatırlayalım, sonra da katliam yaşayan iki ülkenin tavrına bakalım. Batı’dan ‘duyar’ beklerken, kendi duyarsızlığımızla yüzleşelim.
• • •
Paris katliamı sonrası olay yerinde doktor ve psikolog vardı. Ankara katliamı sonrası polis ve TOMA. Cumhurbaşkanı Hollande vakit kaybetmeden kameranın karşısına geçerek, halkına ve dünyaya, IŞİD’in yaptığı katliamı ve buna karşı atılacak adımları duyurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara katliamı sonrasında yazılı açıklama yapmakla yetindi. Kanıtlar IŞİD’i gösterirken, ortaya karışık bir terör örgütleri listesi atıldı. Hollande, hemen olay yerine gitti. Erdoğan 4 gün sonra... Paris’te her bilgi paylaşıldı. Ankara’da yayın yasağı geldi, dosya avukatlara kapatıldı. Fransa, failleri 24 saat içinde belirledi. Türkiye, gazetecilerin bir yıl öncesinden dikkat çektiği isimlere 4 gün sonra ulaşabildi! Fransa, insanlarını çiçeklerle andı. Türkiye’de çiçekleri polis çiğnedi.
• • •
Ezcümle, Paris acısını, isyanını tek yürek olup dünyaya duyurdu. Biz kakofonimizle boğulduk; ıslıkla, yuhalamayla eksildik, yaralıların üzerine sıkılan biber gazıyla zehirlendik! Acıda ortaklaşmak yerine iki yana savrulduk. Bunları unutunca, batının ‘duyarsızlığını’ kendi sessizliğine bahane yapmak kolay elbet. Ama soru orta yerde duruyor? Neredesiniz? İnancım, kitabım sevgi üzerine diyenler... Az mısınız? Bir kişinin bile ne çok olacağının farkında değil misiniz?