Mehmet Ünal Koç Üniversitesi Vekam Yayınları tarafından kısa bir süre önce yayınlanan “Ankara’da Okul Çağında Ev Geçindiren Çocuklar” isimli kitap beni pek hüzünlendirdi. Üstelik sulu gözlü birisi olmam nedeniyle de epey ağlattı. Recep Cengizkan 1911, ben ise 1951 doğumluyum. Çocukluğumuzda yaşadıklarımız ise neredeyse aynı şeyler. Satıcılık, geçim sıkıntısı, vb… Öte yandan bu kitap bana düşüncelerimde […]

Bir kitabın anımsattıkları

Mehmet Ünal

Koç Üniversitesi Vekam Yayınları tarafından kısa bir süre önce yayınlanan “Ankara’da Okul Çağında Ev Geçindiren Çocuklar” isimli kitap beni pek hüzünlendirdi. Üstelik sulu gözlü birisi olmam nedeniyle de epey ağlattı.

Recep Cengizkan 1911, ben ise 1951 doğumluyum. Çocukluğumuzda yaşadıklarımız ise neredeyse aynı şeyler. Satıcılık, geçim sıkıntısı, vb… Öte yandan bu kitap bana düşüncelerimde yalnız olmadığımı anımsattı: Özellikle, insanın en iyi bildiği, kendine en yakın konular hakkında ürünler vermesinin, daha özgün, daha içten, samimi bir tavır olacağını…

Bu çalışmayı, günümüzde ’sosyal sorumluluk projeleri’ diye isimlendirilen çalışmaların ilklerinden biri sayabiliriz.

O zamanlar, henüz çiçeği burnunda olan Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü‘nün ilk mezunlarından biri olan Recep Cengizkan, Ankara’da gözlemlediği bir durumu araştırarak, fotoğraflayarak bitirme tezini yazıyor ve 20 Mayıs 1935’te teslim ediyor. Kendi çocukluğuyla birebir eşleştirdiği tezin konusu, zaten kendi yaşamından kaynaklanıyor; bildiği, tanıdığı, yaşanmış bir durum.

1911’de dünyaya gelen Cengizkan, ilkokul çağlarından başlayarak, o zamanlar içinde bulunduğu bu topraklardaki kendi yaşam mücadelesiyle giriş yaparak tezine başlar. O yıllarda, zorunlu olarak, çocuk işçiliği, sokak satıcılığı yapıyor. Baba savaşta ve ondan haber alamıyorlar. Geçim sıkıntısını hafifletmek için önce kibrit daha sonra da ağabeyiyle birlikte simit satarlar, annelerine destek olurlar. Günün birinde baba ansızın savaştan döner ve Cengizkan’ın okula gitmesi için engel de ortadan kalkar. Cengizkan, marabalığa devam eder, masraflarını, çalışarak elde eder, para biriktirir. Orta mektebe gitmesiyle birlikte çalışma hayatına da son verir. Okullarını başarılarla bitirerek, en son mezun olduğu Gazi Eğitim Enstitüsü’nde daha sonra hocalığa başlar.
Kitabın sunuş yazısında Filiz Yenişehirlioğlu, bu çalışmayı şöyle açıklıyor:
“Çalışmanın en özgün yanlarından biri çocuklarla yapılan karşılıklı görüşmelerdir. Altı-onaltı yaşları arasında seçtiği çocuklarla görüşen yazar, özellikle ailevi durumları, babalarının mesleği gibi konuları araştırarak, çocukların kişilik gelişiminde etkin olabilecek aile yapısını sorgulamıştır. Daha sonra çocukların arkadaş edindikleri muhitler, yaptıkları işler, eğitim ve kültürel alanlarla ilişkileri, yaptıkları işler, eğitim ve kültürel alanlarla ilişkileri, yaptıkları işin onların üzerindeki etkisi gibi konular üzerinde durarak, bir eğitımci olarak çocukların gelişimlerinde önemli olan etkenleri belirlemeye çalışmıştır.”

Yazar tezinde, çocukların o yıllarda içinde bulundukları somut durumu saptar, araştırır, fotograflar ve bazı önerilerde de bulunur. Ülke savaştan henüz çıkmış, içinde bulunduğu tüm durumlara karşın, “yüzbinlerce Türk çocuğunu bu günkü sefaletten kurtarmak…” gerekmektedir.

Ankara kentiyle sınırlanan bu çalışmada, yazar aynı zamanda ülke genelinde elde edilebilen çocuklar hakkında bazı istatistikleri de bir araya getirir. Yazar o yıllarda hapishane ve tevkifhanelerin durumunu da inceler, suçlu çocukların sayısı ve hangi kentlerde olduğunu da belirtir.

Kitabın ikinci bölümü ise, yazarın yaşamöyküsüdür. Bu bölümde yazar, bu konuyu seçmesinin nedenini şöyle açıklıyor: “Bu mevzuu alışımın sebebi: mektep yaşında küçük satıcıları satıcılığa sevkeden sebebleri bu hayatı on-oniki sene evvel bizzat yaşamış bulunmaklığım dolayısıyla başka mevzulara nazaran daha yakından tanımış olmaklığımdır.“ Yaşamının kronolojik sıralamasında ise, açıklamalar eşliğinde yazarın yaşamından fotoğraflar bulunuyor; hakkında yazılanlar yer alıyor.

Ülkemizde hâlâ çocuklar çalıştırılıyor. Çocuklarımıza sahip çıkmanın erdemli bir düşünce olduğunu ne zaman anlayacağız? Bazı insanlar “Ağaç yaş iken eğilir“ diyorlar. Yani çocukların çalışmalarına ve çalıştırılmalarına gönül vermişler, veriyorlar. Demek ki Cengizkan’ın 1935’te yaptığı tespit: “Gerçi bizde çocukları himaye fikri vardır, fakat henüz temamiyle kuvvetli fikir haline gelmiş değildir. Daha ziyade zihnimizin yüzündendir.” Demek ki biz yetişkinlerin zihni, yazarın bu tespiti üzerinden 84 yıl geçmesine karşın, henüz bir gelişme gösteremedi.

Bu kitabı özellikle ’unutmasını beceremeyen’lere önermek istiyorum. Ülkesini seven, ilkesi kültür, bilim, akıl ve ahlak olan bireylere gereksinim var. Bu kitapta rastladığımız, Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki insanlar gibi ülkülerimizin (ideallerimizin) peşinden ayrılmamamız gerekiyor.