Her yeni kitap benim için hayatta kalmaya ne kadar kararlı olduğumun ve ölmeye ne kadar hazır olduğumun bir göstergesidir.

Her yeni kitap benim için hayatta kalmaya ne kadar kararlı olduğumun ve ölmeye ne kadar hazır olduğumun bir göstergesidir. Hayatımın bir yararı olduğunun. Bu da böyle olacak. Oldu. Cuma günü matbaadan gelen yeni kitabım 'Diller, Çehreler, Barış' da. Bu köşeyi bugün yeni kitabımın önsözüne ayırıyorum. Hem bilanço hem tanıtım niyetine:
"Yazarlık-gazetecilik hayatımın özellikle son 15 yılında Kürt meselesine ilişkin çok sayıda yazı ürettim. Bir sosyalist olarak duyduğum siyasi ilginin yanı sıra mesleğimin temel prensiplerinden olan halkın haber alma hakkına saygım beni yeniden ve yeniden ülkenin bu yakıcı sorununa bakmaya, üzerine düşünmeye, kendimce çözümler önermeye yöneltiyordu. Ama elbette en güçlü davet vicdandan gelir ki ben de bu davete icabet ettim. Vicdanımın davetine. Mümkün mertebe serinkanlı kalmayı gerektiren kuramsal makalelerimde dahi yaşanan adaletsizliklerle, zulümle ve (gencecik) insan kayıplarının acısıyla arama mesafe koymamaya, akademik bir sırça köşk sakini olmamaya çalıştım. Böyle serinkanlı, mesafeli bir okur da öngörmüyordum zaten. Ben aklın iyiliğine inanırım. Benim okurlarım böyle insanlar. Onlar için topladım bu yazıları bu kitapta.
Şimdi redaksiyon masasında bir kez daha okuduğumda ise savrulma değilse de sarsıntılarımın olmuş olduğunu fark ediyorum. Evet, birbiriyle çelişen şeyler de yazmış olabilirim zaman zaman. Ama burası da öyle bir ülke ki, bu da öyle bir süreç ki.
Belki de işte tam da bu yüzden, yani 'burası da öyle bir ülke, bu da öyle bir süreç' olduğundandır, dönüp dönüp Immanuel Kant'ı dinledim, evrensel ve ebedi barışın, ahlâk ve aklın filozofunu. Beni en kederli ve en öfkeli anlamlarımda, hatta 'bir ekim günü' kapıldığım coşkunun içinde bile hemen izanın alanına çekti.
Birgün, Birikim, Evrensel, Tiroj, Radikal İki gibi farklı gazete ve dergilerde yayımlanmış bu yazıların bir araya geldiklerinde barışın aciliyetini ve önceliğini hissettirebiliyor olması bana yeter de artar bile.
Savaşı bitirmenin değil savaştan vazgeçmenin gereğini ortaya koyuyor olması."