Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Bouazizi’nin Aralık 2010’da kendini yakışını dünyanın dört bir yanında duymayan kalmamış, o kıvılcım Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yayılan bir ateşin ve sonu malum “Arap Baharı” denilen toplumsal olayların başlangıcı olmuştu. O kıvılcım, Tunus’ta 23 yıldır hüküm süren Zeynel Abidin bin Ali iktidarının sonunu da getirmişti.

Tunus, geçen günlerde de, yaygın toplumsal protestolara sahne oldu. İnsanların derdi yine yoksulluk, işsizlik ve 2018 zamlarıyla birlikte bunu çok daha ağır hissetmeleriydi. Neyse ki, bir Bouazizi daha kendini yakmadan hükümet protestocuların sesini duydu, “düşük gelirli ailelere yardım ve asgari ücretin yükseltilmesi” gibi önlemler alınmasını kabul etti.

Şarkının da dediği gibi; “Beni yak kendini yak, her şeyi yak / Bir kıvılcım yeter, ben hazırım bak”! O kıvılcımla illa da birinin kendini yakmış olması gerekmiyor. Başbakanlık’ta bir esnafın Ecevit’in önüne attığı kasa da kıvılcım olmuş ve o kıvılcım AKP’yi iktidara getiren süreci ateşlemişti. Kasayı da duymayan kalmamıştı!

İnşaat işçisi Sıtkı AydınTBMM önünde kendini ateşe verdi! “5 yıldır işsizim, geçinemiyorum” diyerek! Çok azımız duyduk, Aydın’ın fırlatılan kasa kadar bile çıkmayan sesini!

Kasanın kendisini iktidara taşıyan kıvılcım olduğunu çok iyi bilen AKP, Aydın’ın sesinin duyulmaması için elinden geleni yapıyor. Birazcık duyulsa sesi, Aydın’ın da “FETÖcü”, “provakatör”, “dış mihrak ajanı” olması işten bile değil.

Bir “Tunus demokrasisi”ne bakın, geçinemiyoruz diyen protestocuların sesini duyup asgari ücreti artıran; bir de “Türkiye demokrasisi”ne, geçinemiyorum diye kendini yakan vatandaşının sesini duyurmamak için her şeyi yapan!

İşsizlik ve yoksulluk mızrağı çuvala sığmıyor ama, insanlar geçinemiyor!

Sıtkı Aydın’ın ekonominin hali konusunda anlattığı, her türlü verinin, rakamın, istatistiğin anlatabileceğinden daha anlamlı!

Cari işlemler açığı, Kasım ayında 4 milyar 200 milyon dolar düzeyinde gerçekleşirken, 12 aylık açık ise 43 milyar 752 milyon dolar oldu… Cari açık yabancı yatırımcıyı kaçırtacak orana çıktı… Bu haliyle cari açık milli gelirin yüzde 5’ine yaklaşacak ve Türkiye milli gelire oranla en fazla açık veren ülkelerden birisi olacak” gibi laflardan anlamaz Aydın. Ben de pek anlamıyorum.

Bunlar bir şey ifade etmiyorsa Aydın’a, “Artık IMF’ye borç veriyoruz” nutukları da ifade etmiyordur. Bütün o açıklamaları da bastıran bir işsizlik, yoksulluk gerçeği var Aydın’ın!

Prof. Güven Sak, 8 Ocak’ta Dünya gazetesinde “2007 yılının kerameti nedir?” diye yazmış ve 2018 Dünya Eşitsizlik Raporu’nun Türkiye verilerine dikkat çekmişti:

Dünya Eşitsizlik Raporu 2018’e göre, Türkiye’de en üstteki yüzde 1’in milli gelirden aldığı pay 1994’te yüzde 28,3 iken 2016 yılında yüzde 23,4’e geriliyor. … En üstteki yüzde 1, Amerika Birleşik Devletleri’nde milli gelirin yüzde 19,6’sını alıyor. Fransa’da ise milli gelirin yüzde 11,1’ini alıyor. Ortadoğu ülkelerinde ise milli gelirin yüzde 26,4’ünü alıyor. Türkiye, böyle bakıldığında, ABD ve Fransa’ya değil, Ortadoğu’ya daha yakın duruyor.

Sak, 2007’den itibaren Türkiye’de en tepedeki yüzde 1’in gelirinin tekrar artmaya, aşağıdaki yüzde 50’ye düşen payın da azalmaya başladığını belirtip, 2007’deki kırılmanın nedenlerini sorguluyor. 2007’deki bu kırılmanın bir tek Türkiye’de görüldüğünü de not ederek!

İktisatçılar 2007’nin kerametini tartışsınlar. Bir neden de AKP’nin o yılla birlikte tepedeki yüzde 1’in yapısını değiştirip oraya “kendi zenginlerini” taşıma çabası olabilir. Ülkenin içine girdiği siyasi istikrarsızlık olabilir.

Her ne olursa olsun, bu kırılmayı ve toplumun tepesi ile tabanı arasında büyüyen gelir uçurumunu Sıtkı Aydınlarınyanıcı” ve “yakıcı” biçimde hissettikleri kesin!

İktidarların, buralardan kendini de yakacak kıvılcımlar çıkmaması için dış maceralara yönelmeleri de sık görülen bir durumdur.

Ne yazık ki Türkiye bir kıvılcımla kendisinin de yanacağı, bir kıvılcımın her şeyi yakacağı koşullarla karşı karşıya!