Mezarlık kahkahalarla gülen, dişlerini gösteren utanmaz erkekleri dosdoğrudan gösteriyorsa bize, +15 ise aslında Havva ve Aylin'in nezdinde o ölen kadınların sesi oluyor.

Bir klişe olarak kadın cinayetleri
Netflix’in kadın cinayetlerini aydınlatmaya çalışan dizisi Mezarlık’ta Komiser Önem rolündeki Birce Akalay.

Murat Tırpan

Türkiye'de kadın cinayetleri kocaman bir klişedir. Hep birbirine benzer nedenlerle ortaya çıkan, benzer ve korkunç şekillerde işlenen ve sonunda çoğunlukla benzer cezalarla sonuçlanan. Hikâye anlatıcıları klişelerin işe yarayacağını ve insanları nasıl etkileyeceğini iyi bilirler. Söz konusu katiller de bu ezberlerden cesaret alarak tekrarlıyorlar bu korkunç klişeyi. Çoğunlukla yanlarına kâr kalacağını bilerek ve elbette pişkince...

Sanki bir işaret gibi Pınar Gültekin'in katilinin tahrik indirimi aldığı günlerde görücüye çıkan iki işten bahsetmek istiyorum bugün; Abdullah Oğuz'un uzun zaman sonra tekrar kamera karşısına geçtiği Netflix dizisi Mezarlık ve bu yazı yayınlandığı günlerde MUBİ'de gösterime çıkacak olan Ceylan Özgün Özçelik'in Cadı Üçlemesi'nin ikinci filmi +15 Cezaevinden Mektuplar.


Mezarlık karakterleri, hikâye anlatımı, görselliğiyle tam bir klişe deposu. Her bölümde farklı bir hikâye anlatan dizi nispeten sakin anlatımı ve uzun süresiyle değme Kuzey Avrupa polisiyesi düşkününü bile sıkabilir. Netflix'in kadrolu oyuncularından olmaya aday (kısa süre önce Kuş Uçuşu'nda da görmüştük) Birce Akalay'ın Önem adlı bir dedektifi canlandırdığı dizi her bölümde yeni kurulmuş Özel Suçlar Masası biriminin kadın cinayetlerini çözmeye çalışmasını konu alıyor. Ekibe Mindehunter'dan apartma bir arşiv deposu ofis olarak tahsis ediliyor ve “nerd” olay yeri inceleme uzmanı, emekliliğine az kalmış yaşlı polis, bilgisayar uzmanı huysuz bir kadın ve bir ders alması için yanlarına verilmiş müdürün oğlundan oluşan ekip nice azılı erkeğin kâbusu oluyor. Bu klişeler toplamını normalde aşırılığından dolayı eleştirebiliriz hatta bunun üzerine her bölümde verilen "kamu spotu" derslerini de ekleyip diziyi yerden yere vurabiliriz. Hadi bir tane daha ekleyelim bunlara, her hikâyenin kötü erkekleri katıksız kötüler ve bunu da açık açık, hatta bağırarak itiraf etmekten çekinmiyorlar ki bu pek de inandırıcı gelmeyebilir...

Dizinin daha gerçekçi, daha dengeli ve daha yaratıcı olması beklenebilir elbette ama bu kez gelin klişeyi savunalım. Katilin "Beni tahrik etti" deyip indirim aldığı zamanlarda klişeyi savunalım... Mademki bitmek bilmez ve sürekli taviz verilen bir kadın cinayetleri klişesiyle karşı karşıyayız, öyleyse onun karşısına da aynı pratiklikte bir şeyler koymaya ihtiyacımız var. Sanatsal yaratıcılık, yenilikçi olma tıpkı birazdan bahsedeceğimiz +15 filmindeki gibi elbette önemli ancak bazen sokakta olan bitene karşı hiç de pratik değil. Kamu spotlarının bile allanıp pullanıp pratik bir amaç için dolaşıma sokulmasında bazen fayda olabilir. Burada Abdullah Oğuz'un yaptığına saygı duymak gerek, örneğin bir yanda Aşkın Kıyameti gibi anlamsız işlerin doldurduğu Netflix'te bu tür duruşların olması da gayet önemli.

Dizinin önemli bir anlatı klişesi daha var, başta dedektif Önem'in yapmak istediğini pek anlayamayan müdürün oğlu, başsavcı gibi "fazla erkek" tipler yaşanan vahşetlere tanık oldukça yaptıkları işe inanıp değişiyorlar. Dizideki ısrar oradaki erkek karakterleri değiştirebiliyorsa belki bu tür doğrudan tekrarların toplumda da bir karşılığı olabilir. Klişe bir örneğin tersine bakalım. Şiddet içeren filmlerin, dizilerin insanları şiddete özendireceğinden söz edilir hep. Oysa doğrudan iyilik içeren işlere dudak bükeriz, dolaylı ve incelikli olmalarını, metaforlara yaşlanmaları gerektiğini söyler, yaratıcı olmaktan dem vururuz. Bize göre sokakta atılan doğrudan bir şiddet karşıtı slogan bir film içinde çiğ durabilir. Yaratıcılığın etkileme gücünü önemsemiyor değilim elbette ama unutmamak lazım ki bazen karşı tarafın yöntemlerine de ihtiyacımız olabilir.

Mezarlık'ta kadın maktuller genellikle memleketin ahvaline uygun bir şekilde erkekler tarafından öldürülmüş durumda, ama öte yandan Ceylan Özgün Özçelik başka bir şey yapıyor ve belgesel türündeki filmi +15'te kocasını öldürmüş iki kadının hikâyesini anlatıyor bize. Bu tam da klişenin tersine döndürülüp sunulması. Kocalarını öldüren Aylin ve Havva'yı dinlediğimizde kocalarını öldüren kadınların bir gün muhtemelen kocaları onları öldüreceği için bunu yaptıklarını anlıyoruz. Hikâyenin vardığı yer aynı aslında. Ama Özçelik'in bu tersine döndürme yöntemiyle sorduğu soru önemli, bu kadınlar böyle yapmak zorunda mıydılar?

+15 bu iki kadının yazdığı mektupları Gülçin Kültür ve Hare Sürel'in güçlü ve içten seslendirmesi ile bu sözleri katmanlı hale getiren görüntüler eşliğinde dinletiyor bize. Yönetmenin cezaevinden görüntü ya da ses kaydı alamadığı bu kadınların yine Özçelik'in söylediğine göre yayınlayacak çekilmiş özel videoları bile yok. Dolayısıyla deneysele varan görüntüler, elektronik müzik ve içten metinler sayesinde "katil" denen bu kadınların hayat dolu dünyası yeniden kuruluyor. Özçelik'in onlara yönelttiği sorular, verdikleri cevaplar ayrıca önemli. Kadınlar işledikleri cinayetlerden, kocalarından çok hayattan, sevdikleri şeylerden, gelecek hayallerinden söz ediyorlar filmde. Hayat dolular, tıpkı Pınar Gültekin'in her yerde paylaşılan gülen fotoğrafındaki gibi. Cadı Üçlemesi'nin ilk filmi +13'ün karabasanından sonra doğrusu bu içtenlik umut verici ve iç açıcı.

Mezarlık kahkahalarla gülen, dişlerini gösteren utanmaz erkekleri dosdoğrudan gösteriyorsa bize +15 ise aslında Havva ve Aylin'in nezdinde o ölen kadınların sesi oluyor. Tek çareleri bu olmasaydı, bu suçu işlemeselerdi muhtemelen Mezarlık'ın dedektifi Önem'in prosedüral dramasında katili bulunmaya çalışılan kadınlardan biri olacaklardı. Hatta muhtemelen Türkiye gerçeğinde olmayacaklardı bile...

Klişelerin genellikle metaforlarla, metonomilerle arası yoktur, fazlaca doğrudandırlar. Sinsi klişelerle mücadele etmeninse iki yolu vardır, birincisi onların karşısına aynı sertlikte aynı doğrudanlıkta başka klişeler çıkarmak. İkincisi onlarla oynamak ve yapılarını tersine çevirmek. Böyle zamanlarda ticari olan-sanatsal olan tartışmasının pek de anlamı yoktur çünkü söz konusu hayat olduğunda her tür müdahale fazlasıyla önemlidir.