Kültüre verdikleri önem öylesine yoğun ki, film festivalinin yapılma amaçlarından en önemlisi de bu. Uluslararası sinema camiasına, ‘Süleymaniye’ye gelin ve filmlerinizi burada çekin’ mesajı veriliyor

Bir kültür kenti: Süleymaniye

İstanbul Havalimanı’nın olağanca karmaşası herkesi perişan etmişken birazdan kalkacak Süleymaniye uçağı için az sayıda insanla beraber bekleme salonundayız. Türk Hava Yolları’nın tarifeli uçağı için Süleymaniye’ye çok sayıda Kürt ile beraber bir avuç dolusu Türk ve farklı milletlerden insanla uçağa biniyoruz. Gittiği yerin gerçek ismini söylemekten imtina eden Çorumlu bir sanayici ile beraber yan yana koltuklara denk düşüyoruz. Çorumlu iş insanı Kürdistan’ın, Erbil ve Süleymaniye’nin kendisi için önemli bir pazar olabileceğini söyleyerek başlıyor sözlerine. Kendisi gibi çok sayıda Türk’ün de bölgede yatırım yaptığını, bölgenin yeni kapılar aralamanın kolay ve etkili fırsatlar doğurduğunu söylüyor.

Süleymaniye Uluslararası Havalimanı’na iniyoruz. Pasaport kontrolü için girdiğimiz kapıda büyükçe bir Celal Talabani fotoğrafı bizi karşılıyor. Sırada beklerken, Süleymaniye Uluslararası Film Festivali (Slemani International Film Festival - SIFF) posteri taşıyan birisinin aramızda dolaştığını fark ediyoruz. İki Amerikan, bir Hırvat, iki Alman, iki Arnavut, ben ve iki Avustralyalı sıradan ayrılıp VIP bir araca götürülüyoruz. Gittiğimiz yer de son derece şık tasarlanmış bir VIP salonu. Çiçeklerle karşılanıyoruz. Pasaportlarımız kontrol edilmek üzere bizden alınıyor. Saat gece yarısını çoktan geçmiş. Sabahı karşılarken bize sunulan ihtimam her birimizi son derece mutlu ediyordu. Aynı günün akşamında gerçekleşecek festival açılışı için otellerimize doğru yol alıyoruz.

SIFF, Kürdistan’ın, Süleymaniye’nin kültür politikalarını tam olarak karşılayan bir yerde. Ertesi gün tanışacağım birçok yabancı sinemacı, film yapımcısı, ülkelerin ulusal film komisyonlarından gelmiş insanlarla aynı şeyi konuşuyoruz. Kusursuz bir festival açılışı için festival yönetimi her şeyi düşünmüş. Verilen birtakım onur ödülleri ardından açılış filmi olarak, IŞİD’in Şengal’de gerçekleştirdiği Yezidi katliamından kaçıp YPG’ye katılan bir kadın üzerinden YPG içindeki kadın hareketini anlatan Sisters in Arms filmini izliyoruz. Film epik bir film elbette. Yer yer gerçeklikten uzak olsa da IŞİD’in mezalimini etkili bir dille anlatıyordu.

Festivalin ilk günü böyle koşturmacalarla geçtikten sonra ikinci günümde festivale ilişkin röportajlar yapmadan evvel ilk kez gördüğüm Süleymaniye kentini gezmeye çıkıyorum. Bu gezide bana üniversiteden henüz mezun olan festival gönüllüsü Süleymaniyeli Ranja Husen eşlik ediyor. Ben soruyorum o anlatıyor, sokak sokak, çarşı pazar dolaşıyoruz. Süleymaniye, bugüne kadar yurtdışı seyahatlerimde hiç yaşamadığım bir tecrübe katıyor bana. Irak’ın ve Kürdistan’ın politik durumlarına kadar bilgi edindiğim kadar, Irak Kürtlerinin bölgedeki yaşamlarına dair de çok net izlenimler elde etmeme olanak tanıdı.

bir-kultur-kenti-suleymaniye-633986-1.

KÜLTÜR BAŞKENTİ SÜLEYMANİYE

Süleymaniye, 1 milyonun üzerindeki nüfusuyla kalabalık sayılabilecek bir yer. Irak’ın diğer bölgelerine göre dağlık şehir merkezi iklimi nispeten daha yaşanabilir kılıyor. Gerçi Ranja bu cümleleri sarf ederken, “Yazın burası cehennem kadar sıcak oluyor. 50 dereceye kadar çıkıyor. Gelmek için en güzel mevsimdesin” sözleriyle anlatıyor iklimi. Ekimde gitmeme rağmen hâlâ çok sıcak gerçekten. Bu insanlara da sirayet etmiş olmalı ki, girdiğimiz her lokanta, her dükkan muazzam bir samimiyetle karşılıyor bizi. Bu samimiyet sokaklara taşmış, sosyalleşmek için çok fazla mekân inşa edilmiş. Görebildiğiniz her yerde bir bahçe, bir park hemen dikkat çekiyor. Gerek parklarda gerekse de sokaklarda, ünlü Kürt sanatçıların heykelleri göze çarpıyor. Olağanca yoksulluğun içinde Süleymaniye, kültür ve sanata çok önem veriyor. Bu yüzdendir ki, Erbil için gerçek başkent denirken Süleymaniye için ‘Kürdistan’ın kültür başkenti’ tanımlaması yapılıyor. Bu Erbil ve Süleymaniye mukayesesindeki tek kalem değil elbette. Ekonomik ve bilhassa da politik birçok kıyaslama yapılıyor iki şehir arasında. Neydi onlar?

İKİ KENT ARASINDAKİ AYRILIK

Bir kere Süleymaniyelilerin, Erbil’i ve Erbil yönetimini pek fazla sevmediğini söylemek pek tabii mümkün. Erbil yönetimini Recep Tayyip Erdoğan ile fazla işbirliği halinde olduklarını yorumluyor halk. Irak merkezi hükümetine ise Erbillilere göre biraz daha ılımlılar. Şehirdeki kamu binalarında hem Kürdistan bayrağını hem de Irak bayrağını görebiliyoruz. Bu durumun Erbil’de daha çok tek bayrak üzerinden olduğunu söylüyor Ranja. Konuştuğum diğer insanlar, Kürdistan Başbakanı Mesrur Barzani’nin Erdoğan ile daha mesafeli davranması gerektiğini söylüyor. Süleymaniyelilere göre Erdoğan, hem Türkiye Kürtleri hem Suriye Kürtleri hem de Irak Kürtleri için en büyük problemlerden birisi. Hatta başta geleni. Konuştuğum kimselerle Erbil’in Süleymaniyelileri neyle suçladığını soruyorum. İran cevabını alıyorum. İran’a duyulan sempati her sözden hissediliyor. ABD ile işbirliği yapabilecek Erdoğan’a karşı en büyük dayanakları İran. Hatta Rusya. Bu politik ayrım, Süleymaniye’ye yapılan merkezi yatırımların da önüne geçiyor. Kürdistan yönetimi Süleymaniye yönetimine yardım etmiyor.

BANKACILIK SİSTEMİ YOK

Kentte bankacılık sistemi neredeyse yok. Bağdat ve Erbil’in bu konuda kendilerine göre daha iyi olduğunu söyleyen Ranja, maaşların genellikle elden alındığını ve halkın bankaya paralarını yatırmak istemediğini söylüyor. Babasından örnek veriyor. Biriktirdikleri ve bankaya yatırdıkları paraya banka, “Bunu size geri veremiyoruz” deyip çökmüş. Nitekim kentte 2-3 tane ATM görüyorum. Gördüklerimin hiçbiri de çalışmıyor. Hiçbir işletmede ise post cihazı yok. Kredi ve banka kartı kullanımı da elbette ki yok. Seyahatim boyunca en çok zorlandığım şey de bu oluyor.

İŞSİZLİK YÜKSEK, GENÇLER UMUTSUZ

Ranja, işsizliğin çok yüksek olduğunu dile getiriyor. Ancak çok sayıda üniversite mezunu genci, yurt dışında eğitim almış genci görüyoruz. Çok şeyde ortak olduğumuz gibi Süleymaniyeli gençler de ‘kapağı yurt dışına atmanın’ peşinde, tıpkı Türkiye gençleri gibi. Hayalleri arasında birçoğunun Türkiye elbette ki yok ama. ‘Siz de o kadar iyi değilsiniz ki’ diyor Ranja. İşsizliği gündüz vakti dolu dolu sokaklardan, dolu dolu kahvehanelerde bile görmek mümkün. Türk ve İranlı yatırımcılar ile dönen küçük sanayi ve tarım insanlara iş sahası açıyor. Bir de sokak satıcılığı. Binlerce sokak satıcısı görmek mümkün desem hiç abartmış olmam. Öyle ki, sokak sokak sektörlere ayrılmış durumda. Bir sokakta sadece sebze meyve satan insanları görürken, bir sokağı sadece ölü ve canlı hayvan satışına ayırmışlar. Tüm bu çarşı pazar meselesinin tek kötü yanı kesilmiş hayvanların satışında ne yazık ki buzdolabı kullanımı çok az. Sokaklar çok canlı. Gece de öyle gündüz de. Geceleri insanlar büyük caddelerde kurulan kaldırım üstü çaycılarda vakit geçirip çekirdek çitliyor. Geceleyin beraber dolaştığımız yabancı sinemacılarla şu tespite varıyoruz: “Sokakta kadın sayısı nispeten daha az.” Beraber yürüdüğümüz kadın arkadaşlara yüzer metre arayla yapılan sözlü tacizler de tadımızı kaçırıyor.

İlk yaşadığım intiba ile şehirden çıkarken yaşadığım en güçlü intiba, kesinlikle eğitime ve kültüre büyük önem verilmesi. Kültür inşası, ulus bilincini en çok güçlendirecek işlerden birisi. Pek çok kitap kafeden geçiyoruz Ranja ile beraber. Bazılarında da oturuyoruz. Oturduğumuz kahvehanelerin bazılarında yalnızca entelektüellerin, yazarların, şehrin aydınlarının, öğretmenlerinin oturduğunu söylüyor. Bu kahvehanelerden birinde Azad Cemal isimli Kürt bir sinemacı ile tanıştırıyor beni.

GELECEĞİ BERABER KURABİLİRİZ

Kültüre verdikleri önem öylesine yoğun ki, film festivalinin yapılma amaçlarından en önemlisi de bu. Uluslararası sinema camiasına, ‘Süleymaniye’ye gelin ve filmlerinizi burada çekin’ mesajı veriliyor. Festivalin Program Direktörü Lina Raza ile şehir sinemasının salonunda festivali konuşmak maksadıyla bir araya geliyoruz. Öncelikli amaçlarının Kürt sinemasının gelişimini sağlamak olduğunu söylüyor Raza. Daha önce gerçekleştirilen 3 festivale göre bu yıl pek çok ilerleme kaydedildiğini söyleyerek devam eden Raza,”Elbette ki, ortak yapımcılarla hem Kürt sinemasını büyütmek istediğimiz gibi hem de Süleymaniye’nin sahip olduğu coğrafyasına dünya sinemasını davet etmek istiyoruz. Bu maksatla 79 ülkeden 250 uluslararası konuğu bu hafta burada ağırlıyoruz” diyor. Festivalin bir diğer önceliği ise Süleymaniye ve Kürdistan ismini tüm dünyaya aktarabilmek. Sinemanın ve sanatın bunun için en etkili yollardan biri olduğunu söylüyor Raza ve Kürt sinemasının tematiği hakkında şöyle devam ediyor: “Biliyorsunuz ki Kürt ulusu çok fazla mücadeleden geçti. Çok fazla soykırımdan çıktı. Büyük problemlerle uğraştık. Türkiye ve İran gibi ülkelerle hala bazı problemler yaşanıyor. Mücadeleyi sürdürdük ama barışı ve bir arada yaşamı, buna dair olan isteğimizi de hep sürdürdük. Filmlerimiz ulusal kararlılığımız kadar barış için çabalıyor. Festivalin bize getirdiği ise uluslararası film komisyonlarıyla sanat filmlerimizi geliştirmek.”

Türkiye’deki izleyiciye bir mesajının olup olmadığını soruyorum. “Mesajım Türklere” diye yanıt veriyor bu soruya ve “Politik problemlerimiz var. Ama bizim ortak bir geçmişimiz ve geleceğimiz de var. Çok fazla anlayışımız da geleceğimiz için ortak. Kültürel olarak da büyük ortaklığımız var. Savaşı ve kavgayı yenip geleceği birlikte dizayn edelim” diyor.

57 ülkeden toplam 120 filmin gösterileceği festivalde Türkiye’den de filmler var. Festivalin uzun metraj yarışmasında Emin Alper’in Kız Kardeşler’i ve Hüseyin Karabey’in İçerdekiler’i de yarışıyor. Türkiye Seçkisi Küratörü İlknur Bilir, festivalin Kürt sineması için yeni bir tartışma ortamı sunduğunu söylüyor. Bilir’in aktardığına göre, festival sinemaya yeni atılan gençleri de destekliyor: “Bütünlüklü bir devlet politikasının ürünü olarak gelişim göstermemiş ulus-ötesi bir sinema pratiği olan Kürt sineması için

Kürdistan’da birleştirici bir festival, hem sinemacıların uluslararası profesyonellerle tanışması hem de ortak yapım modelleri ve dağıtım sorunlarını konuşacak ortam sağlanması kanımca çok önemli.”

Kürt sinemasının eksenin politik eksenden çıkıp çıkmadığını soruyorum Bilir’e. Genç yönetmenlerde bu durumun kırıldığını düşünüyor ve bu yılki seçkide de bunun hissedildiğini ifade ediyor Bilir ve sözlerini şu sözlerle bitiriyor: “Sonuçta dünya ile başka türlü iletişime geçen ve artık düşünme şekillerinin de değiştiği bir sinema sanatı var karşımızda. Kürtler de bu değişimden azade değil.”