Bir kulüpte değil her kulüpteyiz

BÜLGBTİ+ (Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü Üyesi Doğa)

Kulübün adaylık statüsünün kaldırılması sürecinden önce şundan bahsetmekte fayda var. Aslında kulübün ilk kayyum Rektör Mehmet Özkan döneminde, 2018’in Mayıs ayından itibaren adaylık statüsünün resmi kulüp statüsüne çevrilmesi gerekiyordu. Çünkü öğrenci faaliyetlerinin tüzüğüne göre yapılan başvurular 3 dönem sonunda değerlendirilir ve buna göre ilerlenir. Ancak bizim 2015’te yaptığımız başvuru herhangi bir gerekçe gösterilmeden sürüncemede bırakılmıştı. 2 Ocak günü kayyum rektör Melih Bulu’nun atanmasıyla birlikte bütün Boğaziçi bileşenlerince organize edilen bir direniş başladı. Direnişin içinde LGBTİ+’ların onur yürüyüşüyle basın açıklaması düzenlememiz, bayraklarıyla alanda bulunmamız ya da görünür olmamız LGBTİ+ fobikleri oldukça rahatsız etti.

Önce 26 Ocak Salı günü okula geldiğimizde kulüp odamızın kapısına saldırıldığını gördük ve bunun üzerine bir basın açıklaması gerçekleştirip kapımıza "nefrete inat, yaşasın hayat!" yazılı kağıtlar yapıştırdık. 29 Ocak Cuma günü BOUN sergi tarafından düzenlenen serginin 2. gününde yer alan eserlerden birinin üzerinde yer alan LGBTİ+ bayrakları olmasından dolayı, ‘’halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağıladığı’’ iddiasıyla tartışma konusu oldu. Aynı gün içinde 5 arkadaşımız gözaltına alındı. Biri serbest bırakıldı, iki arkadaşımız ev hapsi aldı, 2 arkadaşımız ise tutuklu yargılanıyorlar. Bu sergi BÜLGBTİ+ tarafından değil direniş esnasında bir araya gelmiş BOUN sergi adı verilen bir öğrenci inisiyatifi tarafından düzenlenmişti ve sergi dolayısıyla gözaltına alınan/tutuklanan arkadaşlarımızın hiçbiri de BÜLGBTİ+ üyesi arkadaşlarımız değillerdi. Tüm bunlar herkes tarafından biliniyor olmasına rağmen, devletin çeşitli kademelerinin, İçişleri Bakanı'nın ve kayyum rektörün hedef göstermeleriyle birlikte durum manipüle edildi ve kulübün kapatılmasına giden yol açılmış oldu. 30 Ocak Cuma günü yayımlanan valilik açıklamasıyla güzel sanatlar kulübü odasına ve kadın araştırmaları kulübüyle paylaştığımız BÜLGBTİ+ çalışmaları kulübünün ortak kullandığı odaya baskın yapıldığını öğrendik. Soruşturmanın sergi üzerinden kurgulanmasına ve sergiyi bizim düzenlemediğimizin bilinmesine rağmen bizim kulüp odalarımıza baskın yapılması hukuksuzdur. Valilik açıklamasına da ayrıca değinmek gerekiyor çünkü bu açıklamada kulüp odamızdaki bayraklardan, pankartlardan "ele geçirildi’’ gibi bir ifadeyle bahsedilerek LGBTİ+ olmak suçla ilişkilendiriliyor. Bu bayrakların ya da pankartların suçla ilişkilendirilmesi ne anayasada ne de dünyanın herhangi bir yerinde emsaline rastlanılabilecek bir durum değil. 1 Şubat günü kulüp odasının durumunu incelemek için BÜLGBTİ+ çalışmaları kulübü danışman hocası, BÜKAK danışman hocası, CİTÖK temsilcisi ve kulüpten üyelerle gittiğimizde kilidin değiştirildiğini gördük ve o tarihten beri kulüp odasına giremiyoruz. Buna dair bize yapılan tek açıklama ise ‘’rektörlük talimatı’’ ile gerçekleştiği. Aynı gün ev hapsi ve tutuklama kararlarını, LGBTİ+lara yönelik nefret söylemlerini protesto etmek amacıyla Güney Kapı önüne bir çağrı yapıldı ve bu çağrı her zaman olduğu gibi Boğaziçi direnişinin tüm bileşenlerince yapılan bir çağrıydı. O gün polis okulumuzun kapısına barikat kurduğu için içerdeki öğrenciler dışarı çıkamadılar ve bu esnada Etiler’de ve Güney Kapı önündeki arkadaşlarımız da gözaltına alınıyordu. Bunun üzerine tüm öğrenciler Melih Bulu’dan kendilerine bir açıklama yapmasını istemek üzere kayyumluk binası önünde toplandılar. Çünkü Melih Bulu atandığı ilk günlerde gözaltı olmayacağının taahhüdünü vermişti ancak böyle olmadı. Melih Bulu kayyumluk önündeki öğrencilerle görüşmedi ve o gün okulumuzda 51 öğrenci gözaltına alındı.

KULÜBÜN KAPANDIĞINI TWİTTER’DA ÖĞRENDİK

Aynı gece Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun tarafından atılan bir tweet ile kulübümüzün kapatıldığını öğrendik. Ertesi gün öğrenci işlerinden aldığımız telefonla kulüp için bir tebligat geldiğini öğrendik. Tebligatta da Fahrettin Altun’un paylaşımında yer alan bilgilerin aynısı yazıyordu. Biz de bu karar üzerine bir dilekçe yazarak rektörlüğe ve dekanlıklara ilettik. Dilekçede bu süreçte yaşanan usulsüzlükleri bir kez daha anlattık. YÖK kanununa göre üniversiteler kendi iç işleyişlerinde neye göre davranacaklarını kendileri belirlerler. Boğaziçi Üniversitesi’nin de bu konuda belirleyicisi öğrenci faaliyetleri ana tüzüğüdür. Öğrenci faaliyetleri ana tüzüğüne göre, bir kulübün kapatılması kararı önce kulüpler arası kurul yani bütün kulüplerin temsilcilerinin bulunduğu öğrencilerin olduğu kuruldan çıkan kararın, öğrenci faaliyetleri koordinasyonu kuruluna taşınması, orada hocalar ve kulüpler arası kurulun başkanının bulunmasıyla tartışılması ardından üniversite yönetim kuruluna taşınması ve buradan ortak bir karar çıkmasıyla alınabilir.

Üniversite yönetim kurulu da yalnızca rektörden değil, rektör, rektör yardımcıları, dekanlardan oluşur ve öğrenci temsilciliği kurulu başkanı davetli olarak bulunur. Karar sonucunda da önce uyarı, sonra faaliyetlerin kısıtlanması vs. gibi çeşitli aşamalar vardır. Ancak biz sadece rektörün, ‘’Adaylık statüsünü kaldırıyorum.’’ diyerek ve aslında yetki aşımı yaparak kulübü kapattığını görüyoruz. Son olarak biz tüm bunların hem muhalefetin hem iktidarın ortaklaştığı LGBTİ+fobi üzerinden Boğaziçi direnişinin o meşru zemininin kamunun algısında yitirtilmeye çalışıldığı için yapıldığının farkındayız ama mücadelemiz tabi ki devam edecek. Bir kulüpte değil her kulüpteyiz diyoruz.

CİTÖK: Cinsel Tacizi Önleme Kurulu

BÜKAK: Boğaziçi Üniversitesi

Kadın Araştırmaları Kulübü

***

bir-kulupte-degil-her-kulupteyiz-841701-1.ÖĞRENCİLERİN TALEPLERİ HAKLI VE MEŞRU

Boğaziçi Direnişçilerinin Avukatlarından Deniz Demirdöğen:

Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan Melih Bulu, başta üniversite öğrencileri ve öğretim görevlileri olmak üzere geniş kamuoyu tarafından eleştirildi. Melih Bulu’nun istifası talebiyle uzunca bir süredir eylemler devam ederken, pek çok ilde ve üniversitede de destek eylemleri gerçekleşti. Eylemlerde yüzlerce kişi gözaltına alındı, yüzü aşkın kişi hakkında adli kontrol kararı, 11 kişi hakkında da tutuklama kararı verildi. Boğaziçi Üniversitesi protestolarını bir hukukçu olarak değerlendirdiğimde şunları söyleyebilirim.

1 Boğaziçi Üniversitesi protestoları, Anayasanın 34. Maddesindeki toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasıdır. AİHM tarafından da bu hak ‘çoğulcu demokrasinin bir gereği ve demokratik toplumun temellerinden biri olarak' tanımlanmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin yaratıcı, barışçıl, demokratik protesto biçimleri katılımcı ve doğrudan demokrasi deneyimlerini içerisinde barındırmaktadır. Kaymakamlık kararları ile ilçelerde eylemlerin yasaklanması ise hukuka aykırıdır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin sadece kanun ile kısıtlanabileceği Anayasa 34/2 maddesinde çok açık belirtilmektedir. Kaldı ki, Beyazıt Meydanı’nda cami çıkışı kalabalık bir grup eylem yapabilirken (olması gereken), Boğaziçi protestolarının kaymakamlık yasaklarıyla engellenmeye çalışılması iktidarın ideolojik yaklaşımının bir sonucudur.

2 Kolluk güçleri tarafından, anayasal bir hakkın engellenmiş olmasının yanı sıra, eylemcilere şiddet uygulanarak suç işlendi. Eylemciler, hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alınmışlar, kolluk güçleri tarafından, işkenceye, kötü muameleye, darp ve cebire maruz kaldılar. Boğaziçi protestoları, siyasi iktidar ve ortakları tarafından da lanetlendi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gözaltına alınanları terör örgütü üyesi olmakla itham etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, öğrencileri ‘Siz terörist misiniz?’ diyerek hedef gösterdi. İktidar ortağı Bahçeli de öğrencileri ‘başı ezilmesi gereken zehirli yılanlar’ şeklinde hedef göstererek ve öğrencilere yönelik nefret suçu işledi.

3 Protestolarda, yüzlerce kişi gözaltına alındı. Yüzü aşkın kişiye adli kontrol, 11 kişiye de tutuklama kararı verildi. İki kişi avukatların itirazı sonucu serbest bırakıldı. Adli kontrol kapsamında verilen ev hapsi, yurtdışı çıkış yasağı ve tutuklama kararları, CMK 100. maddedeki ‘tutuklama nedenleri’ ve 109. maddedeki ‘adli kontrol’ hükümlerinde belirtilen gerekçelerin hiçbirini taşımamaktadır. Sulh ceza hâkimliklerince verilen tutuklama ve adli kontrol kararları haksız ve hukuka aykırıdır. Boğaziçi protestolarından dolayı tutuklu kişiler derhal serbest bırakılmalı ve ev hapsi, yurtdışı çıkış yasağı denetimlerine derhal son verilmelidir.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, öğretim üyelerinin ve çalışanlarının kayyum rektör atamasına karşı direnişleri ve özerk, demokratik üniversite mücadeleleri haklı ve meşrudur. Demokrasiye, özgürlüklere ve insan haklarına inanan herkesi bu mücadelenin yanında olmalıdır.