Bir kumandan bir vatanı,  bir at bir kumandanı madara edebilir

bir-kumandan-bir-vatani-bir-at-bir-kumandani-madara-edebilir-52738-1.> EMRE ÜNSALLI emreunsalli@gmail.com

“Aziz yurttaşlarım! Bir defa daha belirtiyorum ki, silahlı kuvvetler, aziz Türk halkının hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisini azalmaya, azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlevlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek üçün, yönetime el koymak zorunda kalmıştır!”

Radyo ve televizyonlardaki bu konuşmanın ardından kaybolan o otorite evlerimizin içinde adeta yeniden tesis olmuştu. . Evlerde o güne kadar hiç şahit olmadığımız kadar tedirgin edici bir hareketlilik yaşanmaya başlamıştı.
Kimi sobaya kitap kaset plak, fotoğraf doldurdu. Kimi “karısının, “eylül ayında soba mı olur anlarlar” ikazıyla çuvallara doldurup bahçeye gömdü. Kimi bir sakatlık olur diye sandıkta sakladığı Atatürk fotoğrafını eve en hakim duvarına çaktı…

Zeytinburnu Veliefendi Hipodromunun karşısındaki Osmaniye mahallesinde oturanlar ise, o gün radyolarından dinledikleri askeri konuşmanın ardından, pantolonlarının arka ceplerinden çıkardıkları ganyan kuponlarına bakıp oldukları yere çivilenip kaldılar.

Adını Şeyhülislam Veliyüddin Efendi’ye ait topraklar üzerine kurulmasından alan Veliefendi Hipodromu’na komşu olan bu mahallede, yaşamını tamamen at yarışı üzerine kurmuş insanlar yaşıyordu. Eczanesinin vitrini insandan ziyade at ilaçlarıyla süslenen, her evden en az bir kişinin yarış atı bakıcısı olduğu Osmaniye mahallesi.

O yüzden, pantolonunun arka cebinden çıkarılan kuponlarla radyonun karşısında çivilenen Osmaniyeliler, Kenan Evren’in konuşması biter bitmez, çivilendikleri yerden zıplayıp soluğu mahalle kahvesinde aldılar.

“Darbe olmuş!”

“Ordu yönetime el koymuş!”

“Ya at yarışları ne olacak?”

Küçük yaşta jokey olmaya karar vermiş fakat ergenlikte boy atınca jokeyliğe veda etmiş mahalle gençleri, ellerine aldıkları bir Türk bayrağıyla Hipodromun önüne doğru yürümeye başladılar.

Ellerindeki bayrağı geçit töreninde taşıyormuş gibi kaldırıp Veliefendi’nin ana kapısına doğru yürüdüklerinde gördükleri manzara karşısında ilk önce duvar kenarına sessizce pusup, ardından geri geri birkaç adım attıktan sonra soluğu mahallede aldılar.

“Hipodromun önüne tank gelmiş!”

Bu alarmın ardından ilk önce ön saftakiler akabinde yoldan geçen herkes, çil yavrusu gibi evlere dağıldı. Ertesi gün çırpıcı deresinin sınır olduğu yan mahalleye polis otomobili gelince durumun vahametini anladılar.

“At yarışları yasaklanmış! Veliefendi ise bilinmeyen bir zamana kadar kapalı kalacakmış”

Sıkıyönetim süresi boyunca, mahallelerine bir tek polis otomobilinin bile uğramadığı Osmaniyeliler, memleketin derdinden bu kadar azadeyken, ağırlığının altında zor ama eğlenceli bir hayat sürdüler.

İşi sadece atla olanların, sırf bu yüzden tası tarağı toplayıp memleketinden göçüp geldikleri bu “ganyan köyü”, yaklaşık yedi ay boyunca geçimini sürdürebilmek için akla kara arasında giden ince bir çizgide durmaya çalıştı.
Osmaniye’deki durum, ilk ayın sonuna doğru artık para- pul, karın tokluğu halinden çıkmış, altılı ganyan alışkanlığı yokluğunda elleri kafaları titreten bir hal durumuna geçmişti.

Namını hatırı sayılır bir ikramiye kazandığı 1977’deki “Prens Halim Sait” koşusundan alan “Doktor” Hamdi, ilk ayın sonunda artık dayanamayıp orta şiddette sayılabilecek bir buhran geçirdi. Fildamı- Çırpıcı çayırı arasında geçirdiği nekahat saatlerinde, eline aldığı bir odun parçasını ekmek bıçağıyla oya gibi işleyip at haline getirdiğinde, girdiği buhrandan çıkıp doğru kahveye koştu. Kahvehaneden içeri dalıp “Var mı ulan benimle at yarışı oynayan!” diye bir nağra patlattı.

Elindeki ekmek bıçağını gören kahve ahalisi sandalyeden kalkan yapmaya hazırlanırken, Hamdi ekmek bıçağıyla oyduğu tahta atı cebinden çıkardı, sırtından tutup kahve ahalisine doğru salladı.

“İşte size Fil Hamdi! Herkes bir tane yapsın derede yarıştıralım.”

Hamdi’nin bu teklifini ilk önce “bi sktr git be hamdi” manasına gelen hareketle karşılasalar da, ertesi gün ata benzeyen bir dal-odun parçası bulmak için Yedikule –Bakırköy arasındaki tüm sedir, çam ve köknar ağaçlarını elden geçirdiler. Bir kaç gün içinde ağaç dalından vücuda getirilmiş 12 yarış atı yonttular.

Osmaniyeliler, 1980 yılının ekim ayından yarış yasağının kalktığı nisan ayına kadar, yonttukları tahta atları Çırpıcı deresine yarıştırıp ziyadesiyle ihya oldular.

Osmaniye mahallesi çok yakın bir zaman önce sessiz sedasız şehir dışındaki toplu konutlara gönderildi. İstanbul’un Sulukule’den sonra şehir dışına sürülen kinci semti olan Zeytinburnu’nun Osmaniye mahallesi cuntaya karşı tam yedi ay boyunca en hakiki sivil itaatsizlikle karşı durdu. Şimdi, gittikleri yerde bir hipodrom yok, ama biliyoruz ki onlar mutlaka bir çaresini bulacaklar.