Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun SSK’nın başında olduğu dönemi Z kuşağının bilmediğini, o dönemde insanların hastanelerden ölülerini bile teslim alamadıklarını ileri sürdükten sonra bütün bunların Z kuşağına anlatılmasını istedi. AKP Genel Başkanı, daha önce de defalarca SSK’yı Kılıçdaroğlu’nun batırdığını iddia etmişti. Yani iddia yeni değildi ancak “hedef kitle” değişmiş, daha doğrusu spesifik bir hale getirilmişti.

Erdoğan’ın sözleri Z kuşağı üzerine olan tartışmaları bir anda alevlendirdi. İktidar yanlıları gençlere nasihat verme yarışına girerken, muhalefet yeni neslin geçmişle değil bugün yaşadıklarıyla ilgilendiğini söyleyerek Saray’ı eleştirdi. Bu atışmayı basit bir iktidar – muhalefet restleşmesi olarak görmemek gerek. Zira asıl mesele, kurumsal siyaset ile toplumsal kesimlerin en dinamik unsuru arasındaki ilişkinin uzun süredir “kopuk” olması. Sözü edilen “kopukluk”, iddia edildiği gibi “yeni neslin bireyci ve apolitik doğası”ndan değil siyasetin liderler ve partileri tarafından dar bir alana sıkıştırılmasından kaynaklanıyor. Ve bu haliyle iktidarın olduğu kadar muhalefetin de açmazına işaret ediyor.

İktidar açısından bakıldığında Z Kuşağı adı verilen 2000 ve sonrası doğumluların sahici bir risk oluşturduğu yadsınamaz. Bu kuşak, hem 16 Nisan referandumunda hem de son iki seçimde iktidarın beklentisinin çok dışında hareket etti. Birçoğu ‘hayır’ kampanyasının aktif birer unsuruydu, bir kısmı da AKP’li ailelerde yetişmelerine rağmen iktidarla arasına mesafe koymayı tercih etmişti. AKP’nin orta yaş ve üzeri, taşra ağırlıklı bir seçmen profiline doğru daralması ile kentli gençlerin iktidara sırtını dönmesi arasında diyalektik bir ilişki var. Önümüzdeki seçimlerde gençlerin iktidardan kaçışının çok daha belirgin hale geleceğini söylemek ise bir kehanet değil. Yandaşlar bunu görmesine görüyorlar ama gidişatı tersine çevirme kapasitesinden yoksunlar.

Kadrolu yandaşları doldurup TV ekranında “gençlik” tartıştıranlar o gençlerin TV izlemediği gerçeğiyle ilgilenmiyorlar. Çünkü amaçları gençlere seslenmek değil iktidara yaranmak. Şişirme tirajlarla ilan pastasından aslan payı alan meşhur gazetelerin “tecrübeli” köşe sahipleri, gençlere “hayat dersi” verirken “düzene uyun” demekten ve kendilerini “rol model” olarak parlatmaktan başka bir iş yapmıyorlar. Halbuki, araştırmalara göre en az üçte biri yurt dışında yaşamak isteyen, iş ve aş derdine düşen gençlerin fırıldaklık ve kalemşorluk hikayesi dinlemeye tahammülü yok.

Muktedir “Bizden önce buzdolabı, çamaşır makinesi yoktu” diyedursun öğrenim kredisini ödeyemediği için evine haciz gelen, şans yüzüne güler de işe girerse aldığı maaşını kredi geri ödemesine harcayan milyonlarca gencin insanca yaşam anlayışı, bir gecede patronların vergi borcunu silen iktidarla aynı değil. Markette bebek mamasına, ayçiçek yağına takılan kelepçenin aynı zamanda kendi geleceklerine de takıldığını görüyorlar. Bırakın emekliliği, düzenli bir işi dahi hayal edemeyen o gençleri Kılıçdaroğlu’nun SSK’sını “hatırlatarak” iktidarın neferi yapamazsınız.

Zannediyorlar ki Z kuşağı, iktidarın reform söylemine ve özgürlük masallarına inanacak kadar “apolitik.” Hiç boşuna beklemesinler. O gençler, sevdikleri grubun konserini yasaklayan, izledikleri filmin sahnelerini sansürleyen, okudukları kitaba suç unsuru diye bakan, sosyal medyadaki beğenilerini dahi işe alımlarda eleme kriteri yapan, abone oldukları platformlardaki yayın tercihlerine müdahale eden, atanmış rektörü protesto etmelerini kestirmeden terörle ilişkilendiren bir iktidarı “özgürlük havarisi” görmeyecek kadar politikler.

Bugün geleceğinden endişe eden milyonlarca genç insanın gözü ne ittifak kombinasyonlarında ne de olası CB adayının kim olacağında. Liderlerin görüşme trafiğini, polemiklerini, parti kurmaları/değiştirmeleri, vekil hesaplarını zerre kadar umursamıyorlar. Sandık kurulduğunda elbette tercihlerini belli edecekler ancak seçimlerin, yaşadıkları cendereden kurtulmaları için yeterli olmadığını hissediyorlar. Bir başka siyasetin imkânını arıyorlar.

Muhalefet oy hesabıyla istediği kadar neoliberalizm ve siyasal İslam eleştirisinden uzak dursun bir nesil geleceksizlik ve özgürlük sorununun arkasında yatan nedenleri acı bir biçimde deneyimleyerek öğrenmiş bulunuyor. Bugünün siyaseti Z kuşağına hazır reçete sunarak ya da parmak sallayarak bir milim ileri gidemez. O “kutsal”, bu “tabu”, şu “milli çıkar” diyerek, her yapay krizde iktidarla aynı tepkileri vererek Z kuşağına hitap edemez. Yapılması gereken siyasal alanı genişletme, dip dalgayı büyütme cüretini gösterebilmektir. Velev ki o dalga kurumsal siyaseti de yıkıp geçsin…