İsrail, Birleşmiş Milletler’in 1967’den beri ifade ettiği üzere Kudüs üzerinde açıkça “provokasyon” denilebilecek eylemliliklerde bulunmuştur. Bugün geldiğimiz noktada Kudüs’ün başkent ilan edilmesi de bu zihniyetin bir sonucu olarak vuku bulmuştur

Bir ‘Kutsal Şehir’ Kudüs

Aydın Tonga

Tek tanrılı dinlerin en “kutsal şehirlerinden” biri. Öyle ki Yahudilere göre yeryüzünün en kutsal şehri. Yine onun içerisinde yer alan Mescid-i Aksa yaratılan en kutsal alan; Tanrı, insan ile burada buluşacak, dolayısıyla Mescid-i Aksa yüzleşmenin gerçekleşeceği en güzel yer; böyle inanıyor Museviler. Dahası bir Yahudinin ebedi kıblesi, hac edebileceği tek yer Mescid-i Aksa. Nereden mi bahsediyoruz, sözünü ettiğimiz mescidi de içinde barındıran bir şehirden, Kudüs’ten. Bu şehir Yahudiler için o kadar kutsal ki, anılan inanç mensupları ancak Kudüs’e dönerek dua edebilir. Onlara göre Mehdi’nin geleceği şehir de Kudüs’tür. Tevrat’ta, söz konusu şehir Davut Peygamber’in dilinden şöyle anlatılır: “Seni unutursam ey Kudüs, sağ elim hünerini unutsun. Eğer seni anmazsam, eğer Kudüs’ü baş sevincimden üstün tutmazsam, dilim damağıma yapışsın!” Yine aynı kitapta geçen şu ifadeler de hayli düşündürücü ve çarpıcıdır: “İbrahim Peygamber’e yönelik olarak: Bu toprağı (Nablus/Filistin) senin Sülbüne vereceğim”

Her ne kadar Yahudiler için vazgeçilmez bir şehir olsa da, ifade ettiğimiz gibi diğer tek tanrılı dinler de “Kudüs”e kutsal şehir diye bakarlar. Zira o dinlerin tarihinde de “unutulmayacak” bir yer edinir Kudüs. Örneğin Hıristiyanlar da Kudüs’ü yeryüzünün en kutsal şehri olarak kabul ederler. İsa’nın doğumu ve yaşamıyla ilgili tüm yerler Kudüs ve onun çevresinde geçer; örneğin İsa Kudüs’te çarmıha gerilmiştir. 40 kadar Hıristiyan tapınağı bu şehirde bulunmaktadır.1 Meryem orada büyümüş, Zekeriya Peygamber ve eşi orada yaşamıştır. Benzer biçimde onlar da Mehdi’nin geleceği şehri Kudüs olarak kabul ederler. Luka İncil’inde Kudüs’le ilgili şu ifadeler geçer; “Onu Tanrı’nın şehri Kudüs’te ölüm beklemektedir. Çünkü bir peygamber Kudüs’ten başka bir yerde ölemez.”

Nihai olarak Müslümanlar da “Kudüs”ü büyük bir maneviyatla sahiplenir. Zira Müslümanlar için Kudüs, ilk kıblenin, ikinci mescidin adı olmuştur. Halihazırda Müslümanların ziyaret edebileceği üçüncü mescid yeri de Mescid-i Aksa’dır. İslam Peygamberi’nin göklere Kudüs’ten gittiğine inanılmaktadır. Peygamberler şehridir Kudüs. İbrahim, İshak, Davud, Süleyman bu bölgede yaşamıştır. Yine inanca göre hem şehir hem de mescid Adem Peygamber tarafından imar edilmiştir. Bunun dışında Kur’an ve hadislerde Kudüs ile ilgili yer alan anlatımlar, şehrin kutsallığına işaret etmektedir. Nihai olarak yaklaşık 1400 yıl boyunca Müslümanların hâkimiyetinde kalan bir şehirdir Kudüs; bu anlamda Müslümanlar tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Özetle üç büyük din için “mana” değeri yüksek bir yerdir anılan şehir. Özellikle Yahudi inancı açısından şehrin taşıdığı “kutsallık” ortadadır. Tam da bu sebepten olsa gerek oldukça istismara açık bir konudur Kudüs. Örneğin İsrail, Birleşmiş Milletler'in 1967’den beri ifade ettiği üzere Kudüs üzerinde açıkça “provokasyon” denilebilecek eylemliliklerde bulunmuştur. Bugün geldiğimiz noktada Kudüs’ün başkent ilan edilmesi de bu zihniyetin bir sonucu olarak vuku bulmuştur. Zira kitleler için yaşam ve sonrası ile kurulan bir bağ; kendini tanımlamanın güçlü bir ifadesi ve varlığa yüklenen bir “değer” olarak ifade edebileceğimiz din/inanç olgusu, iktidarlar için oldukça işlevsel, tahrik gücü yüksek politik araçlardır.2 Ortadoğu gibi yangın yerine dönmüş bir coğrafyada açıkça “işgallerle” adım adım sınırlarını yükselten ve bunda hiçbir beis görmeyen İsrail’in gelinen noktada Kudüs’ü başkent olarak ilan etmesi tesadüfî değildir. Nitekim şu sözler İsrailli General Moşe Dayan tarafından 1967 yılında Kudüs’te ifade edilmiştir: “Kudüs’ü kurtardık; İsrail’in başkenti olan parçalanmış kenti birleştirdik. Bu kutsal anıta, bir daha ayrılmamak üzere döndük.”3 Baş emperyalist ABD’nin bu konudaki “haydut” tavrı ise, işgal/istila siyasetinin bir karşılığı olarak ortaya çıkmaktadır.

Pek tabii olarak şehrin “kutsal” ilan edilmesi elbette o şehir üzerinde yürütülecek istila ve işgal eylemlerini haklı kılmaz. Özellikle Ortadoğu gibi bir coğrafyada yaşıyorsanız, yürütülebilecek tek politikanın uzlaşma ve barış olduğu ortadadır. Lakin belirttiğimiz üzere iktidarlar tarih boyunca “kutsal” olanı, tüm “kışkırtıcılığı” ile kullanma yoluna gitmişlerdir. Örneğin Haçlılar 11.yüzyılda Kudüs’ü ele geçirdiklerine büyük bir katliam işlemişlerdir. O kadar ki, Yahudiler havralarıyla birlikte yakılır, katliamdan bazı Hıristiyanlar bile kurtulamaz. Ve devamında El-Aksa Camii’nin tepesine bir haç konularak, camii kiliseye çevrilir. Papazlar kutsal olarak kabul edilen kayadan kopardıkları parçaları, ağırlığınca altına satarlar. Bu, Kudüs’ün “kara yazgısına” yazılan olaylardan sadece bir örnektir. Dileyen tarihin karanlık sayfalarına bakarak örneklerin çokluğuna şahit olabilir.

Şehrin kutsallığı bahsinde son bir meseleye değinerek yazımızı burada noktalamak istiyoruz. O da şu ki, Müslüman olmayanlar kimi mezheplere göre Mekke şehrine girememektedir. Sebep mi; şehrin kutsallığı işte! Dahası Maliki mezhebinin kurucusu İmam Malik’e göre, gerek Mescid-i Haram’a (Kabe), gerek diğer mescidlere kâfirlerin girmesi yasaktır. Yine Şâfii mezhebine göre, gizlice Mekke’ye girmiş olan bir kâfir, orada ölse ve Müslüman sanılarak toprağa verilmiş olsa da, durum açıklığa kavuştuktan sonra, onun kemiklerinin çıkarılıp Harem dışına götürülmesi gerekir.

O zaman soru şu: Hak mezhep olarak kabul edilen mezhepler bile “kutsallık” iddiası ile Müslüman olmayanları şehre sokmazken, Kudüs konusunda İsrail’e karşı yine “kutsallık” gerekçesi ile karşı çıkabilir mi? Eğer şehirlerin “kutsallığı”, oranın dokunulmazlığını haklı kılıyorsa Yahudiler ve belki yarın Hıristiyanlar bile Kudüs üzerinde hak talep edebilir! Yok, mesele “kutsallık” değil ise Müslümanlar, mezheplerin Mekke ile ilgili görüşlerini nereye koyacaklar, bu durumu nasıl açıklayacaklar?
Konu bu yönüyle bir samimiyet testine tabidir ve bu testte geçilmesi gereken ilk sınav, bağnazlıkla ilgilidir. İsrail’in bölge için anlamı mı? Emperyalizm, bağnazlık ve kapitalist politikaların anlamı neyse İsrail de biraz odur. Onun için mesele önce kendi içimizdeki İsrail ile yüzleşmek olmalıdır. İşte asıl “anlamı” da o zaman tanımlayabiliriz.

1 Musa biçkioğlu, Kadim Şehir Kudüs, Diyanet Dergi, 2015.
2 Aydın Tonga, Osmanlının Paralel Devleti Kadızadeliler, Doğu Kiatebevi.
3 Türkkaya Ataöv, Kudüs ve Devletler Hukuku