Kuruluşuyla ilgili efsanelerde İstanbul’a ilk defa Megaralı komutan Byzas’ın yerleştiği iddia edilir; hâlbuki İstanbul’un bilinen en eski sakini Homer’dir. Küçükçekmece Gölü’nün kuzeyindeki iki katlı, çok odalı Yarımburgaz Mağarası’nın alt katında, 25-30 kişilik grubuyla birlikte yaşadı.

Bir mağaranın kronolojisi

HEVAL BOZBAY

Stanley Kubrick’in “2001 Uzay Macerası” filminde, tesadüfen eline aldığı kemiği kullanarak rakibini alt eden bir insanımsı, zafer sevinciyle kemiği havaya savurur ve “silah” havadayken bir uzaygemisine dönüşüverir, insan türünün kullandığı ilk aletten son alete… Biz de günümüzün en yaygın aletlerinden olan cep telefonunu havaya attığımızı, onun havadayken zamanda ileri değil de geri giderek bir taş alete dönüştüğünü ve düşmeye yakın, biraz kıllıca bir el tarafından yakalandığını hayal edelim. Bu elin sahibi; Homo erectus (yani dik duran/dikilen insan) türünün, günümüzden yaklaşık 300–400 bin yıl önce İstanbul civarında yaşamış bir üyesi olsun. Bu Homo erectus bireyinin gerçekte kendi ismi var mıydı bilmek imkânsız ama ona (Homo erectus kelimelerinden türeterek) Homer diyelim. Robinson’un Cuma’yı isimlendirmesi gibi!

Kuruluşuyla ilgili efsanelerde İstanbul’a ilk defa Megaralı komutan Byzas’ın yerleştiği iddia edilir; hâlbuki İstanbul’un bilinen en eski sakini Homer’dir. Küçükçekmece Gölü’nün kuzeyindeki iki katlı, çok odalı Yarımburgaz Mağarası’nın alt katında, 25-30 kişilik grubuyla birlikte yaşar. Aslında Homer’in ataları, diğer insan türleri gibi Afrikalıdır. Yeryüzündeki serüvenlerine iki milyon yıl önce başlamış, o zamanın koşullarına göre çok kısa sayılabilecek bir sürede, 200–300 bin yılda Endonezya ve Çin’den tutun da İspanya’ya kadar, dünyanın büyük bir kısmına yayılmıştır. Birbirinden bu kadar farklı çevre koşullarında yaşamaları da çevrelerine çok çabuk uyum sağladıklarını gösteriyor. Eh, bu da evrimin canlılara dayattığı en kesin kurallardan biridir: Çevrene uyum sağla!

Yarımburgaz Mağarası günümüzde Küçükçekmece Gölü’nden 1,5 kilometre uzakta ve 15 metre kadar yüksektedir ancak Homer burada oturduğu zamanlar manzara çok farklıydı. Dünyadaki su miktarının büyük bir kısmı buzul olarak tutuluyordu. İklim günümüze göre daha soğuk ve kurak, deniz seviyeleri ise çok daha alçaktı. Muhtemelen Küçükçekmece Gölü ortalıkta yoktu; Marmara denizi ise bir göl veya iç denizdi. Ortama uyum göstermiş iri boyutlu ve yırtıcı memeliler daha fazlaydı. Mağaradaki fosil kalıntılarının yüzde dördü at, yabaneşeği, geyik gibi otçul hayvanlara; yüzde üçü de panter, sırtlan, tilki ve çakal gibi etçil hayvanlara ait. Hayvan kemiklerinin bir kısmı muhtemelen Homer ve grubunun yediklerinden arta kalanlar. Fosil kalıntılarının yüzde 93’ü ise günümüz ayısının atası “Ursus deningeri”lerin kemikleri. Kış uykusuna yatmak için mağarayı kullanan ayılardan uyanamayanların kemikleri mağarada birikmiş. Kazılarda Homer ve akrabalarına ait bir kemik maalesef bulunamamış. Homo erectus’lar ölülerini gömmeyi henüz bilmiyordu; gömüyorsa da mezarları bugüne kadar bulunamadı. Bunun için Neandertaller’i beklememiz gerek.

Homo erectus’ların mağarada yaşadıklarını, arkalarında bıraktıkları yiyecek artıklarından ve taştan yaptıkları aletlerden biliyoruz. Homo erectus’lar taş teknolojisinde -önceki insan türlerine göre- bir hayli ustalaşmışlardı. Hayatta kalma mücadelesinde bu aletler onlara birçok kolaylık sağlıyordu. Avrupa’da ve Rusya’da yapılan araştırmalar, onların artık ciddi ciddi avlandıklarını gösteriyor. Taş aletlerin ve yeni yeni kontrol altına almaya başladıkları ateşin sayesinde artık daha çok et tüketebiliyorlardı. Taş alet teknolojileri ve avlanma stratejileri, Homo erectus’ları yaklaşık 100 bin yıl öncesine kadar hayatta tuttu. Ondan sonra yerlerini başka insan türlerine bıraktılar.

Homer ve torunları tamamen terk ettikten sonra, Yarımburgaz Mağarası uzun bir süre boş kalır. Ta ki binlerce yıl sonra Afrika’dan çıkarak yeniden dünyaya yayılan bir başka insan türü, Homo sapiens kullanana dek. Tarım ve hayvancılığa dayalı çiftçi yaşam doğudan batıya yayılırken, bir dönem Yarımburgaz Mağarası’nda da konaklar. Bizans Dönemi’ne gelindiğinde mağaranın bir bölümüne küçük bir kilise yapılır. Modern zamanlarda mağara definecilerin ve onlardan daha çok zarar veren sinemacıların uğrak yeri olur. Sadri Alışık’ın başrolünde olduğu Ali Baba ve Kırk Haramiler; Kemal Sunal’ın eşkıya rolünde olduğu Davaro, Salako; Cüneyt Arkın’ın Dünyayı Kurtaran Adam’ı gibi Yeşilçam filmlerinde mekân olarak Yarımburgaz Mağarası kullanılır. Aslında kullanılır demek yanlış, tahrip edilir. Malum, Yeşilçam bitince yerini diziler aldı; Kurtlar Vadisi, Muhteşem Yüzyıl ve Leyla ile Mecnun dizilerinin bazı bölümleri de mağarada çekilir, elbette izinsiz.1 Günümüzde Yarımburgaz, İstanbul’un bir mahallesi. Homer’in torunları içeri giremesin ya da ayılar girip kış uykusuna yatamasın diye mağaranın kapısı demir parmaklıklarla kapatılmış durumda.

Yarımburgaz Mağarası, Kanal İstanbul güzergâhındaki kültürel miras alanlarının başında geliyor. Kanal yapılırsa mağaranın başına neler geleceğini, sanırım hepimiz biliyoruz.


1Dinçer vd., 2012, Yarımburgaz Mağarası’nın ‘Muhteşem’ Yok Oluşu: Film Sektörü ve Arkeolojik Tahribat, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, Sayı 1302: 18-19.