Size Bir Mayıs gününde 1 Mayıs’ı yazmak isterdim. Ama içimden gelmedi. Sabah televizyon kanallarında şöyle bir gezineyim, haberlerde ne var ne yok dediğimde! Bir gün öncesinden muktedirin zehir zemberek dilinden dökülenlerin bırakınız Taksim dahil alanları, sokak başlarına dahi barikatlar kurdurulduğunu görünce vazgeçtim Bir Mayıs’ı yazmaktan.

Hem nesini yazacaktım ki Bir Mayıs’ın!

Ülkenin dört bir köşesinden polisleri İstanbul’a taşıyıp Bir Mayıs’ı adeta “polis ve TOMA bayramı”na çevirenler utansın demekle yetinmek galiba en iyisi.

Kirli ve Bir Mayıslarda karanlık katliamların yaşatıldığı bir iktidar erkinin sürdürülür bir arka planı var bu tuhaf ülkede maalesef.

Bu ülkede sistemin karar mekanizmaları kendi siyasal yapıları tarafından yapılmamış olsa bile “derin” bir kabullenme ile sistemin ideolojik resmi altyapısını oluşturan mantığın sahipliğine soyunuyorlar iktidar olduklarında…

İktidar erklerinde; “derin” bir kabullenme ve bu kabullenmenin ebedi savunusu ve sahiplenmeciliği var.

Bu sebeple Bir Mayıs 1977 kanlı bilançosunun bugün hâlâ failleri meçhul kalıyor…

Yine bu sebeple tıpkı yakın zamanın Roboski katliamı gibi katliamların failleri “meçhul” kalıyor. Hatta failleri savunuluyor…

Ve diğer tüm bireysel ve toplu katliamlar gibi…

Geçtiğimiz hafta 24 Nisan 2015 Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı nedeniyle bir hafta içine yayılan farklı şekillerdeki anmaları yaptık / yaşadık.

Ülkede ne değişti! Diye sorulursa!  Hiçbir şey değişmedi.

“Soykırım olmamıştır” diyenler, sözünde ısrar etmedeler. Daha da ileri giderek sanki bu ülkede Ermeni halkı şu anda muktedirmiş gibi, “katliamı asıl Ermeniler yaptı” demedeler.

Bizler ise, o katillerin soyundan gelmeyen, o şecereyi şiddetle reddedenler olarak; evet soykırım yapıldı, hem de misliyle demeyi sürdürüyoruz. 

Geçtiğimiz hafta kimileri başka şehirlerden, kimileri de ülke dışından şehre konuk olarak gelmiş misafirlerimiz vardı. Birçok programda onlarla beraber olup muhabbetler ettik. Onlara da anlattım.

Eğer bugün bu ülkenin muktedir ve mazlum halkları bugünkünün aksine farklı halklara mensup olsaydılar vicdan sahibi aydınlara düşen o zaman empati yapıp mensubu oldukları halkın yanında değil de mazlum halkın haklarını savunmaktan yana olmalıydı dedim.

Kürdün ezildiği yerde Kürt! Arap’ın ezildiği yerde Arap! Türk’ün ezildiği yerde Türk! Ermeni, Süryani, Yahudi’nin ezildiği yerde de Yahudi, Ermeni Süryani olmak gibi mesela.  Yoksa çoğunluğun olduğu yerde egemenin kılıcını çekmek zulme paydaş olmaktır.

Bu sebeple bir kez daha Soykırım Mağurlarının Özür ve Telafileri gerçekleşmeyinceye kadar. Onların yaşadıkları yine onların torunlarıyla yüzleşilerek vicdan muhasebesinden geçirilmedikçe, bu yara daha çok kanar.