Bir mektup, üç satır yazı

MURAT MERİÇ- @popdedik

Zülfü Livaneli’nin “Zor Yıllar” albümü başlıktaki dizeyle başlar. Zor yıllarında, mektuptan medet umar Livaneli. Onu tanıdığımız, sevdiğimiz yıllara vedadır bu albüm; sonrasında bambaşka yollara sapmıştır ve önce yeleğini, sonra bıyığını ve nihayet sazını terk etmiştir ama mevzu, Livaneli değil. Mektubun kendisi!

Mektup, beklenendir. Aşkı diri tutar. Candır, heyecandır. Sevdadır beklenen, mektubu gelir, sevindirir. Bir doğum sevinci gibi, insanı tazeler mektup. İnsan sadece sevdasını değil, hasretini de döker satırlara. Derdini yazar, derman arar. Kimi zaman derman olsun diye yazılır mektuplar; iç dökülür. Samimidir mektup, kısa kesilmez, kelimeler kısaltılmaz. Mektup emek ister. Hele ki kalemle yazılmışsa, okurken alınan haz, tarif edilmez. Elleri değmiştir, satırlar okşanır. İnsan anlatamadığını anlatır mektuplarında, cesurdur. Esin Engin’in “Gönül Oyunu” şarkısındaki şu satırlar, tesadüf değil: “Sıralarda okulda başlar ilk kalp ağrısı / Sayfalarca mektup yazılır sevda çağrısı…” Melike Demirağ, “Pşşık”ta, aşk halini şöyle anlatır: “Âşık olmuşsun, çılgınlar gibi / Tutuşup yanmışsın, yangınlar gibi / Mektuplar yazmışsın, mecnunlar gibi…”

Kimi zaman can acıtır mektup. Yıldırım Gürses’in “Son Mektup”u, bitişi mektupla “bildirilen” bir aşkı anlatır. Ayrılığın ardından mektuplar yakılır, beyaz küller havada uçuşur; “O Şarkıyı Henüz Yazmadım”da olduğu gibi.

Mektup, kimi zaman dilekçedir. Âşık İhsani’nin, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamının ardından yazmış olduğu uzun şiirin başlığıdır ve onu, İhsani’nin etkileyici yorumuyla dinlemenin yeri ayrıdır. Özay Gönlüm’ün “Ninenin Mektupları” güldürürken düşündürür. Üstelik Gönlüm, bütün mektupların ucuna bir türkü iliştiriverir.

Mektup kimi zaman gelmez. Gelmeyişi üzer. Bilhassa hapishanede yatanların can simididir mektup. Gelmezse, insan soluksuz kalır. Mektupsuzluk, hapishanede olana verilebilecek en büyük ceza. Selda’nın 1988 tarihli albümü “Özgürlük ve Demokrasiyi Çizmek”, “Tahliye Olanın Ardından” adlı şarkıyla açılır ve şarkının en can alıcı yeri şu dizelerdir: “Kara sürülmesin diye, anamızın ak sütüne / Başımızın gölgesini bile düşürmedik önümüze / Mektupsuz, kitapsız, uykusuz kaldık / Eşsiz, topraksız, ağaçsız daldık…” Âşık Ali Nurşani’ye ait “Özlemişim Yavruları”, hapishanede yatanın hasretini, şu dizelerle anlatır: “Özlemişim yavruları / Gelse oğlum kızım n’olur / Vardır verin kağıt kalem / Yare mektup yazın n’olur…”

Mektup, askerde de kurtarıcıdır. Mektuplu şarkıların çoğu, askerlikten söz eder. “Yine yakmış yar mektubun ucunu / Askerlikte sevda çekmek zor diyor” dizeleriyle başlayan şarkı şöyle devam eder: “Yükleyip postanın bana suçunu / Hatırımı teller ile sor diyor…” Esmeray’ın “Gel Tezkere Gel”i de lafı dolandırmadan mektup meselesine getiriyor: “Muhtar emmi, sarı dana” dâhil herkesin nasibini aldığı ancak yol gözleyen yarin anılmadığı buruk bir mektup gerçi bu. Esmeray’ın seslendirdiği bir diğer şarkı, “Askerin Türküsü”, şu dizeleri haiz: “Günler geçer tezkereler yaklaşır / Vatan borcu yüzümüzde aklaşır / Mektup gelir özlem ile açılır / Alır satır satır seni getirir / Getirir bana…” İlhan İrem’in “uzun” asker şarkısı “Er Mektubu Görülmüştür”de mektubun yeri ayrı: “Devleşen hasretlerim dizildikçe günlere / Daha bir bakar oldum mektuplarla resmine…” Ersen’in aynı dönemlerde seslendirdiği şarkı, “Aman Tertip Can Tertip”, sanki bütün bu şarkılara selam çakıyor: “Gel teskere demiştik / Türküler söylemiştik / Gelsin diye bir mektup / Hasretle beklemiştik…” Bunca asker şarkısının ardından lafı, bir “karşı” şarkıya getireyim: Memlekette yazılmış askerlik karşıtı şarkılar arasında belki de en cesuru, “Haydi Erkekler Savaşa”. Bu şahane Yaşar Kurt şarkısında, mektuun geçtiği dize can acıtır: “Sevgilime mektup yazdım, postane yerinde yok.”

Adnan Varveren şarkısı “İstanbul’dan Köye Giden Gelin”de mektup, asrîliği simgeler: “İstanbul’dan kız almak meğer ne zormuş / Köye gelin götüren böyle olurmuş / Bir sevgilisi varmış, mektup yazarmış / Mektupları bulunca hemen boşadım // Ondan sonra hayatta rahat yaşadım…” Mektup, trenli iki şarkıya da sirayet etmiş: Özhan Eren imzalı “Kara Tren”, “Duyarım yazmışsın iki satır mektup / Vermişsin trene halimi unutup” derken ve trenin yavaşlığından yakınırken, Moğollar, ilk dönem “aranjman”larından “Mektup”ta da aynı derdi diline dolar: “Bir bilet alın bana uçak için / Tren istemem yavaş gittiği için / Yalnız günler niye, dinmem ben maziye / Mektup yazmış bana ‘koş gel’ diye…”

Edebiyatta da önemlidir mektup: Leyla Erbil’in “Mektup Aşkları”ndan Oya Baydar’ın “Kedi Mektupları”na, mektuplu romanlar bir yana, yazarların, şairlerin ve diğer meşhurların mektupları, insanın ufkunu açar. Bu yazıyı yazmama vesile olan da bu mektuplar zaten: İş Sanat’ta açılan “Biz Mektup Yazardık” başlıklı sergi, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve çağdaşlarından mektuplar”ı bir araya getiriyor. 20 Haziran’a kadar sürecek serginin “özel” parçaları, Eren Eyüboğlu ile aralarında gidip gelen “Aşk Mektupları” -ki bu adla daha önce yayımlanmıştı bu mektuplar- ve büyük aşkı Mari Gerekmezyan’dan gelenler, ona gönderilenler. Eyüboğlu’nun, “Karadut” adıyla andığı, şiirler dizdiği Mari’ye olan “bilinmedik” aşkı, insanı oradan oraya savuruyor. Sadece bu değil: Orhan Veli’den Tanpınar’a, pek çok orijinal mektup, sergide görülmeyi bekliyor. İnce sitemler, karşılıklı atışmalar, şahane övgüler… Öyle çok şey var ki o mektuplarda! Görmezseniz, eksik kalırsınız.
Adalet Cimcoz’un bir mektubunun girişine yazdığı dörtlüğü alarak bitireyim yazıyı: “Finduk fistuk olur mu / Ateş yastık olur mu / Gittin mektup yazmadın / Böyle dostluk olur mu?”

Mektup güzel şey. Yazın. İhmal etmeyin. Şunu unatmayın: Yazdığınızda sadece karşınızdakini sevindirmez, bizzat kendiniz mutlu olursunuz. El yazılarının unutulduğu, ucu yanık mektupların yerini e-postaların aldığı şu günlerde, en sevdiğinize mektup yazarak işe başlayabilirsiniz. Adıyla sanıyla mektup ama: Zarfa konulmuş, üstü pullanmış, postaneden gönderilmiş… Sahi, en son ne zaman aldınız ya da yazdınız böylesini?